Güneş Terkol’un işleri kullandığı malzemenin hafifliğine karşıt olabilecek sert masallar anlatıyor. Gerçekle hayalin, dünya ve dünya ötesinin iç içe geçtiği, Ali Akay küratörlüğünde, Krank Art Gallery’de gerçekleşen “Dünyadan Bir Işık Geçti: Hey Bekle!” adlı solo sergisi umuda son bir sesleniş niyetinde. Sanatçı “hikaye anlatıcılığı” tanımına vurgu yaparak bize hayatta kalmamız adına hikayeler anlatıyor.
Dikiş, video, desen ve sesi kullanarak cinsel kimlikler arası ilişkileri konu alan işler üreten sanatçı yaşadığı yer, bulunduğu sosyal koşullar, karşılaştığı imgeler, kendi kişisel tarihi ve bulduğu materyaller ile şekillenen üretimler yapıyor. Kollektif üretimin ve ortaklaşa çalışmaların çok önemli olduğuna inanan sanatçı 2007 yılından beri Ha Za Vu Zu sanat kolektifinin de üyesi. Krank Galeri’deki “Dünyadan Bir Işık Geçti: Hey Bekle!” adlı sergi 18 Şubat 2017’ye kadar ziyaret edilebilir.
“Dünyadan Bir Işık Geçti: Hey Bekle!” nasıl gerçekleşti?
Güneş Terkol: Sergi Paris, Cité des Arts’ta sanatçı rezidansındayken, Ali Akay’la yaptığımız buluşmalarımız, konuşmalarımızla şekillendi. İlk defa küratörlü bir solo sergi yaptım, çok memnunum çünkü çok kafa açıcı bir konuşma yaptık ve Akay bir metin yazdı, ben o metinden sonra işlerime tekrar başka bir gözle bakmaya başladım. O yüzden böyle bir yerleştirme çıktı. Metin gerçeklikle hayal arasında, sergiye de geçişkenlerin olduğu, dünyayla öte dünya ya da uzay arasında hikayelerin yan yana geldiği bir yerleştirme hakim oldu.
Metni Ali Akay yazdı, Salman Rushdie referansı da ona mı ait?
Salman Rushdie onun bulduğu bir şey, onun ilgilendiği bir isimdi ve böylece benim de hayatıma girmiş oldu. Ardından Binbir Gece Masalları ve Şehrazad’a tekrar baktım. Onları dinleyerek desenler yaptım, benim çalışmama bir şekil bir yön vermiş oldu. Şehrazad’ın kendi mücadelesi, bir kadın olarak hayatını kurtarmak istemesi aynı zamanda diğer kadınların da hayatını kurtaracak o merak uyandırıcı masalları anlatması ve anlattığı kişiyi değiştirmesi, hem kendini hem de o kişiyi dönüştürmesi... Mücadele şekli bu masal anlatma hali. Başka türlü mücadele imkânları var, Şehrazad mücadelesini hayal gücüyle ve fanteziyle yapıyor. Aslında benim yaptığım işler de; o uçucu, kırılgan, geçirgen kumaşlardaki hikayeler de hep birbirlerinin içine giriyor, hikaye içinde hikaye olabiliyor ya da yan yana gelebiliyorlar. Bu sergide daha çok yan yana geldi. O bakımdan beni etkiledi.
Şehrazad ölmemek için her gün bir hikaye anlatmaya başlayıp yarıda bırakan ve her gün bunu tekrarlayarak yaşamını sürdüren bir karakter.
Başlangıcında da bir ahlak sorunu var. Karısının kendisini aldattığını öğrenince bütün genç kızlarla evlenip onlarla beraber olup sonra da ilk gece öldüren biri var. Şehrazad ise bu düzeni kırıyor, düzen kırıcılık yapıyor. Kardeşi de hikayeyi dinleyerek ve “Ablacım biraz daha anlat ama sabah oldu, yarın anlat” diyerek ona yardım ediyor. Bu döngü de bir kadın dayanışması yaratıyor.
Peki sergideki işler nasıl bir araya geldi?
Bence bir tur var içeride, önce yere inmek isteyen bir kadın ayağı ve onu tutmak isteyen bir erkek eli, kadının inmek istediği bir zemin, kaygan ve kırılgan Arnavut taşlar, oradan dans eden parmaklar, sonra hikaye anlatan kadın figürleri ve dinleyiciler... İkinci bölüm daha fantastik, daha renkli, daha ölüm ve hayat arasında. Orası biraz daha hayal gücüne açık; çalışan lambalar, düşünen kadınlar, tüller, baretler... Biraz daha geçirdiğimiz yaşamla ve onun solmasıyla ilgili. Ve en sonunda hayali bir tepe noktası, dört tane Özgürlük heykeli...
Uzun zamandır bu kumaşla çalışıyorsun, artık sadece bir malzeme değil sanırım senin için. Bir çok şeye benzetiliyor, sargı bezi vs gibi.
Çok hafif, taşınabilir, büyüyüp, küçülebilir oluşu benim için önemli. İçine aldığı hikaye ağır olsa bile onu taşıyor olması gibi tezatlıkları çok hoşuma gidiyor. Bir de ışık geçiriyor, mekânı değiştirebiliyor, çok hafif ve zengin bir malzeme. O da bana çok şey öğretiyor, çünkü çok hassas, çok ince, onu kat kat kesmek dikmek zor, şu an onu öğreniyorum. İnce iki zar arasında çalışmak, aslında hayat ya da ilişkiler gibi. Hep ince zarlarla birbirimizden ayrılıyoruz. Malzeme de bana bir şey öğretiyor, ben de ondan yararlanıyorum.
Hâlâ keşfediyorsun malzemeyi yani.
Önceden daha çok kolaj şeyler yapardım şimdi boyamaya başladım. Organik boyalar kullanıyorum, ıspanak, tütün yaprağı, ceviz gibi. Çalışmalarım bunlarla birlikte daha güzel renkler almaya başladı. İlerledikçe malzeme de yaptığın şeyi etkiliyor. Belki de hiçbir zaman doyulmayacak bir tarafı var bunun. Ses, müzik, video gibi şeyleri de her zaman sevdim, onlarla ilgili de çalışıyorum. Sergide de ışıklar var, bir de ocak ayında sergiye parelel olarak bir konser olacak
Son işlerinde daha az renk kullanıyorsun artık, sadeliğe gittiğin söylenebilir mi?
Çalışmalarım daha minimal oldu evet. Daha çok siyah ve kırmızı var, şimdi en son yeşil ve soğan sarısı da eklendi. Hafif uçucu tonlarla çalışıyorum artık. Eskiden fabrika atıklarını kullanarak renk üretmeyi deniyordum, çok daha zorlayıcı şeylerdi onlar. Şimdi kendim renkler yapmaya başladığım için anlatmak istediklerimi çat çut söylemek yerine daha incelikler üzerinden düşünüyorum. Eskiden dolduruyordum, şimdi azaltıyorum.
Bugün sanat yapmak nasıl işliyor? Nasıl motive olabiliyorsun bu şartlarda?
Şimdi zemin kaydı, anlamlar değer değiştiriyor. Yaptığın şeye verdiğin değer tekrar sorgulanabilir oldu, herkes için geçerli bu, sadece sanatçılar için değil. Zor bir dönemden geçiyoruz, belirsiz bir dönemden, bir sonraki seneyi planlamak daha zor. Ama benim de tek bildiğim şey bu işle uğraşmak. Bunun dışında bir şeyle uğraşmayı bilmiyorum. Bir yandan şanslıyım çünkü nerede olursam olayım işimi yapabiliyorum. Zor olsa da, bir şekilde başka bir yolu olmadığı için, bir şekilde dayanışarak diğer sanatçılarla buluşup görüşüp, onları destekleyerek aynı heyecanı güderek devam etmek bir çözüm belki. Yalnızlaştıran bir süreç çünkü ve yalnızlaşmamaya çalışarak üretmeye devam etmeli. Dünya tarihinde de savaşların, belirsizliklerin olduğu dönemler hep oldu ve sanat hep vardı.
Nasıl işliyor üretim sürecin? Atölyeye kapanıp çalışmak mı sadece?
“Ha za vu zu” kolektifi üyesi olduğumdan benim için biraz karışık. Çok düzenli sistemli bir durumum yok aslında. Hep ikiye bölünüyor; bir kolektif, bir de yalnız çalışma olarak. Yalnız çalışmamda da dereceler var, dışarı çıkıp dolaşıp bir şeyler bulmayı seviyorum. Atölyeyi kapanmayı çok sevmiyorum, son üretim aşamasında kapanıp çalışıyorum. Ondan önce hep toplamacıyım. Kolektifle de ortak sesler fikirler üretiyoruz. Mesela Sao Paulo Bienali için altı ay kapanmadım, aynı zamanda müzik de çalıştım, bir şekilde beslenmem gezinmem lazım. Kütüphanede kitap da olabilir bu gezinti.
Ne kadar içgüdüsel çıkıyor işler, ne kadar üzerinde düşünülmüş oluyor?
Desenler içgüdüsel, serbest çağrışımlarla geliyor. Ama sonra tamam bunu yapacağım dediğimde bitiyor, artık net. Yapacağım şeyi bilmek zorundayım çünkü bu aşama onu gerektiriyor. Tabii şimdi bu kumaş boyamalar, boyaların kumaşta ilerlemelerinde doğaçlama durum var, o zevkli. Ama onun dışında yapacağım imajın nerede duracağı, ne renk olacağı gibi şeyleri bilmem gerekiyor.
Yakın gelecekte ne yapıyor olacaksın?
Ankara Galeri Nev’de şubat ayında bir sergim olacak. Ankara benim için güzel, çünkü ben orada büyüdüm. Küçükken gördüğüm bir galeriydi, şu an orada bir şey yapacak olmak çok güzel. Orada da bir seçki göstereceğiz, çoğunlukla Paris’te yaptığım işlerden oluşacak.
*“Dünyadan Bir Işık Geçti: Hey Bekle!” 18 Şubat 2017’ye dek Krank Galeri’de görülebilir.