Avrupa’da sanat dünyası inişli çıkışlı bir yaz geçirdi. Öncelikle koleksiyonerler için saygın sanat fuarı Art Basel, sonrasında da yaz müzayedeleriyle Londra çok konuşuldu.
Bu yaz sanat piyasasında neler olacağı gündem nedeniyle istikrarsızdı. Müzayede piyasasında izlenimci, modern ve çağdaş sanat kategorileri için belirgin bir çelişki gözüküyordu. Üç büyük müzayede evi Sotheby’s, Christie’s ve Phillips’in lüks ve pahalı kategorilerdeki müzayedeleri Londra’da gerçekleşecekti. Müzayedelerin İngiltere’deki Avrupa Birliği üyeliği referandumundan sadece bir hafta önce olması büyük endişe kaynağı oldu.
Ancak Avrupa sanat dünyası için tek problem bu değildi. Referandumdan altı ay önce sanat piyasasında gözlemlenen belirgin bir gerginlik vardı. Müzayede satış hacimleri belirgin bir düşüş yaşarken, bu gerginliğin ortasında bir de Sotheby’s yeniden yapılanma sürecine girmişti. Büyük müzayede evinin durumu satışlar için belirsizlik yaratıyordu. Dört ay önce Sotheby’s’i zayıflatan bir beyin göçü yaşanmış ve ünlü müzayede firması pazar payı yarışında iyice geriye gitmişti. Bu durumun satışlara yansıyıp yansımayacağı büyük bir merak konusuydu ve müzayede evi bir anda pazardaki şüphenin ana sebebi haline geldi. Bütün bu kargaşaya rağmen, Sotheby’s iki ay gibi kısa bir sürede çalıştığı isimlerle içinde bulunduğu durumdan başarıyla çıktı ve güven kaynağı haline geldi.
Yine de pazarla ilgili bir diğer durum endişeleri arttırıyordu. Uluslararası bir müzayede evinin konumu, hem avanataj hem de dezavantaj oluyor böyle zamanlarda. Brexit’in piyasaları nasıl etkileyeceği konusunda farklı görüşler vardı. Tacirler açısından fiyatların düşmesi olumlu gibi gözükebilir, sonuçta bu alım yapanın işine gelen bir durum. Fakat borsadaki belirsizlik ve kırılganlık da ayrı bir gerçek. O sıralarda tahvil faizi çok düşük değerlerdeyken, bunu fırsat olarak değerlendirip “sanat alternatif olarak iyi bir yatırım olarak da değerlendirilebilir” düşüncesi ile alım yapanlar vardı. Bu tip kriz ortamlarında alıcılar daha kârlı çıkmak için çeşitli arayışlara giderler, buna önemli alımlar yaparak varlıklarını arttırmaya bakarlar da diyebiliriz. Özellikle de piyasaların durumu ve döviz kuru değişimleri alımları kimileri için çekici hale getirebilirdi.
Neyse ki bazı koleksiyonerler bu kur avantajlarını kullanarak alım yaptı. Gerek Amerikalı gerek Asyalı güçlü koleksiyonerler özellikle Sotheby’s satışlarındaki arttırmalarıyla referandum öncesi dikkat çekmişti. Tabii referandum gibi bir süreç kur değişimleri sebebiyle alımları mutlak kolaylaştırdı diyemeyiz. Gelecek kaygısı koleksiyonerlerin sanat tutkularının önüne de geçebilir, nitekim ki bunu da referandum öncesi yaşadık.
Referandumdan Sonra Ne Yaşadık?
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılışı ve bunun İngiliz pounduna muhtemel etkisi, Londra’daki müzayedelerde potansiyel satıcıların huzurunu kaçırdı. Çok fazla finansal analizci İngiltere’nin ayrılışının İngiliz ekonomisini olumsuz etkileyeceğini söylüyordu. Bu durum, poundda bir düşüşü tetikleyebilir ve İngiliz varlıklarını diğer para birimleri karşısında düşürebilirdi. Christie’s Londra’da 22 Haziran akşam müzayedesinde 38.3 milyon pound gibi düşük bir beklenti varken, satışın toplam çekiç fiyatı 36 lot ile 56 milyon $’ı buldu. Geçen sene eş değerdeki müzayedenin satışı 50 lot ile 71.5 £’du. Denklemdeki diğer değişkenleri göz önünde bulundurmadan kabaca 56/36 ve 71/50 oranlarını alırsak, analistlerin beklediği etkinin satışlara yansımadığını görebiliriz. Yine de paydalardaki lot sayısına dikkat çekmek gerekiyor. Kurlardaki muhtemel değişim okyanus ötesindeki tedarikçileri endişelendiriyordu ve diğerleri de yılın bu zamanının satış için uygun olmadığı görüşündeydi. Geçen sene 50 lot varken bu sene 36 lot olması bunların sonucu olarak gösterilebilir.
