Yaralı Bilinç isimli çalışmasında, “Biz periferi insanları, farklı bilgi blokları arasındaki çelişkilerin zamanında yaşıyoruz. Birbirlerini iten ve karşılıklı olarak biçimsizleştiren bağdaşmaz dünyalar arasındaki çatlağa düşmüşüz” diyor Daryush Shayegan. Tahran’lı yazarın Doğu-Batı ekseninde kültürel şizofreniyi ele aldığı çalışmasındaki bu giriş cümlesi, bir bakıma yaşadığımız daracık coğrafyanın doğusu ve batısı arasındaki yıllardır süregiden, düşmüş olup bir türlü çıkamadığımız o dipsiz çatlaklar için de geçerli olabilir...
6 Kasım’da Depo’da açılan “Hala Hayatta mısınız?” başlıklı sergi de bir sanatçının dış dünyaya karşı içsel duyarlılığının sesini yükseltmesinin ötesinde ülkenin doğusu ve batısı, bir şehrin çeperi ve merkezi, bir evin içi ve dışı gibi “orada” ya da “burada” olma hallerine ve bunlar arasındaki gerilimli, endişe verici, umut kırıcı çatlaklara işaret ediyor.
Berat Işık’ın iki yıldır üzerinde çalıştığı bu serginin süreci aslında sanatçının yaşadığı kent olan Diyarbakır’ın içinden geçtiği ağır dönemin izlerini taşıyor. 28 Kasım 2015’de Diyarbakır Barosu başkanı ve insan hakları aktivisti Tahir Elçi’nin öldürülmesi, protestolar, sokağa çıkma yasakları, darbe girişimi, olağanüstü hâl uygulamaları, hendekler, patlamalar, yerle bir olan mahalleler, insansızlaşan sokaklar...
Sanatçının sergiye adını veren “Are You Still Alive?” ifadesi, cezaevlerinde mahkumların ağırlıklı olarak yöneldiği ve filografi tekniğiyle uygulanan hobi ürünü görünümünde yazılmış bir pano olarak izleyiciyi karşılıyor. Sanatçının mahkumlarla işbirliği içinde başladığı bu panonun tamamlanması, ohal nedeni ile cezaevlerinde hobi faaliyetlerinin durdurulmasıyla kesintiye uğruyor ve pano İstanbul’da üretiliyor. İçeride ve dışarıda özgür olmanın anlamı ya da güvende hissetmenin içerisi-dışarısı ile ilişkisi diğer bir çalışma 103 ile serginin başlığına bağlanıyor. Sanatçının buluntu olarak yeniden ürettiği nesne ve ses yerleştirmesi olan çalışma, Diyarbakır’da 2 Aralık 2015 tarihinde başlayan ve 103 gün süren sokağa çıkma yasakları döneminde duyulan patlamaları bize Sur içindeki geleneksel evlerin kapılarından birinin ardından duyuruyor.
Sergide dokümanter niteliğinde izlenen iki çalışmadan Bir Yaz Gecesi Rüyası, sanatçının çocukluk hafızasından taşan bir ritüeli, Sakal-ı Şerif ayinine 33 yıl sonra yeniden şahit olmak için orada bulunmasını kayıt altına alıyor. Aradan geçen zamanın ritüelin döngüsündeki etkisizliğinin aksine, mekânın agresif değişimine hızla etki etmesini konu alan Oasis ise bir kentsel dönüşüm direnişi hikayesini Reşit Zengin isimli naif bir karakter üzerinden aktarıyor. Serginin omurgasını oluşturan ve bir üçleme olarak izlenen Rüya, Press ve Neredeyse Vardık isimli videolar ise süreleri ile John Cage’in 4’33” performansına referans veriyor. Enformasyon-dezenformasyon ağından siyasi sürgünlüğe, düşünceden dile bastırılan kimliklerin mücadelesinden coğrafyaların değişmez olarak algılanan kaderine birbiri ile ilişki içinde üretilen videolar bütününde sembolik bir anlatımla kurgulanıyor. Felix Gonzalez-Torres’in aynı adlı eserine referans veren Kusursuz Aşıklar isimli yerleştirme ise senkronize hareket eden yan yana iki saatin akrep ve yelkovanını bıçağın iki tarafıyla birleştiriyor. Saplayan ve saplanan bıçaklar birbirini tehdit ederek tamamlayan imkânsız bir bütünleşmenin, bir arada olma umudunu bölen keskin sınırların metaforu haline geliyor.
Medya stratejilerini kullanan slogancı bir üretim biçimine değil, yaşamın gürültüsünde, kendisiyle bağını oluşturan başka hayatlara ve kendi kişisel sesine yönelen Berat Işık, baskın iktidar kavramını ve iktidarın sızdığı zaman ve mekân katmanlarını görselleştirmekle ilgilenir. J. Rancière’in ileri sürdüğü gibi, “sanat sadece siyasi meselelerle uğraştığı ya da sosyal ve siyasal çatışmaları temsil ettiği için politik değildir. Öncelikle sanat politiktir çünkü mekânın, görünürlüğünün ve yaşanırlılığının dağılımını yeniden biçimlendirir.” Sanat da siyaset de birer “söz” alma biçimi olarak “mekân”ları yeniden düzenler. Bu “ortak” olanın sanat aracılığıyla yeniden aktarımında gerçekleştiği gibi Berat Işık da sanatı tehdit altındaki kimliklere işaret etmesi, toplumsal çatlakları onarması ve topluluk hissini yeniden çerçevelemesi için çağırıyor. Bunu yaparken önce kendi yaşamından, deneyiminden, tereddütlerinden, kaygılarından ve umudundan yola çıkıyor.
Berat Işık, aktif olarak 1990’lı yılların sonundan itibaren ürettiği işlerinde olduğu gibi bu sergisinde de göç, kültür, toplumsal problemler ve sosyal kimlikler üzerine eleştirel ve ironik bir dili benimsiyor. Işık, ütopik ve performatif bir niteliğe sahip işlerinde temel bir metot olarak videoyu kullansa da, çeşitli mecralarda ürettiği formlar, sanatçının bireysel kimliği ve kişisel hafızası ile iç içe geçen toplumsal bellek katmanlarının dışavurumu olarak izleniyor. Işın Önol’un küratöryal desteği ve Depo’nun evsahipliğiyle 11 Aralık tarihine kadar devam eden olan “Hala Hayatta mısınız?” başlıklı sergi de özel ve kamusal alanlar, geçmiş-bugün, kişisel-toplumsal hafızalar üzerine bir belirtme işlevi görüyor. Berat Işık da hâlâ dirençle hayatta kalarak bu soruyu hem kendine hem bizlere soruyor. Ya da “ne ölen ne yaşayan”lara...