İki ayrı kıtada, iki ayrı yüzyılda yaşamış, her ikisi de aykırılıkları ile sanat tarihinde yer almış iki sanatçı Egon Schiele ve Jean-Michel Basquiat… Bir başka ortak özellikleri ise ikisinin de yirmi sekiz yaşındaki zamansız ölümü ve ölmeden önce son derece genç yaşlarda ürettikleri ve sanat dünyasına bıraktıkları yüzlerce tablo, binlerce çizim.
Louis Vuitton Foundation Paris’te 3 Ekim 2018 – 14 Ocak 2019 tarihleri arasında açık kalacak olan, iki büyük sanatçının çeşitli müzelerde ve özel koleksiyonlardaki eserlerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulan ve ölümlerinin 100. yılı nedeniyle düzenlenen sergileri gerçekten görülmeye değer.
Egon Schiele, ünlü ressam Gustav Klimt’in hayat verdiği Secession-Ayrılma adı altında 1900’lü yıllarda Viyana sanat dünyasına hayat veren akımın temsilcilerinden biri olarak eserlerini üretirken, Basquiat 1980’lerin New-York’unda underground ve kozmopolit şehir kültürü gerçeği etrafında hayat bulmuş ve arkasında sayısız eser bırakmıştır.
Egon Schiele
Avusturyalı ressam Egon Schiele, döneminin en ekspresyonist çizgilerine sahip ressamlarından biri. Tablolarında ve çizimlerinde ilk göze çarpan özelliği adeta tahrip edilmiş, bozulmuş, çarpıtılmış çizgilerle insan vücudunu resmetmesi ve hatta insan doğasının geleneksel ve muhafazakar güzelliğine kafa tutan cesaretli çizgiler ve fırça kullanımları ile bu güzelliğe meydan okuyor olması.
Sanatçının yaşamı boyunca tekrar tekrar üretmekten vazgeçmediği otoportreleri ise sanat tarihçileri tarafından “grotesk” olarak betimlenmiştir. Babasını ve çok sevdiği kız kardeşini erken yaşlarda kaybetmenin verdiği acıların bıraktığı derin izler sebebiyle portrelerinin Schiele’in iç dünyasının türbülansını yansıtmada son derece otobiyografik izler taşıdığına tanık oluruz.
Serginin kürasyonu çok etkileyici. Schiele’nin kısa hayatı boyunca yaptığı tüm tablolar ve çizimler beş ayrı salonda ve “Çizginin İzlediği Yol”u takip eden beş ayrı başlık altında toplanmış.
İlk olarak “The Inimitable Line – Taklit Edilemez Çizgiler” salonunda, sanatçının 1800’ler sonunda sanat dünyasında adeta bir şok etkisi yaratmış, öncesi olmayan, sadece kendilerine benzeyen ilk çizimleri yer alıyor. İkinci Bölüm “Ornamental Line – Gösterişli Çizgiler” salonu,1908-1909 yılları arasında yaptığı, Gustav Klimt etkisinin yoğun şekilde hissedildiği tabloları kapsıyor.
Üçüncü Bölüm 1910-1911 tarihli“Exspresyonist Line – Dışavurumcu Çizgiler”, serginin en çarpıcı eserlerini kapsayan bölüm. Orantıları bozulmuş ve çok farklı açılardan tablolara taşınmış vücutlar, son derece çarpıcı bakışlar ve yüz ifadeleri, portreler ve self-portreler bu bölümde yer alıyor. “The Search of Equilibrium – Denge Arayışı” adlı dördüncü bölüm, 1912-1914 yılları arasında ve Birinci Dünya Savaşı Öncesi’nde çizgilerin çok daha kıvrımlı ve çok daha karmaşık olduğu çizimler ve tabloları kapsıyor. Son olarak beşinci ve son bölüm olan “The Fragmented and Recombined Line – Parçalanmış ve Yeniden Birleştirilmiş Çizgiler” 1915-1918 , sanatçının son yıllarında yapmış olduğu gerek peyzaj, gerek yine insan vücuduna odaklandığı, daha olgun çizimler ve tablolarıdan oluşuyor.
Schiele’in nü’leriyle Antik Yunan’dan bu yana insan bedenine atfedilen güzellik, arzu edilme, seyredilme isteği, tenin parlaklığı ve şeffaflığı gibi kodlamalarla yüzyıllardır seyredene yerleştirilmeye çalışılan güzellik algısı yıkılıyor. İnsan doğasının gerçeklerini fütursuzca ortaya saçan erotizm, şiddet, haz gibi duygularla yeniden tanımlanıyor. Çizdiği hastalıklı, zayıf, mutsuz ve yabancılaşmış insan bedenleri üzerinden şahit olduğumuz hüzün ve mutsuzluk, çarpıcılığıyla dikkat çekiyor.
Jean Michel Basquiat
Çok kısa sürmüş hayatına rağmen 20. yy’ın en etkili ressamları arasında kabul edilen Basquiat, annesinin moda tasarımcısı kimliği dolayısıyla çok küçük yaşlarda sanat ve çizimlerle tanışmış, onunla çizimler yapmış, okula başlar başlamaz annesi ile birlikte yaptığı müze ve sergi ziyaretleri yaşamının bir parçası olmuş sıra dışı bir sanatçı. Beş yaşından itibaren İngilizce, İspanyolca ve Fransızca okuyabilen ve okuma tutkusunun önüne geçilemeyen bir kitap kurdu, iyi bir sinema izleyicisi, olağanüstü bir gözlemci, dereceleri olan başarılı bir atlet.
Yedi yaşında sokakta oynarken geçirdiği ağır trafik kazası sonrasında dalağı alınır ve uzun bir dönem hastanede kalmak zorunda kalır. Yine annesinin hastanede yatarken hediye ettiği Grey’s Anathomy kitabı ile birlikte kendisi için yepyeni olan bir alanla tanışır. Kitabın tüm çizimlerini, insan anatomisini adeta ezberler ve sonrasında kendi sanatını gerçekleştirirken anatomi bilgisi en kuvvetli yönlerinden biri olur.
Modern şehir yaşamının yıkıcılığını ve aynı zamanda bir başka ırktan olmanın getirdiği yabancılaşmayı derinlemesine yansıttığı tablolarında genelde primitif ama bir o kadar da yalın, süslemesiz ve bazen vahşi figürler yer alır. Bu figürlerin altında yatan kırılganlığı ve tüm vurdumduymazlıklarına karşın yüzeye taşırmayı engelleyemedikleri hassasiyeti görmezden gelmek mümkün değildir.
Aynı Schiele’nin dünyasındaki Klimt’in varlığı gibi, Basquiat’nın dünyasında da dostluğu, arkadaşlığı, aşkı, sanat vizyonu ile Andy Warhol vardır. İkilinin çevresindeki kişiler, her ikisinin de daha önce hiç kimseye böyle bağlanmamış olduğunu söylerler.
1987 Şubat’ında Warhol’un geçirdiği bir ameliyat sonrası hayatını kaybetmesi Basquiat için de sonun başlangıcı olur. En önemli ilham kaynakları arasında gösterilen arkadaşı, sevgilisi Suzan Mallouk, Warhol’un ölümünden sonra sanatçının bir tepeden aşağıya yuvarlandığını ve trajik ölümüne kadar bir daha asla toparlanamadığını söyler.
Dört kata yayılmış olan sergide bir kronolojik sıra izlenmiş olmakla birlikte, serginin kürasyonu çeşitli temalar altında gerçekleştirilmiş. Dokuz ayrı salonda sunulan eserlerde Basquiat’nın , Schiele gibi varoluşsal ve dışavurumculuğa evrilen çizgisinin yansıdığı tablolarında, özellikle kafa figürlerindeki ifadeler, sanatçının son derece kişisel ve ekspresyonist vizyonun altını çizer nitelikte.
Gustav Climt ve Andy Warhol gibi iki ikonik isimden etkilenmiş iki sıra dışı sanatçı… Dönemlerine çizgileriyle, yaşam tarzlarıyla, vizyonlarıyla damgalarını vurmuş iki büyük ressam… İki sergi de14 Ocak’a kadar Paris Louis Vuitton Foundation’da görülebilir, yolu düşenlere kaçırmamalarını tavsiye ediyoruz.