Sotheby’s’in 21 Temmuz’daki satışında ise daha da az lot vardı. 28 Lottan biri Picasso’nun Femme Assise adlı müze kalitesindeki 1909 tarihli işini içeriyordu. Kübist baş ve omuz çalışması sevgilisi Fernande Olivier’ı resmederken, bilinmeyen bir satıcıdan 1973’te alınmıştı. Bu önemde bir Picasso müzayede piyasında neredeyse 20 senedir görülmemişti. 30 milyon pound tahmini fiyatı bulunurken, hem Sotheby’s hem de satıcı o kadar kendinden emindi ki, bir minimum garanti fiyatı belirlemediler. Modigliani 1919 Jeanne Hebuterne (au foulard) da müzayedede 1986’da alındıktan sonra ilk defa satışa çıkarıldı. O daha az güvenilerek minimum fiyatta £28’da anlaşılmıştı.
Seçimlerden bir hafta sonra gerçekleşen 28 Temmuz Sotheby’s akşam müzayedesi yine düşük bir tahmini total bekliyordu: £35.5 milyon. Eş değer satışı geçen sene £130.4’u bulmuş, Christie’s de geçen sene £95.7 iken £40.3 tahmininde bulunuyordu.
Sotheby’s’in 28 Temmuz Londra Çağdaş Sanat Müzayedesi, sanat piyasasının kimi zaman küresel etkilerden izole olabileceğini bize gösterdi. Aşağıda bu akşam müzayedesinin sonuçları bulunuyor. Satışın totali ise fazlaca virgüllü: 201,235,315.69 Türk Lirası. (o günkü kur ile TRY’ye çevrilmiştir. Satış totali 68,958,712.80 USD idi.)
Brexit sonrası gerçekleşen müzayede sonuçları sanat piyasasının genelinde de böylece umut vaadetti. Sotheby’s, geçtiğimiz akşam Phillips’te gerçekleşen müzayedeyi 47 lotluk 69 milyon dolar kapanışı gören satışıyla geride bıraktı ve bizlere piyasa testinden başarı ile geçtiğini gösterdi. Dönüm noktası sayılabilecek müzayedede, 47 lottan 40’ı satıldı. En yüksek lot 9 milyon dolarlık Jenny Saville, Shift (1996-97) tablosu oldu.
Satılan 40 lottan 26’sı tahmini fiyatı veya daha yukarısı çekiç fiyatını buldu. Ticari açıdan değerlendirmek gerekirse, daha az lot satılmasına rağmen beklentilerin üstünde satışlar ile keyifler yerine gelmişti.
Christie’s’de, müzayede evinin 250. yıl dönümünü kutamak için “Definin British Art” adlı satış gerçekleşti. Satışta dikkat çeken büyük çağdaş işlerden biri Francis Bacon’un 1968 Version No.2 of Lying figure With Hypodermic Syringe adlı işi 20 milyon £ ile değerini buldu. Kurların değişimi olursa, koleksiyonerler İngiliz sanatını ya en iyi ya da en kötü değerde görmüş olacak.
