İki senedir sanatseverleri çekim merkezinde toplayan bang. Prix bu sene üçüncü edisyonuyla izleyicilerle buluşuyor. bang. Prix programına seçilen eserler 14-29 Haziran tarihleri arasında Studio-X İstanbul’da sergileniyor.
Geçtiğimiz senelerde olduğu gibi biyo sanat, veri sanatı, yeni medya ve kinetik sanat kategorilerini içeren bang. Prix, bu yıl 11 projeyi ağırlıyor. Bilinmeyen bir evrenin kapılarını aralayan edisyon “digital beast” teması etrafında şekilleniyor.
Esra Özkan küratörlüğünde gerçekleşen sergi, 11 değerli projeyi izleyici ile buluşturuyor. Sergide Ahmet Ercan Batırel & Buğra Yesilkaynak & Cüneyt Baturel & Ece Atacan & Halit Yağar & Mehmet Çolat; Betül Aksu & Max Paulus; Cansu Sönmez; Ece Nur Keskin; Ecem Dilan Köse & Esin Aykanat; Emrecan Ağtaş; Engin Arer & Berkay Buğdan; İlke Yıldan & Varlık Yücel; Mehmet Berk Bostancı; Nazlı Kök; Nergiz Yeşil’in çalışmaları yer alıyor. Küratör Özkan sergiden bahsederken; en temelde sanat, tasarım ve teknolojinin, felsefe ve sosyoloji gibi sosyal ve beşerî bilimlerin yapı taşlarını oluşturan izleri ele alarak bu izlere bugünün dilinden farklı bir perspektif sunmaya odaklandıklarını söylüyor ve izleyicileri bilinmezi düşünme ve anlamaya çağırıyor. Sergi kapsamındaki 11 proje için canavar benzetmesi yapan Özkan bilindik dünyadan figürlerle karşılaşmaktan ötesini yaşayacağımızın da sinyallerini veriyor.
Proje her sene olduğu gibi bu sene de birbirinden değerli jüri üyelerini ağırlıyor. Borusan Holding CEO'su Agah Uğur, İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer, Amber Platform’dan da tanıdığımız sanatçı, küratör, eğitimci Ekmel Ertan, ODTÜ Enformatik Enstitüsü'nde çalışmalarını yürüten Yard. Doç. Elif Sürer, çalışmalarına Stanford Üniversitesi Genom Teknoloji Merkezi'nde devam eden Yard. Doç. Gözde Durmuş ve yeni medya sanatçısı Ozan Türkkan'dan oluşan jüri tarafından değerlendirilen eserler aynı zamanda mentorların da desteğiyle sanatseverlerle buluşuyor.
Sergi kapsamındaki birçok eser interaktif ve yaşayan yapısıyla dikkat çekiyor. Sanal gerçeklik teknolojisinden faydalanan İlke Yıldan ve Varlık Yücel’in Anı-Görü işi izleyicilere alışılmadık bir sanal gerçeklik deneyimi yaşatıyor. Hareketlerinizle oluşan renkli izlerle kendinizi evrenin bilinmez bir noktasında hissedebileceğiniz iş, Unreal Engine oyun motoru ile geliştirilen ve HTC Vive sanal gerçeklik gözlüğü kullanılan bir çalışma. Betül Aksu & Max Paulus’un eseri Tinnitus, herhangi bir dış ses yokluğunda duyulan seslerin yarattığı rahatsız edici ortamı taklit ediyor. Etkileşimli ses heykeli birçoğumuzun daha önce başına gelmiş olması olası olan kulak çınlamasını irdeliyor.
Biyosanatın bir örneği olarak karşımıza çıkan Nergiz Yeşil’in Diğer Olası Normaller adlı çalışması spekülatif kurgusal türün doğuşunu simüle ediyor ve bizi bilmediğimiz bir canlı türüyle tanıştırıyor. “Kurbansız deri” adlı materyali yetiştiren ve Kombucha kültüründen izleri sergi mekânına taşıyan sanatçı gerçekliğe başka bir açıdan bakmamızı sağlıyor. Ecem Dilan Köse ve Esin Aykanat’ın Yaşam Özü - Çapraz Dönüşüm adlı üretimleri bitki, hayvan, insan gibi farklı yaşam formalarına odaklanıyor. Hücrelerinden arındırıp kendi yaşam özünden ayırdığımız ve şeffaf bir kabuk gibi ışık geçirgen hâle getirdiğimiz bitki yapraklarını ele alıyor.
Maslak bölgesinde çalışanların fazlasıyla ilgisini çekebilecek Dystanbul ise Berkay Buğdan ve Engin Arer’in distopik şehrini konu alıyor. Ekranda görülen yaratık sisteme yaklaştıkça sizin bedeninizi algılıyor ve hareketleriniz yaratığın hareketleri oluyor. Simülasyonda apartmanları, iş kulelerini ve fabrikaları yıkma gücüne sahip olan izleyiciye büyük sorumluluk düşüyor. Audi Ipsum’un Cor Arboris isimli işi kalp ritim sensörlü bir proje. Kaidenin üzerinde bulunan sensöre dokunulduğunda toplanan veri arduino üzerinden bilgisayara aktarıldıktan sonra görselleştirilerek izleyicinin karşısına çıkıyor.
Emrecan Ağtaş’ın Görünmez Bağlar adlı çalışması el ve uzuv hareketleriyle çalınabilecek çok kanallı bir enstrüman. Görünmez bağlara odaklanan çalışma bağlarla kurduğumuz etkileşim ve tepkilere eğiliyor. Nazlı Kök ve Semih Ünaldı’nın Timeline adlı eseri tarihteki ünlü figürleri merceğine alıyor. Tarihi bir bütün olarak ele alan çalışma önemli figürler arasında ilişkilendirme yapıyor. Çalışma, yazılı bilgiyi ve rakamları görsele dönüştürmek üzere bilginin nasıl sentezlenmesi ve görselleştirilmesi gerektiğini algoritmik modelleme araçlarını kullanarak sorguluyor.
Ece Nur Keskin’in Innsaei adlı üretimi kelime anlamı olarak iç dünyamızdaki sınırsız doğa ve deniz anlamına geliyor. Cam yüzeyin üzerindeki manyetik sıvının yarattığı şekillerle etkileşime geçen çalışma hayali bir dili simgeliyor. Hareketlerinize göre size tepki verip uyum sağlayan sistem adeta telapatik bir iletişim kuruyor. Cansu Sönmez’in İsimsiz adlı işi betonun hayatımızdaki yerine vurgu yapıyor. Medeniyetin ironik bir temsiline dönüşen beton çalışma kapsamında hareketli/canlı bir yapı olarak karşımıza çıkıyor.
Mehmet Berk Bostancı’nın String Spring adlı işi mekanik ve organiğin arasındaki ince çizgide geziniyor. İnsan hareketine tepki veren çalışma halka hâlindeki ipin harekete verdiği uyumu gözler önüne seriyor.
Birçok genç sanatçının üretim heyecanını paylaşabileceğiniz sergi 29 Haziran’a dek ziyaret edilebilir.