Işıl Eğrikavuk, dört senenin ardından, Performistanbul iş birliğiyle, Türkiye’de “Ne İlyas Ne Cemşit” adlı çalışmasıyla izleyiciyle buluşuyor. Eğrikavuk ile sergi ve performansa dair merak ettiklerimizi konuştuk.
Işıl Eğrikavuk’un Cengiz Aytmatov’un aynı isimli kitabından uyarlanan Selvi Boylum Al Yazmalım filminden yola çıkan “Ne İlyas Ne Cemşit” sergi ve performansı 7-28 Mart 2024 tarihleri arasında Performistanbul’a konuk oluyor.
Dört senenin ardından İstanbul’da bir sergi size nasıl hissettirdi? Buradan başlamak istiyorum.
Aslında altı yıl diyebilirim, çünkü en son 2020’de pandemi döneminde Bilsart’ta bir sergim olmuştu ama fiziki olarak gelememiştim. Şimdi tekrar İstanbul’da bir sergi yapmak, burada olmak bana çok iyi geldi. Beni ve işlerimi seven, takdir eden, destekleyen insanları görmek, hatırlanmak mutlu etti beni. Yurt dışında her şeye yeniden başlamak kolay bir süreç değil. Burada kim olduğumu yeniden hatırladım diyebilirim.
Peki Berlin’de yaşamak üretim pratiğinizi nasıl etkiliyor?
Türkiye’den fiziki olarak uzak olmak, bazı günlük stresleri kesinlikle azaltıyor. Öte yandan yabancı olduğunuz bir ortamda, sürekli bu kimliğinizin farkında olarak yaşıyorsunuz ve bu da yaptığınız işi etkiliyor. Ben Almanya’da çok önemli ama bir o kadar da içine kapalı bir sanat üniversitesinde çalışıyorum. Çalıştığım bölümde tek yabancı öğretim görevlisiyim ve bu durum beni ilk yıllarda çok zorladı. Hiç Almanca bilmeden işe alındım ve bu kadar zorlanacağımı düşünmemiştim. Pek çok toplantıda ve komitede konuşulan dili anlamadan oturmak ve bunun hiç kimse tarafından idrak edilmemesi hiç kolay değildi. Bunun sonunda öteki olmak üzerine düşünmeye başladım, açıkçası toplantılarda kendimi insanların arasında oturan bir bitki gibi hissediyordum. Ve sadece insanlar değil, türler arası iletişim üzerine düşünmeye başladım. Son üç yıldır da sanat ve ekoloji üzerine çalışıyorum. Çalıştığım Berlin Sanat Üniversitesi’nde öğretim görevlisi öğrencilerimle kurduğumuz “öteki bahçe” adlı bir bahçe projemiz var. Burası aynı zamanda bir diyalog temelli sanat ve araştırma alanı. Ekolojik dünyanın “ötekileri” olan yabani otlar yetiştiriyoruz, bunlar Almanya’ya sonradan göç yoluyla gelmiş otlar ve burayı aynı zamanda bir sınıf olarak kullanıyoruz.
Sergi “Ne İlyas Ne Cemşit” performansınız etrafında şekilleniyor. Bu performans fikri nasıl ortaya çıktı ve şekillendi sizden dinleyebilir miyiz?
Tamamen kendi deneyimlerimden yola çıktım. Kadın olarak kendi değerimizi bir erkeğin varlığı üzerinden belirlemeye programlanıyoruz. Çocukken bunu öğreniyor, bununla yaşıyoruz. Etrafımızdaki hikâyeler de bunu çoğaltıyor. Ben hikâyeleri yeniden kurgulamayı seviyorum. Selvi Boylum Al Yazmalım gibi kült bir filmin hikâyesini yeniden düşünmek istedim. Oradaki kadın karakter Asya’ya başka bir seçim hakkı vermek istedim. İlyas’ı da Cemşit’i de seçmeden mutlu olabileceğinin, bunu seçebileceğinin hayalini kurguladım.
Performansta genç bir ekip size eşlik etti. Onlarla çalışmak, hazırlanmak nasıl bir deneyimdi?
Çok tatlılardı. Öğrencilerimle sürekli ortak çalıştığım için hiç zorlanmadık. Her zaman çalıştığım kişilerin deneyimlerini işin içine katıyorum. Performanstan üç gün önce tanıştık. Önce onların Asya gibi hissetme hikâyelerini dinledim. Filmin üzerine konuştuk. Onların hikâyelerini de içine katarak performansı oluşturdum.
Performistanbul iş birliğiyle sürece hazırlanmak nasıldı, yorumlarınız neler?
Çok kolay ve müthiş bir iş birliği içinde, hızlı çalıştık. Açıkçası ben bile şaşırdım ve neden bu kadar beklemişiz birlikte çalışmak için dedim. Performans yapmanın zorluklarını ve detaylarını çok iyi biliyorlar, bu da benim işimi çok kolaylaştırdı.
İki performans ve sergi açılışı 8 Mart haftasına denk geldi, izleyicilerden aldığınız yorumlar nasıldı?
Harika! Özellikle tişört giyip poz verenler çok mutluydu. Güçlendiklerini ve bu kutlama hâli ile hafiflediklerini söylediler.
Performans var olan kült hikâyeleri değiştirirken, başka alternatiflerin olasılığını tartışmaya açıyor. Seçim yapmamak, tercih etmemek, kabullenmemek, hayır diyebilmek… Sergi bir dayanışma desteğini de kapsıyor. Bundan bahsedebilir misiniz?
Kolektif çalışmak benim işimin büyük bir parçası. Sanat ortamı genellikle çok yalnız. Ama ben başkalarıyla çalışmaktan güç alıyorum. Zaten mücadele içinde olan bir alanda yaşıyoruz, birlikte çalışmak çok büyük güç veriyor. Zorlukları da var elbette, ama bence dayanışma daha kuvvetli. Bu dayanışma ruhunun bir parçası olarak sergi için hazırlanan t-shirtlerin satışlarının %20’sinin Mor Dayanışma’ya bağışlanmasını planladık.
Yakın zamanlı projeleriniz arasında neler yer alıyor?
Berlin’e döner dönmez doktora kitabım çıkıyor. Yedi yıllık bir sürecin ürünü. Ve bu kitabı klasik bir akademik tez gibi değil, bir sanatçı kitabı olarak yayımlıyoruz. Çok heyecanlıyım.