Basel ve Piyasa
Uluslararası büyük koleksiyonerler için Venedik Bienali en ön sırada yer alıyor. Bienalin olmadığı yıllarda ise Art Basel gibi fuar ve etkinlikler ilk sıraya yerleşiyordu. Sanat fuarları ekonomilerinin değerlendirilmesi ölçeklendirme açısından müzayedelerden daha zor, bunun başlıca sebebi müzayedeler satış rakamlarını açık arttırma gibi alıcıyı teşvik eden bir süreçte yükseltirken, fuarlar için durumun tam tersi olması. Koleksiyoner-galeri, galeri-sanatçı, sanatçı-sanatçı ve koleksiyoner-sanatçı ilişkileri açısından fiyatlandırma mümkün olduğu boyutta gizli tutulur ve ilgi çekmek için sadece bir-iki büyük satış rakamları paylaşılır. Art Basel ve büyük sanat fuarları iyi durumlarını belli etmek için katılım oranlarını paylaşır, hatta uluslararası sanat yayınları bile fuarlardaki satış hacimlerini galeri özelde paylaşmak yerine katılım üzerinden istatistik hesaplamaları yaparak analiz eder. Güncel bir örnek vermek gerekirse The Art Newspaper’ın 2016 özel fuar ekini incelediğinizde fuar bazında tüm istatistiklerin galerilerin sayısı, fuarın hacmi ve katılımların ülkelere ve kıtalara dağılım yüzdeleri üzerinden şekillendiğini görebilirsiniz. Bütün istatistikler katılım oranı, satışa çıkan işlerin çeşidi ve galerilerin lokasyonları üzerinden şekilleniyor.
Rakamların hepsi açıklanmasa da, fuarların ön gösterimleri satışlarla ilgili bilgiyi alabileceğiniz ve fuarın gidişatını gözlemleyebileceğiniz yerlerdir. Bunun sebebi, büyük koleksiyonerlerin yüklü alımlarını bu sırada gerçekleştirmesidir. Ön gösterim sırasındaki satışlar pazarın o sıradaki durumuyla ilgili gerekli bilgiyi verir. Burada dikkat edilmesi gereken, galerilerin satışın canlanması için fiyatları aşağı çekip çekmediğidir. Fiyat-değer ilişkisini göz önünde bulundurarak ön gösterim esnasında gözlem yapmak en sağlıklısıdır. Bu fiyat-değer ilişkisi açısından galerilerin sattığı pahalı işlerin benzerlerinin müzayedelerde daha düşük fiyatta tekrar satışa çıkabilme ihtimali vardır ama yaşayan sanatçıların bir kısmı zaten her daim yüksek fiyatta satıldığı için daha net bir alandadır. Art Basel özelinde konuşmak gerekirse, bu sene öncekilerden farklı olarak galeriler tarafından satışa çıkan tarihi işlerin sayısı fazla iken genç sanatçılara ayrılan alan azdı. Fiyatlandırmada ise ön gösterimde aykırı bir duruma rastlamadık ve açılışın ilk saatlerinde yüklü miktarda satış gerçekleşti. Koleksiyonerler fuarı büyük bir heyecanla karşıladı. Gallery Chemould, Mithu Sen’in Museum of Unbelongings işini açıklanmayan bir miktara satarken, Paul McCarty’nin Tomato Head (Green) (1994) adlı işi Amerikalı özel bir koleksiyonere $4,750,000’e satıldı. Galeri aynı sanatçının standda sergilenen iki farklı işini olan Michael Jackson Inflatable Drawings (2003)‘i $650,000’a ve White Snow Flower Girl #3 (2016) adlı heykelini $575,000’a sattı.
Gagosian Gallery yine Jeff Koons heykelleri, büyük bir Damien Hirst işi ve Ed Ruscha işleri ile fuardaydı. Önceki seneye göre çok daha zor bir zamanda açılan Basel; Amerika’daki seçim, İngiltere’deki referandum, Avrupa’daki büyük orandaki göç ve ekonomik belirsizlikler ortasında açıldı. Artnet’te yer alan habere göre, fuar direktörü Marc Spiegler, bu gibi durumlarda sanat dünyasının çok daha güçlü sanat ürettiğini söyledi. Hatta bunu, fuar alanındaki işlerin politiklik durumu ile de gözlemleyebileceğimizden bahsetti.
Günümüzde sanat dünyasının kafası kolayca karışabiliyor. Koleksiyonerler, sanatçıların mirası aracılığıyla bilinilirlik imkânı yakalıyor ve buna kapılarak sanat tarihindeki yerini belirlemeye çalışıyor. Yükseliş ve alçalışlar da büyük ölçekte fuarlarla şekillenebiliyor. İşlerin, dikkat çekebilmesi için sıra dışı olması gerektiği ise zamansız bir gerçek.