Bağımsız sanatçılara alan açmayı hedefleyen, çok sesli ve yenilikçi bir platform olarak hayata geçen offgrid art project’in hikâyesini ve gelecek projelerini kurucu direktörü Nilay Yerebasmaz ile konuştuk.
offgrid art project, bağımsız sanatçılara yeni alanlar açmayı hedefleyen yenilikçi bir platform olarak, sanat dünyasında yerini aldı. Kurucu direktör Nilay Yerebasmaz ile gerçekleştirdiğimiz bu röportajda, platformun kuruluş hikâyesini, vizyonunu ve gelecekteki projelerini konuştuk. offgrid’in açılış sergisi olan “Imprint”, MSGSÜ akademisyenlerinden Doç. Dr. N. Didem Öz’ün geleneksel yazma tekniklerini yenilikçi bir yaklaşımla yorumladığı eserlerini sanatseverlerle buluşturdu. Yerebasmaz; sanatın farklı disiplinlerini bir araya getiren bu platformun, sanat üretim süreçlerinde diyalog ve iş birliğine verdiği önemi vurgularken, araştırma ve deneysel süreçlere alan açan bir yapıyı nasıl inşa ettiklerini, offgrid’in çok sesli yaklaşımının projelerine nasıl yansıdığı ve sanatseverleri bekleyen heyecan verici projeleri bizlerle paylaştı.
2024 yılının son haftasında sanat dünyasına hızlı bir giriş yapan offgrid art project’i daha yakından tanımak ve bu platformun ortaya çıkış hikâyesini öğrenmek istiyoruz. Bu projeyi hayata geçirme fikri nasıl doğdu ve bu süreçte sizi motive eden temel unsurlar nelerdi?
Kurucusu İpek Eyüboğlu ve ailesinin koleksiyoner bir aile olmaları, sanata olan ilgileri ve hâlihazırda kurucuları oldukları ve bu sene 10. yaşını kutlayan Sentire Hotel & Residences isimli otellerinin odalarında koleksiyonlarından eserlerin sergilenmesi aslında bu alanın bir galeri alanı olarak kullanılmasına teşvik etti. Yaklaşık bir yıldır ailenin üzerine düşündüğü bu projeyi hayata geçirme sırasında profesyonel bir destek arayışları üzerine benim kendileriyle tanışmam çok güzel bir tesadüf ve bir birlikteliğin başlangıcı oldu. Hep birlikte bu alanı nasıl kullanabileceğimiz üzerinde fikir alışverişinde bulunduk ve sanata duyduğumuz heyecanla çok hızlı bir şekilde beraber projeye başladık. Ortak fikirlerimiz ve sanata olan tutkumuzla birlikte offgrid art project’in resmi açılışı hızlandı ve ilk sergimizi MSGSU akademisyenlerinden Doç. Dr. N. Didem Öz’ün “Imprint” isimli sergisiyle yaptık.
Sizin çalışmalarınıza baktığımızda, yalnızca sergi tasarımlarında değil, aynı zamanda yaratım sürecinin pek çok dinamiğinin içinde yer aldığınızı görüyoruz. Bu kapsamlı deneyim, offgrid art project’in temellerini nasıl etkiledi? offgrid’in kurucu direktörü olarak, bu projeyle yollarınız nasıl kesişti ve bu süreçte kendi sanatsal vizyonunuzu nasıl geliştirdiniz?
Uzun süredir sanatçılarla üretim süreçlerinde yakın temas hâlinde çalışma fırsatı bulduğum için bir küratör olarak da bu beni çok besledi ve sanatçılarla hep dirsek temasında olduk. Karşılıklı diyalog hâlinde kalmak ve üretim süreçlerinden beslenmek offgrid’in vizyonunu yansıttığını düşünüyorum. offgrid olarak yaptığımız tüm çalışmalar bir ekip işi olarak ve sürekli diyalogda kalınarak planlanıyor. Bu noktada sanatçılarımızla da sürekli iletişimdeyiz. Sergi tasarım ve eser üretim süreçlerinde de birbirimizden beslenerek ilerliyoruz.
offgrid art project, “Sanatın farklı disiplinlerine ev sahipliği yapan, çok sesli bir platform” olarak tanımlanıyor. Buradaki “çok seslilik” kavramını nasıl açıklıyorsunuz? Bu çok seslilik, projelerinizde nasıl bir yansıma buluyor? Farklı sanat disiplinleri, perspektifler ve yaklaşımlar arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
offgrid art project’i tasarlarken bu alanın bir sergileme alanının ötesine geçmesini ve sanatın farklı disiplinlerine ev sahipliği yapmasını istedik. Çok seslilik ve disiplinlerarası iş birlikleriyle yıllık programımızı oluşturuyoruz. Sergilerin yanı sıra atölyeler, söyleşiler, turlar yaparken aynı zamanda performanslar, oyun okumaları gibi etkinlikler de programımızda yer alacak.
Doç. Dr. N. Didem Öz’ün “Imprint” isimli kişisel sergisiyle platformunuzu sanatseverlerle buluşturdunuz. Bu serginin, geleneksel unsurları yenilikçi bir arayışla harmanladığını gözlemliyoruz. “Imprint” sergisinin yaratım sürecinden bahseder misiniz? Bu çalışmalar ile offgrid art project’in misyonu arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Didem Öz’ün eserleriyle çok kısa süre önce tanışma fırsatım oldu ve ilk gördüğüm anda da “Evet, bunları kesinlikle göstermemiz gerekiyor” dedim. Sergideki eserler Didem Hanım’ın Mimar Sinan Üniversitesindeki Bilimsel Araştırma Projesi’nin bir çıktısı olarak oluşturulmuş eserlerden oluşuyor ve eserler geleneksel yazma tekniklerinin üç boyutlu eserler üzerinde gösterilmesinin araştırması sonucu ortaya çıkmış. offgrid olarak araştırma ve deneysel süreçleri gösteren bir alan olmayı hedefliyoruz ve aynı zamanda farklı malzeme kullanımıyla üretilen eserleri göstermek istediğimizden dolayı Didem Hanım’ın sergisiyle başlamanın bizim için iyi olacağına inandık. Aynı zamanda Didem Hanım’ın eserlerinde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yazma kalıplarından da eserlerinin oluşu bizi daha da çok etkiledi. Bu yüzden ilk sergimizi onun gibi başarılı bir akademisyenle yapmak bizi çok mutlu etti. Kurucu ailemizin sanat pratiğine de bu kadar yakın çalışmalar yapıyor olması bizim için çok güzel bir başlangıç oldu.
offgrid art project’te zleyicileri gelecekte nasıl projeler bekliyor? Yakın dönemde hayata geçirmeyi planladığınız sergiler, iş birlikleri ya da yeni yaklaşımlar hakkında ipuçları verebilir misiniz? Bu projelerle sanat dünyasında ne tür bir etki yaratmayı hedefliyorsunuz?
1,5 yıllık takvimimizin %90’ı onaylanmış durumda, sanatçılar projeler üzerinde çalışmalara devam ediyor. Önümüzdeki sergimiz 13 Şubat’ta Daire Sanat iş birliğinde Can Memişoğulları ve Kovan Project’in çalışmalarından bir seçkiyi kapsayacak. Mart sonunda Defne Parman ve Esra Gezer’in, mayıs ayında da Ece Haskan ve Nathalie Rey’in duo sergisinden oluşacak bir programla devam edeceğiz. Bu süreç içerisinde atölye çalışmalarımız ve bazı performans gösterimlerimiz de olacak. Yapacağımız iş birlikleri ve sanatın farklı disiplinlerine ev sahipliği yapma arzumuzla birlikte birçok kitleye ulaşabilmeyi hedefliyoruz.