Trumbauer Ailesi’ne ait geniş bir tarih aralığını kapsayan “Trumbauer Aile Koleksiyonu” seçkisi, Özgür Demirci ve Suat Öğüt tarafından yürütülen iş birliği kapsamında ve ikilinin ortak projesi olarak Kasa Galeri’de sanatseverlerle buluşuyor. Trumbauer ailesi koleksiyonu klasik ve modern dönemden pek çok eseri barındırırken, koleksiyon oluşturmak için hırsızlık yapmak olgusuyla bizleri karşı karşıya bırakıyor.
“Trumbauer Aile Koleksiyonu” sergisi kapsamında, projenin yaratıcıları Özgür Demirci ve Suat Öğüt ile konuştuk. Kamu erişiminden mahrum kalmış ve hâlâ kalmakta olan eserlerin hikâyelerini bir araya getiren sergi, özel güvenlik eşliğinde ve belli zamanlarda ziyaret edilebiliyor. Park ve müze gibi kamusal alanlarda yer alan sanat eserleriyle ilgilenen aile, kuşaklar boyu gelişen aile koleksiyonu ile dikkat çekiyor.
Gerçeklik ve kurgu arasındaki ince çizgide sürüklenen sergi; 23 Aralık 2017 tarihine kadar her Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi 13:00-15:00 saatleri arasında randevu alınarak ailenin özel güvenlik görevlisi eşliğinde ziyaretçilerini ağırlayacak. Böyle bir aile ya da koleksiyon gerçekten var mı, koleksiyondaki eserler gerçek mi, sanat eseri hırsızlığı nedir sorularıyla bizi başbaşa bırakan “Trumbauer Aile Koleksiyonu”, sanat koleksiyonerliği, danışmanlığı ve eleştirmenliği gibi pek çok kavramı da sorgulamamamıza neden oluyor.
Öncelikle sormak istiyorum, Trumbauer Aile Koleksiyonu’nun Türkiye’ye gelme hikâyesi nasıl gelişti?
Trumbauer Ailesi serginin gizli öznesi olarak düşünülebilir. Bu koleksiyon ikimizin (Özgür Demirci ve Suat Öğüt) son dönemde çalıştığı konuları ele alan bir anlatı biçimidir.
Koleksiyondan biraz bahsetmek gerekirse, sanat dünyası için önemini nasıl tanımlarsınız?
Trumbauer Aile Koleksiyonu, sanat tarihi içinde uzun bir aralığı kapsayan kolektif hafızanın bir bütünü olarak işlenmektedir. Koleksiyon, kamu erişiminden mahrum kalmış ve hâlâ kalmakta olan eserlerin hikâyelerini bir araya getiriyor. Aslında bu eserlerin veri tabanına Art loss register, FBI ve İnterpol gibi kurumların arşivinden de ulaşılabilir. Biz, sanat tarihindeki toplumla paylaşılan kamusal alan yapıtlarının ötesinde görülmeyen, göz ardı edilen sanat yapıtlarının yaşadıkları süreçleri, sunum biçimleri ve dönüşümlerini de hikâyeleştirerek bu sergiyi oluşturduk.
Peki sizin bu koleksiyon ile özel olarak ilgilenmenizin sebebi nedir?
Koleksiyonda yer alan eserlerin toplumsal hafızadaki rolü, sanat yapıtından bir metaya dönüşümü ve sunum yöntemlerini yeni bir anlatı biçimi olarak kullandık. Bu koleksiyon son dönemde üzerine çalıştığımız; tarihsel süreçteki gerçek hikâyelere doğrudan müdahale eden, yok olmuş ya da yer değiştirmiş eserleri yeniden ele alıyor. Bu eserlerin hiçbir zaman bir araya gelemeyecek olması bizce bu koleksiyonu özel kılıyor.
Park ve müze gibi kamusal alanlarda yer alan eserlerle ilgilenen bir koleksiyonun başka bir yere taşınıp sergilenmesi konusundaki deneyimleriniz nasıl oldu?
Bizim de asıl merak ettiğimiz bu eserlerin yaşadıkları süreçler nelerdi? “Nasıl muhafaza edildiler?”, “Nerede sergilenmekteler ya da ne amaçla kullanılmaktalar?” gibi bütün bu sorulara aradığımız cevaplarla bu süreci geliştirdik.
Koleksiyon özel güvenlik eşliğinde ve belli zamanlarda ziyaret edilebilecek, bunun sebebi nedir?
Öncelikle bu sergide eserlerin muhafaza edilmesinde ve korunmasında eserle doğrudan ilişkisi olan güvenlik görevlisi ile karşılaşmaktayız. Diğer taraftan sergilenen eserlere hâkim bir hikâye anlatıcısı ve aynı zamanda bütün yapıyı yok edecek olan bir hırsız olarak da tamamlayıcı bir rol üstlenmektedir. Sergide, kurumlardaki güvenlik sisteminde var olan yapılanmayı ya da klasik sunum biçimlerini de farklı bir bakış açısı ile ele aldık.
Koleksiyonun sunumu ve yerleşiminde neler gözetildi?
Kurumların koruma amaçlı oluşturdukları sistemleri ve klasik biçimde müzelerde sergileme modellerini aynı şekilde bu sergi içinde kullanmak istedik. Var olan koruma dürtüsünü bir sergileme biçimi olarak ele aldık.
Seçki ilk kez kamu ile paylaşılıyor sanırım. Bu durumun zorlukları oldu mu sizin için?
Aslında gerçek anlamda hiçbir zaman bir araya gelemeyecek olan bu koleksiyon ilk kez bir arada sergileniyor. Kurgusal olarak bu yapının bir bütün halinde gösterilme süreci bizi fikirsel anlamda zorladı diyebiliriz.
Koleksiyonculuk ve koleksiyonların sergilenmeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Sanatseverler olarak sık sık böyle sergilerle karşılaştığımız söylenemez.
Sanat dünyası içinde paralel ilerleyen bir durum koleksiyonerlik. Koleksiyoner eseri alıp muhafaza ederek bir yandan bu geçmişteki ve günümüzdeki kültürel mirası geleceğe taşıyabilecek bir güvenlik görevlisi rolü de üstleniyor. Diğer taraftan da Ursula Le Guin’in dediği gibi: “Bir hırsız yaratmak için bir sahip yaratın; suç yaratmak istiyorsanız, yasalar koyun”… Bu sahiplik kavramının yarattığı karşıtlık olarak hırsızları da başka bir koleksiyoner modeli olarak tanımlayabiliriz. Sergi içinde işlediklerimiz bütün bu konuları ele alıyor. Bizim ele aldığımız bağlamda bir aile koleksiyonu sergisi pek yapılmadı.
Sergi tanıtımında bir de John Mark Tillmann Trumbauer ile mailleşmenize yer veriyorsunuz, bunun sebebi nedir?
Kurduğumuz hikâyenin baş kahramanı ile yaptığımız yazışmayı sergi fikrinin ortaya çıkışı ve tanıtımı olarak düşündük. Bu tarz yazışmalar sergi sürecinde genelde kamu ile paylaşılan bilgiler değildir. Sergi fikrinin nasıl oluştuğunu ve sürecin nasıl geliştiği hakkında izleyiciye fikir vermek adına böyle bir yöntem izledik. Bu yazışmalar aslında serginin bir parçası da olduğu için en başından sergiye bu şekilde başlamak istedik.
Sergi kapsamında Trumbauer aile üyelerinden bir ziyaretçi olacak mı?
Aile üyelerini temsilen sadece güvenlik görevlisi sergide olacak. :)
Bu serginin ardından koleksiyon sergilerine devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Alana özgü bir yerleştirme olarak bu sergiyi Kasa Galeri’nin tarihsel süreci ve bulunduğu yapı dahilinde tasarladık. Farklı biçimlerde bu konuyu ele alarak iş birliği yaptığımız kurumlarla ve sanatçılarla devam etmeyi düşünüyoruz. Farklı coğrafyalarda yaşayan iki sanatçı olsak da kolektif iş birlikleri ile sergiyi oluşturduk. Uzun bir araştırma sürecinde konuyla ilgilenen sanat suçları üzerine çalışan araştırmacı Mustafa Ergül’le tanışmamız, ortak ilerlediğimiz bir çalışma metodu geliştirdi. Sergi kapsamında Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü ve Düzce Üniversitesi Heykel Bölümü’nden öğrencilerin de dahil olduğu ortak çalışmalar geliştirdik. Aynı zamanda koleksiyonu oluştururken farklı disiplinlerde çalışan sanatçılardan destek aldık. Öncelikle iş birliği yaptığımız üniversitelerde atölye çalışmaları yaparak koleksiyonu geliştirmeyi ve bu koleksiyonu farklı bir biçimde sergilemeyi düşünüyoruz.