15 EYLÜL, SALI, 2015

Bienalin Kalbi İstanbul Modern’den Bildiriyorum

14. İstanbul Bienali başladı, başlayacak derken birçok sergi açılışı ve ARTINTERNATIONAL’a denk gelen haftada merakla beklediğimiz bienal de sanatseverlere kapılarını açtı. Ülkenin kederli hali ve gün be gün acı haberler aldığımız bu süreçte hüzünlü bir bienal geçireceğimiz muhakkak.

Bienalin Kalbi İstanbul Modern’den Bildiriyorum

“Tuzlu Su: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori” başlıklı Carolyn Christov-Bakargiev’in şekillendirdiği bienal, bu yıl elimize haritaları tutuşturarak bizi birer kaşif ruhuyla gezdirmek niyetinde. 35'i aşkın mekânda gerçekleşen, İstanbul'un karmaşasına ve hızına kafa tutarcasına planlanmış bienal mekânlarından en popüleri Büyükada olsa da ben başlamak için İstanbul Modern'i tercih edenlerdenim. Boğaziçi ekseninde kentin geneline yayılan bienal İstanbul Modern'in dış cephesine Bernoulli Denklemi ile imzasını atmış. Vapur ile geçerken rastladığım bu davetkar imzaya ben de daha fazla hayır diyemeyerek başladım bienal yolculuğuna.

İstanbul Modern bienal kapsamında 55 sanatçıyı ağırlıyor. Girişte alıştırmadan bizi direkt ağır bir bölüm ile buluşturan kurulum Kanal isimli bölüm ile başlıyor. Kanal Bölümü, “hem Boğaza hem de nöronlarımızın 'sodium kanalı'na, sadece sodyumiyonlarının geçişine izin veren bu hücre zarlarındaki geçiş yoluna yapılan bir gönderme” tanımıyla açıklanıyor. Bölümün popüler işleri arasında Orhan Pamuk'un eskiz defterlerindeki çizimleri ve Emin Özsoy'un Boğaz'daki kayıtlarına varıncaya dek farklı bilgi alanları arasındaki söyleşiler yer alsa da benim bu bölümde esas ilgimi çeken çalışmaların bunlar olduğunu söyleyemem. Başlangıç için ağır bulduğum ama aynı zamanda da psikolojik ve felsefik temasıyla oldukça ilgimi çeken Kanal Bölümü bizleri Art Nouveau tarzının ve Fransız cam sanatındaki modern Rönesans’ın önde gelen başlatıcılarından Émile Gallén'in cam çalışmaları ile karşılıyor. Frans Krajcberg'in doğanın tahribatını konu edindiği yanan ve soyu tükenen ağaç betimlemeleri ile devam eden bölümde ilerlerken sanat yapmanın zorluklarına ve görünürlülük meselesine dikkat çekmek amacıyla Çanakkale Boğazı’ndan aldıkları iki şişe tuzlu su ile 300 kilometrelik bir yolu yürüyerek İstanbul'a gelen Fatih Balcı ve Recep Aksu'nun Bakargiev’e teslim ettikleri tuzlu su şişelerinin yanından geçiyorum.

Davranışsal nöroloji ve görsel psikofizik alanlarında yapmış olduğu çalışmalarla tanınan sinirbilimci Vilayanur S. Ramachandran'ın Hayalet Uzuv Sendromu'ndan mustarip hastalar için inşa ettiği "Mirror Box"ta denemeler yaparak yıllar sonra ilk defa kayıp uzvunun hareket ettiğini hisseden hastaları anlamaya çalışıyorum. Ağırlığı ve derinliği ile hızlı bir başlangıç yapması bakımından eleştirdiğim Kanal Bölümü beni çoktan kendisine bağladı bile. Özellikle Daria Martin'in "Sensorium Tests" isimli çalışmasının başında epey vakit geçirdiğimi söyleyebilirim. Feminizm, duyumsallık, mitoloji ve ayna-dokunuş sinestezisi konularında üretimler gerçekleştiren sanatçının, insanlar ile nesneler ve insanlar arasındaki duyumsamaların paylaşımına yönelik gerçekleştirdiği çalışmasına bir Kubrick filmi izlermişçesine uzun bir süre takılı kaldım.

Kanal/ Channel Photo: Sahir Uğur Eren

Kanal Bölümü'nü geride bırakarak ilerlemeye devam ediyorum. Heybetli sütunlar çıkıyor karşıma, kentleşme ve güncel sosyal-davranışsal demografileri ile yakından ilgilenen Marwan Rechmaoui'nin kulelerinin yanından geçiyorum. Taner Ceylan'ın bienal için resmettiği İtalyan ressam Giuseppe Pellizza da Volpedo’nun 1901 yılında tamamladığı başyapıtı “Il Quarto Stato”nun görkeminden sıyrılarak, Michelangelo Pistoletto'nun alçı bir Venüs heykelini paçavra yığınıyla buluşturduğu yüksek sanatı sıradan yaşam ile birleştirdiği "Venus of The Rags" işinin yanına geliyorum, eser bana kendi çamaşır dağlarımı hatırlatıyor. Konudan kopmamak adına kendi çamaşırlarımı bir kenara bırakarak ilerlemeye devam ediyorum. Paul Guiragossian'ın renk ve biçimi sorgulayan modernist soyut eserleri sıralar halinde çıkıyor karşıma çizimleri arasındaki insan figürlerini bulmaya çalışıyorum bir süre.

Optik resmi icat eden Fahrelnissa Zeid'in ışıltılı ve renkli resimlerinden cömert bir seçkinin bulunduğu bölümü geçerek Aslı Çavuşoğlunun "Kırmızı" isimli çalışmasıyla karşılaşıyorum. Sanatçı bu üretiminde Ararat kırmız böceğinden elde edilen kırmızı ile Türk kırmızısını karşılaştırıyor. Ararat kırmız böceği üzerine düşünürken aniden 4,5 geyik ile göz göze geliyor ve kentsel koşulları enstalasyonlarında sık sık işleyen Nikita Kada'nın büyüleyici yerleştirmesiyle burun buruna buluyorum kendimi. İki katlı enstalasyonda üst katta yakın zaman önce savaşta harap olan Doğu Ukrayna'daki bir  müze ile tarihinden esinlenen sanatçı araba lastikleri ve doldurulmuş hayvanlarla yıkıntı halindeki bir müzeyi yeniden inşa etmiş. Alt katta ise yeraltı sığınaklarında kullanılanları hatırlatan, toprakla doldurulmuş ranzalarda yetişen kerevizlere yer vermiş. 

Nikita Kadan, Untitled (Political Natural History Department), 2014, mixed media, dimensions variable,  Photo: Sahir Uğur Eren

14. İstanbul Bienali'nin İstanbul Modern'deki ayağının sonlarına doğru ilerlerken Sarkis'in çarpıcı karelerinin yanından geçiyorum. Bienal boyunca yazdığı gerçekçi tarzdaki şiirleri her gün İstanbul'daki otel odalarına bırakacak olan romantik sanatçı Liu Ding'in bienale Sovyet Gerçekçiliği üzerine eğitim almış olan yetenekli bir ressama yaptırdığı iki yeni tabloyu inceliyorum.

​Sonlara doğru yaklaşırken Sonia Balassania'nın "Slience of Stones" adını verdiği Türkiye sınırının Ermenistan tarafında kurulu olan taş ocaklarından çıkarılan süngertaşından yapılma, kabaca oyulmuş 12 büyük heykel başından oluşan işi ile karşılaşıyorum. Bu sessiz heykeller aslında düşündüğümüzden çok daha fazla şey anlatıyorlar. Grace Schwindt ise "Little Birds and a Demon - A Still Life" işinde iri taneli deniz tuzunu, ahşap bir yemek masası, yıkılmış ve az önce kötü bir şey olmuş hissi yaratan devrik sandalye ve bir de kazanın bulunduğu işiyle selamlıyor beni. İlk başta çok anlam veremesem de bienalin gizli kahramanı olan rehberlerin bir gruba anlatışından duyuyorum ki eğitimine izin verilmeyen bir balerinin isyan olarak bale ayakkabılarını yaktığı bir durumun tasvir edildiği bir enstalasyona bakıyormuşum. 

Sonia Balassania- Slience of Stones

Ne yazık ki bu tarz bilgiler ne elimdeki katalogda ne de eserin açıklamasında yazıyor, siz de eserlere ait bu enteresan hikayeleri öğrenebilmek için ya benim gibi özel rehber tutulan grupların yanından geçerken bienalin gizli kahramanları olan rehberlerin anlattıklarına kulak kabartmalısınız ya da bienali direkt olarak rehber eşliğinde gezmelisiniz. Gizli kahramanlardan öğrendiğim bir diğer sır ise bu enstalasyonda fonda duyulan operadaki sesin de eserin sanatçısı Grace Schwindt'e ait olduğu.

0
16930
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage