02 ARALIK, SALI, 2014

Beşiktaş´ta Bir Willendorf Venüsü

Didem Yazıcı, Ceylan Öztürk ile malzemeler arasındaki geçişlerini, heykel, performans/müdahale ve mekâna-özgü çalışmalarında kullandığı yaklaşım ve konuları ve gelecek sergisini tartıştı.

Beşiktaş´ta Bir Willendorf Venüsü

Eskişehir Anadolu ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar’da heykel, ardından Viyana Sanat Akademisi’nde post-kavramsal sanat pratiği bölümlerinde öğrenim gördün. Çalışmalarında farklı yaklaşım ve akademik gelenekleri olan okullarda okumuş olmanın getirdiği bir çeşitlilik söz konusu. Önce klasik anlamda heykel anlayışı, sonra heykelin anlamlarının genişlediği, sınıflandırmaların aza indirgendiği, giderek malzemesiz bir sanata yöneliş... Yakın geçmişte tamamladığın eğitimin boyunca, bu geçişleri nasıl yaşadığından bahseder misin?

Aldığım eğitimi aslında beni bu noktaya getireceği için seçtim sanırım. Heykel eğitimi çok şey kattı kesinlikle, fakat bir şekilde bu eğitimi almamın yanında, eğitimin sınırlarının dışına çıkabilmek isteği ile eğitimi reddederek de geçti zamanım. Yani ne yapmak istediğim kadar ne yapmak istemediğime de büyük örnek olması bakımından, beni daha farklı ve disiplin dışı bir pratiğe kavuşturdu. Ve basit bir ifadeyle, aslında bir çalışma alanına ihtiyacım olması da beni heykel atölyelerinde tuttu. Ama işte sonuçta, bir disiplini baz almamayı seçtim.

Heykel beni bir şekilde heykel olarak nitelendirilen formlardan çok, bütün formlara yöneltti. Daha sonra, sonuçta ne çıkacağını bildiğim bir pratikten çok, ucu açık ve süreci bir şekilde devam eden işlere de yöneldim. Müdahale performanslar da böyle başladı diyebilirim. Formüle edersek; heykelden, heykel olmayana ve ondan da sürekliliği olana ve malzemenin aracı olduğu bir alana geçiş yaptım. Viyana'da Akademi'de geçirdiğim dönem ise tamamen farklıydı. Orada aldığım eğitim çok daha teorikti. Malzemesiz, aktivizm ve politika üzerine bir sanat eğitimiydi. Bu dönem malzemesiz bir sanata yönelimimi perçinledi.

Uzun Kitap (Praxis): Ciltli Kitap, 2012

‘Willendorf Venüsü’ (2014), Viyana Doğa Tarihi Müzesi’nde bulunan Willendorf heykeli ile ilgili, batı-merkezli, ataerkil tarih yazımını tiye alan, izinsizce gerçekleştirdiğin bir müdahale/ performans. Kendi yazdığın açıklama metnini, broşür formatında bastırıp, heykelin açıklama etiketine yapıştırıyorsun. Bu performanstan bir süre sonra, Beşiktaş pazarında, üzerine Willendorf Venüsü figürü bastırdığın iç çamaşırlarını birebir satışa sunduğun başka bir performans gerçekleşitirdin, ‘Venüs Beşiktaş’ta’ (2014). Bu çalışma da, şimdi bir ses enstelasyonu formunda. İlk performanstaki motivasyonun merak uyandırıcı... Buradan hareketle Beşiktaş’ta birebir insanlarla yaşadığın diyalog da.. Baştaki temel motivasyonun neydi ve halk pazarında nasıl bir deneyime evrildi?

