Voice Observatory hakkında konuşmadan önce biraz Errant Bodies’den bahsedebilir misin?
M.A.: Errant Bodies, 2010 yılında Berlin’in Prenzlauer Berg mahallesinde açıldı. O zamandan beri ses malzemesi üzerine performanslar, saha araştırmaları, radyo ve uzamsal pratiklerle deneysel bir bakış açısıyla yoğunlaştı. Sanatçı misafirlik programları, workshoplar, etkinlikler ve sergilerle Errant Bodies Sound Art Space süreç ve diyalog arasındaki bağın önemini vurgulayarak, dinamik ve kapsamlı bir yaklaşımla güncel sanattaki ses konusunu irdeledi. Errant Bodies, Berlin’de yaşayan ve ses ile ilgilenen sanatçılardan ve araştırmacılardan oluşan bir çalışma grubu tarafından oluşturuldu ve geliştirildi.
Peki Voice Observatory’nin Errant Bodies ile nasıl bir bağı var?
M.A.: Geçen sene Errant Bodies’in kurucularından Brandon LaBelle ve Georg Klein Errant Bodies’e yeni bir yapı getirmek amacıyla ses ile çalışan sanatçılara mekâna katkıda bulunmaları için bir çağrıda bulundu. Bu, mekânda daha da deneysel bir alan oluşturmayı ve ses sanatı hakkındaki söylemleri çeşitlendirmeyi amaçlayan bir teşebbüstü. Tam da bu noktada, Ernesto ve ben mekâna davet edildik ve bu toplantıda tanıştık. Toplantılarımızın birinde Errant Bodies’in programına ses fenomenini bilgiyi ileten bir kanal olarak kullanan Acousmatic Lecture’ı (Akusmatik Ders) katma fikriminden bahsettim. Brandon LaBelle’in ses konusunda, çok güçlü bir geçmişi var; özellikle de vücuta dair sesler ve iç akustik olgusu ile ilgili… Dolayısıyla Akusmatik Ders’den yola çıkarak izleyicinin sanata ve arkasındaki söylemlere ulaşabileceği farklı formatlardan oluşan etkinlikler ve sergiler serisi yapmak üzere bir ekip kurduk. Tüm bu etkinlikler serisine de Voice Observatory sesini verdik.
Mario, Akusmatik Ders nedir, biraz daha açabilir misin?
M.A.: Akumsatik, Yunanca’daki “duyulan şeyler” anlamına gelen akúsmata’dan gelir. Pitogoras’ın konuşmalarını çıraklarına kapalı bir perdenin arkasından vermesine dayanır. Günümüzde daha çok bilinen formu, canlı performans yerine hoparlör kullanılan bir sunum için özellikle meydana getirilmiş bir elektroakustik müzik türü olan Akusmatik Müzik’tir. Pitogoras’ın durumunda ses kaynağı halen mekânda var olsa da, her iki durumda da sesin asıl kaynağı görünmez.
Bunu araç olarak kullanarak Voice Observatory izleciyi biraz da sanatsal pratiğin teorik süreciyle temasa gerçirmeye çalışıyor, değil mi? Bugüne kadar kimleri davet ettiniz?
E.E.C.: Doğru. Sanatçıları ve teorisyenleri davet ettik. Benim ilgimi çeken Mario’nun bilim adamlarını da projeye katmak istemesi oldu. Sadece ses üzerine çalışanlar değildi bunlar, deneysel, modifiye edilmiş ve aksatılmış herhangi bir şey üzerine çalışan birileri de olabilirdi. Esas konu, sesin nasıl bir bilgi kaynağı olduğu ve bu fonksiyona bir bilgi değiş tokuşunun ötesine gidebilecek şekilde nasıl müdahale edilebileceğiydi.
M.A.: Bu vesileyle de bir çok sanatçı ve teorisyenle iş birliğı yaptık: Tomomi Adachi, Antonis Anissegos, Ricarda Denzer, Alessandra Eramo, Marcus Gammel, Christian Kesten, Georg Klein, Miako Klein, Brandon LaBelle, Ines Lechleitner, Sven Spieker, Annette Stahmer, Imogen Stidworthy, Antje Vowinckel, Bettina Wackernagel, Steffi Weismann, Kathrin Wildner…
Voice Observatory’nin çok katmanlı bir yapısı var. Alt başlıkları neler? Bunları seçerken ses ile nasıl bir bağlantı kurdunuz?
E.E.C.: Toplam dört bölümden oluşuyor. İlki içerisi ve dışarısı arasındaki duyulabilir eşik olarak iç seda ya da iç akustik oldu. İkinci bölüm bilgi paylaşım kaynağı ve algı bağlamında ses; üçüncüsü sanatsal performansı ve enstelasyonunun keşfinde bir performans ve araç olarak sesti. Bu üçüncü bölümde normal olarak bir festivali ya da kendi kendini sunan bir sesi düşündük. Ses bir operaya, tiyatroya, arkitektonik bir alana nasıl yerleşir? Ses farklı folklörleri, gelenekleri ve var oluşları daha nasıl açıklar? Normalde ses bildiğimiz bir şey, ama aslında kimse sesin arkasında olanı dinlemiyor. Son olarak dördüncü bölümde ise politik ses ya da sosyo-politik aksiyon için kolektif mekân olarak ses konusuna odaklandık. Bu politik bir gösterideki ses de olabilir mesela…
M.A.: Bu dört bölümün olması çok önemliydi. Her bir bölümde diğer bölümleri de kapsayan bir kısımın olduğunu fark ettik. Şimdi Voice Observatory ile beraber hiçbir başlığı sınıflandırmayacağımız yeni bir döneme doğru ilerliyoruz. Amacımız kendimizi organizatör olarak daha çok gözlemci yerine geçerek, bizimle sanatçılar ve teorisyenler arasına daha fazla mesafe koymak. Dolayısıyla, kati bir formatımız olmasına rağmen konsept bağlamında çok da belirgin sınırların olmadığı bir yaklaşımımız olacak.
İçerik olarak bu yeni dönemde başka neler olacak?
E.E.C.: Akusmatik Derslerle aynı çizgide devam eden ama daha deneysel formatların olduğu bir bölüme odaklandık. Dinleme biçimlerini değiştirmeye çalışıyoruz. Geçtiğimiz dört aylık süre ses hakkında birşeyleri gördüğümüz, üzerinde düşündüğümüz ve tartıştığımız yoğun bir dönem oldu. Şimdi Voice Observatory’i sorgulayacak gezici bir format düşünüyoruz. Başlangıç olarak da bu formatı önümüzdeki Ekim ayında Bilbao’ya taşıyoruz.
Bu projeye Berlin’de başlama sebebiniz burada bu konuyla ilgili bir boşluk olduğunu düşündünmeniz mi? Berlin’in ses ile ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
E.E.C.: Evet, kesinlikle bu konuda bir boşluk olduğunu düşünüyorum, nokta! Tabii ki Berlin’de festivaller, sergiler, bu konu üzerinde konferanslar var, ama sesi bunca farklı ilgi alanları dahilinde inceleyen sistematik bir kuruluş yok. Bildiğim kadarıyla, bu konu üzerinde devamlılığı olan böyle bir kurum da yok. Dolayısıyla bir ses sanatı mekânından doğan bu inisiyatifin, Berlin sanat ortamındaki ses çalışmaları ile igili bir boşluğu kapattığı için gurur duyorum. Şimdiye kadar proje dahilinde yaptıklarımızı projenin başlangıcı olarak görüyoruz. Burada projenin devam edeceğinin altını çizmek istiyorum, genelde Berlin’de pop-up sanat mekanlârına ve projelerine alışığız.
Voice Observatory’i biraz kenara bırakıp, sizin ilgi alanlarınızdan bahsedebilir miyiz?
M.A.: Ben mimarlık ve daha sonra görsel sanatlar eğitimi aldım. Sese olan ilgim, sesin gündelik hayat ve kamusal alandaki öneminden kaynaklanıyor. Sese anlam yükleme ve bu süreç içerisinde sesin üstlendiği role ilgi duyuyorum.
E.E.C.: Mario’nun dile karşı inanılmaz bir hassasiyeti ve sesin görsel bir durumda nasıl berlidiğine dair bir ilgisi var. Bense edebiyattan geliyorum, aynı zamanda müzisyenim de. Ayrıca akademik bir geçmişim var. Columbia Üniversitesi’nde doktoramı bitirdikten sonra Yale’de asistan profesör olarak görev aldım. Gitgide daha fazla müzik içeren şiir derslerimden birinde aklıma “Deneysel Ses Folklorü” diye isimlendirdiğim bir tanım geldi. Ben yaratıcı sürece ve bu süreci paylaşma biçimlerine ilgi duyuyorum. Edebiyatla uğraşıyorum, ama temelimde bilimsel bir bakış açısı var. Ve bir şekilde Mario ile ortak olan radikal bir noktamız var. Bu da sanatsal bakış açısının teorik makaleler haricinde, mesela nörofizyoloji, fizik ve hatta mühendislik departmanlarından süzülerek akademik çevreye geri dönmesi gerekli oluğuna dayanıyor.
Mario, programın genel yapısına baktığımda, aslında senin bunun bir parçası olduğunu görmek çok da şaşırtıcı gelmiyor. Kendi video işlerini yaparken, her seferinde bilim adamlarıyla ciddi bir araştırma sürecin oluyor.
M.A.: Doğru, zaten Voice Observatory’e başlama sebeplerimden biri de tam da fen ve sosyal bilimlerinin arasında kalan bu bölge. Sese zaten ilgim var, eskiden sadece bu ses denen malzemenin aslında ne olduğunu anlamak için saha kayıtları yapardım. Ve genel olarak dil ile de ilgileniyorum. Benim için dil kent mekânıyla yakından ilintili. Çünkü her zaman bir şeyleri tanımlamak için ‘anlatım’ı kullanıyoruz. Ben, kendi sesimi başkalarınınkinden farklı kılan özelliklerin ne olduğunu öğrenmek istedim. Bir şeyi sesim aracılığıyla iletme olasılığı neydi ve bunun en iyi yolu ne olabilirdi? Mesela sesimdeki farklı tonlamalar gibi diğer özellikler de söylediğimden daha fazla şeyler söyleyebilir mi?
Aslında farklı şekillerde olsa da, her ikiniz de dil üzerinden sanatsal pratiğinizi geliştiriyorsunuz?
M.A.: Doğru, ama Ernesto ile bizi bir araya getiren ana nokta onun akademik çalışmaları. Ernesto’nun akademi temeli üzerine kurulmuş ve akademi ile yapılandırılmış bir düşünce sistemi var ve bu sistemin dışına çıkma yollarını araştırıyor. Benim durumumda ise tam tersi geçerli. Ben yaratım sürecime bir temel vermesi için böyle bir yapıyı arıyorum. Ancak amaç Voice Observatory’i akademik bir yapıya oturtmak değil. Aksine akademik yapıya sanatsal alandan gelen yeni gözlemleri kabul edecek bir duruşla yaklaşıyoruz.
E.E.C.: Normalde bir projenin akışı takım arkadaşınla içinde tartışırsın, ilgi alanlarını belirlersin, bilemedin oturup beraber bir makale yazarsın, ama genelde ortaya her şeyi bir araya getiren, bağlayan bir ürün çıkarmak zordur. Mario ile kurduğumuz bu diyalog ve son aylarda proje süresince öğrendiğimiz şeyler sayesinde Voice Observatory için üç yeni ortam ve format bulduk. Eğitim, sergi ve konuşmaları farklı formatlarda kurgulayarak teorisyenler ve sanaçılarla deneyler yapacağız. Akusmatik Ders devam edecek ve şu anda iki tane daha deneysel farklı dinleme formatı üzerinde çalışıyoruz.