Viyana'da yaptığım müdahale /performans tarih yazımında bir kırılma yaratma gerektiği düşüncesiyle başladı. Koşulsuz kabul edilmiş bilgi akışında bir kırılma. Klasik bir müze metnini ve broşürünü taklit ederek, Willendorf Venüsü’nün duruş şekli ve vücut yapısıyla aslında erotik bir figür olduğunu belirttim metinde. Erkek egemen tarih yazımı ile bedeninin yapısı gereği doğurganlığa atfedildiği, fakat aslında Venüs heykelciğinin bir kadın olarak kendi bedenine olan güveni temsil ettiğini belirttim. Yaklaşık 200 tane basılan bu yeni müze broşürlerini bir kutu içinde toplayıp, bu kutuyu da müzede sergilenen heykelciğin standına yerleştirdim. Bu tip gerilla performansları, sonucun belirsizliği, sürecin devamı ve bir bilgi aktarımı isteğiyle gerçekleştirdim. İzleyicinin rastlantısal olarak görebileceği ya da göremeyeceği bir bilgi… Sonucu belirgin ve planlı olan işlerin yanında, pratiğimi geliştireceğini düşündüğüm, ucu açık ve bilgi paylaşımı daha hızlı olan farklı bir safha denedim.

İstanbul ise bundan çok daha farklı bir deneyim oldu. Projeyi devam ettirmek istiyordum, İstanbul'a geldiğimde iki şehir arasındaki farkı düşünüyordum. Viyana'nın bir müze şehir havasından sonra İstanbul'u ise insanların temsil ettiğini düşündüm. Çok insan ve çeşitlilik. Yani İstanbul'da bu konu üzerine spontan konuşabileceğim uygun bir ortam vardı. Venüs heykelciğinin resmini iç çamaşırlarına bastırıp Beşiktaş Pazarı'nda satışını gerçekleştirdim. Pazara gelen insanlarla, genelde kadınlarla Venüs, kadın bedeni ve kadınlık hakkında ayaküstü konuşmalar gerçekleştirdim. Ses kaydı aldım ve birkaç video ile… Merak ile başladı bu proje. Amacım bir beyan bildirmek değildi, fikrimi söylemek ve fikir almaktı. Merak ediyordum. Sonuçlar ise inanılmaz derecede çeşitli ve ilginç oldu. Konuşmalar beklediğimden oldukça farklı ve şaşırtıcıydı. Elimde dokümantasyonunun olması da bu proje üzerine yorum ve konuşmaları sürdürmek adına süreci devam ettiriyor. 

Görme Bozukluğu: Işıklı Kutu, 2012


Önümüzdeki ay (Ocak 2015) video, fotoğraf, mimari öğe olarak kabinet, yerleştirme gibi farklı malzemelerin yer alacağı, Alan İstanbul’da gerçekleştireceğin kişisel sergin yine tarih yazımıyla ilgili. Ancak bu defa daha kapsamlı bir kurguya hazırlanıyorsun. Sergi henüz açılmamışken, büyüsünü de bozmamaya özen göstererek, bu defa nasıl bir yaklaşım geliştirdiğinden bahseder misin?

İki senelik off-space projelerden sonra bu sergi, belki de uzun süredir çalıştığım konuların bir toplamı ve sonucu olacak. Bu projede bir tarihçi rolüne giriyorum. Alaylı ve amatör bir tarihçi olarak, tarihin nasıl yazıldığını anlatmaya çalışıyorum. Tarihin bir kısmına ya da gerçekleşmiş bir olaydan çok, tarihin bütününe bakıyorum. Tarih nasıl yazılır? Ben tarih yazımına nasıl bakıyorum? Tarih yazımını kendi pratiğimle nasıl birleştiriyorum? Tarih yazımı metodu ile kendi pratiğimdeki metod arasında bulduğum benzerlikleri de kullanıyorum. Çok fazla ve çeşitli medyumları bir alan içinde birleştiriyorum. Bu parçalar ayrıca mekânın bütününü kaplayan ve parçaları da etkileyen büyük bir yerleştirme ile de birleşiyor. İzleyicinin sergideki alanını ve sergiyi izleme şeklini değiştirecek olan bu yerleştirmede de, izleyicinin mekândaki hareketi ve mekânı algısı ile tarih yazımı konusunu ilişkilendireceğim.  

Malzeme ve yöntemi ne olursa olsun: ister heykel, yerleştirme, ister performans/ müdahale... İşlerinin bir çoğunun mekâna-özgü, üretildiği ya da kapladığı alanla birebir ilişkilenen bir yönü var. Mekânın bağlamı senin için neden bu kadar önem taşıyor?


Mekâna Boris Vian'vari yaklaşıyorum diye düşünüyorum. Müzeye müdahale olsun, galeri sergilemesi olsun, mekânın işlerle bütünleşmesini istiyorum. Çünkü ben de işleri mekânları ile algılıyorum ve düşünüyorum. Açıkçası her şeyi mekânlar ile algılıyoruz; bir mekân, algımıza ve algıladığımız biçime göre değişiyor. Mekânın içeriği ya da biçimi ile işin birlikte olmasını hedefliyorum. Özel bir alan da olsa, bir kamu alanı da olsa, böyle çalışıyorum.  Mekânı sadece fiziksel ya da biçimsel olarak kullanmıyorum. Mekânın ayrıca içerik olarak yapısı ile de çalışmayı* önemli buluyorum.

Viyana, Doğal Tarih Müzesi, Lviv'deki Bernardine Manastırı'nın mahzeni vs. de mekânı kullandığım projelerden oluşuyor. İçeriği sabit olan mekânlarda da mesela galeri mekânlarında, işleri en azından biçimsel olarak mekân ile bağlıyorum. Duvarla bütünleşen ya da mekânı kaplayan bir yerleştirme vs. ile her zaman mekânı ilişkilendirmeyi seviyorum. Hepsi bir bütün, bunu düşünüyorum.


The Venus of Willendorf: Müdahale Müze Broşürü: solda, broşür kapağı, sağda broşür metin

Bundan bir kaç sene önce ürettiğin heykel-yerleştirme serileri, ‘Sözün Görüntüsü’ ve  ‘Gördüm’ sözcük ve grafik imgelerle oynayan, görsel anlamda insanı büsbütün yakalayan işler. Aşina olduğumuz form ve sembollerin, farklı bağlamlarda, beklenmedik formlarda yeniden üretilmesiyle kurduğun dil, kavramsal heykel alanındaki hakimiyetini gösteriyor. Bu çalışmalarda oturttuğun espirili dil, bugün ilgilendiğin konularda da aslında kendini belli ediyor… 

Evet, ikisi birbirinden çok farklı projelerdi. Fakat boyutluluk, mekân ve izleyicide bıraktığı etkiler bakımından yakınlık gösteriyorlar. Ki sen oldukça güzel açıkladın... Buralardaki işler izleyicinin algısı ile bütünleşip sonuca ulaşan işlerdi. Onlarda yine bir bilgi vardı, dipnotu olan işlerdi. Ve dipnotlar her projede daha da artıyor. Projeler hızlı değişiyor. Hepsi birbirinden oldukça farklı. Biçim olarak da içerik olarak da... Ama dediğin esprili dil, doğrudan ya da dolaylı olarak kalıyor sanırım. Bu esprili dil biçim olarak da gösterebiliyor kendini. 

Önünde seni Fransa’da, École Nationale Supérieure d'Arts à la Villa Arson’da bekleyen 4 aylık bir sanatçı misafir programı (residency) var.  Konu ya da malzeme anlamında, ne çalışacağına dair önceden taslaklarını oluşturduğun bir projeden söz edebilir misin,  yoksa daha çok planlanmamış ve karşılaşmalara dayalı bir yöntem mi izlemeyi planlıyorsun?

Önceden hazırladığım bir proje yok. Orada geçireceğim zaman içinde hazırlamak istiyorum. Belki aklımdaki projelerden, orada üretebileceğim biri çıkarsa, orası ile birleştirebilirim. Yapacağımı önceden planlayarak gittiğim yerler oluyor, fakat bu sefer sanırım açık bırakacağım. Uzun bir süre olduğundan, daha önce düşündüğüm şeylerin de orada değişeceğine eminim.


The Venus of Willendorf: Viyana, Doğal Tarih Müzesi Müdahale/Performans, Video, 2014

0
8650
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage