Sanatçı Metin Ünsal’ın tüm canlılara, özellikle kadına yönelik eril şiddetin ruhlarda yarattığı hasarı odağına alan “Boşlukta” sergisi, 6 Ocak - 3 Şubat tarihleri arasında Galeri Işık Teşvikiye’de sanatseverlerle buluşuyor. Ünsal ile sergi hazırlık süreci, üretim pratiği ve çalışmalarındaki kadın ruhlar üzerine sohbet ettik.
“Hasar” ile başlayan “Bedel” ile devam eden sergi serinizin yeni durağı “Boşlukta”, ocak ayında sanatseverlerle buluşuyor. Kadın ruhuna seslenişin yankılarını taşıyan seride ilk sergiden bugüne neler değişti, hikâye nasıl evrildi?
Son yıllarda şiddet eylemlerinin, özellikle de kadına şiddetin çok yüksek bir oranda arttığının farkındayız. Birçok kuruluş ve bireyin de bu konuya tepkisinin yoğunlaştığını izlemekteyiz. Ben de şiddet konusunu 2016 yılından beri irdeleyen ve toplumun dikkatini bu yöne çekmeye çalışan bazı sanatsal işler üretme çabasındayım. Bu yolla daha çok bireyin ve belki toplumun bir parçasının duyarlılığını arttırmak ve bir kez daha şiddete karşı durmak gerektiğini vurgulamak istiyorum. Sadece kadını hedef alan değil şiddetin mağduru olan farklı kesimlerin, canlıların ve gezegenin kendisinin de çalışmalarımda yankıları belirginleşmeye başlıyor. “Hasar” ile başlayan, “Bedel” sergisiyle devam eden serinin üçüncü ayağı olan “Boşlukta”, 6 Ocak itibariyle Galeri Işık Teşvikiye’de ziyarete açılıyor. Mart 2022’de “Hayalet Şiddet” başlığıyla İzmir Galeri A’da ve İzmir Sanat’ta eş zamanlı gerçekleşecek sergilerim ve devamında planladığımız (Bodrum, Ankara, Mardin) sergilerinde bu etkiler daha belirgin olacaktır.
Sergiye nasıl hazırlandınız, nelerden ilham aldınız, beslendiniz?
Ülkemizde ve dünyada uzun yıllardır var olan bu sorunu dile getirme yolunda yaklaşık altı, yedi yıl önce başladığım araştırmalar ve okumalar sonucu konunun ulaştığı boyut beni şaşırttı. Kitaplar kadar sorunu ele alan video röportaj ve belgeleri de inceledim. Ülkemizin kadına şiddet konusunda başta gelen ülkeler arasında olmasına, kadının toplumda hak ettiği yeri bulamamasına ve cinsiyet ayrımcılığına uğramasına, kadına ön yargıyla yaklaşılmasına karşı ben de duygu ve düşüncelerimi sanat pratiğim aracılığıyla ifade etmek istedim. Bu tutumu bir erkek olarak kendi hemcinslerimin eylemlerine karşı bir tavır ve özeleştiri olarak oluşturdum.
“Boşlukta” bünyesinde yer alan birçok farklı disiplin ile dikkat çekiyor. Resimden dijital enstalasyona uzanan bu çok çeşitli anlatım dilini nasıl kurguladınız?
Sergiler arasında kesintisiz süren çalışmalar yaşamdaki değişiklikleri de üretime taşıyor. Yenilikler ve değişimlerle beslendiğimiz bu süreçlerin getirilerini de pek tabii ki sanat çalışmalarımıza ekliyoruz. Bir düşüncenin veya amacın, bugün birkaç değişik sanatsal dil ile anlatımı bana daha etkili ve doğru geliyor.
3D animasyon yapıt sergiye farklı bir boyut ve duyu çeşitliliği katıyor. Bu eserden ve hikâyesinden bahsedebilir misiniz?
Resim ile başlayan üretimimi zaman içerisinde farklı medyumlar ile besledim. Gerek kendi atölye deneylerim gerek başvurduğum iş birlikleri ile farklı anlatım biçimlerini gündeme almak istiyorum. 3D çalışma da bu iş birliklerine bir örnek. Ruhların yaşadıklarını ve hissettiklerini izleyiciye daha yoğun aktarmak için 3D animasyon yöntemini tercih ettim. Hikâyesinden biraz bahsetmem gerekirse, şöyle özetleyebilirim: Şiddet karşısında deformasyona uğrayan ve yıpranan ruhlar niteliği belirsiz, boşlukta, tek başlarına, yorgun ve ağır hareketlerle durmaktadırlar. Evrenin dört bir yanından gelen sesleri duymakta ama kendi varlıklarını kimseye fısıldayamamaktadırlar. Maruz kaldıkları şiddet, onları kıyamete kadar bu boşlukta, taşıdıkları acı duygularıyla baş başa kalmaya mahkûm etmiştir.
Kadına şiddetten yola çıkan sergi, kavrama bütüncül yaklaşarak din, dil, ırk, yaş, kültür gözetmeksizin şiddettin her türlüsünün karşısında duruyor ve farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Bu doğrultuda biz izleyiciye düşen sorumluluk nedir sizce?
İzleyicinin bu yönde ortaya konan benzeri çalışmalarda şiddetin vahim boyutunu, önemini bir kez daha duyarak, kavrayarak bu konuda bir adım daha atmanın farkındalığına ulaşmasını umut ediyorum. Serginin yaratmak istediği mesajı alan, bu toplumsal dengesizliği kendi yorumundan geçiren insanlar belki de şiddete karşı olan hareketlere katkıda bulunacak ya da en azından düşüncesini tekrar gözden geçirecektir. Kuşkusuz izleyiciler içinde zaten bu farkındalığa sahip ve hatta bu çabanın muhatabı insanlar da olacaktır. Bu amaçla konunun sadece sergi izleyicisi ile sınırlı kalmaması için sergiye eşlik eden bir yayın hazırlığımız da var.
Sergide yalnız ve kederli kadın-ruhların sessiz yakarışlarıyla karşılaşıyoruz. Fark edilmeyen, gölgelerin ardında kalan, görünmez hâle getirilen kadınları başrole taşıdığınız sergideki ruhlar ne anlatmak istiyor?
Çok küçük yaşlardan beri haksızlığa ve şiddete maruz kalan kadınların ruhları olarak, hayatları boyunca taşıyacakları acı katmanları ile var olmak zorunda kaldıklarını bize anlatıyorlar. Toplum içi ayrımcılık sebebiyle gölgede kalan, öne çıkamayan ve elde edemediği hakları yüzünden ıstıraplı bir yaşam süren ruhlarda oluşan deformasyonu ve değişimi hissetmemizi istiyorlar. Bu ruhlar şiddetin farklı biçimlerine maruz kalmış ve sessizliğe itilmiş insanları temsil ediyorlar.
Havada asılı kalmış gibi, boşlukta süzülen, biçimsiz ve kimliksiz bedenler karakter özelliklerinden ve fiziksel betimlemelerden arınmış oluşlarıyla dikkat çekiyor. Görünüşleriyle değil ruhsal tınılarıyla fark edilmeyi bekliyorlar. Bu seçimlerle anlatmak istediğiniz nedir?
Boşluk gibi niteliği belli olmayan bir ortama itilmiş olan bu yalnız ruhlar, karşılaştıkları acıları da kendileriyle birlikte bu ortama taşırlar. Bir arkadaş veya tanıdığın, yardım çığlıklarına koşmasını beklediklerini de düşünebiliriz. Ama ne yazık ki çoğu zaman bu çağrılarına yanıt alamadıklarını biliyoruz.
Sergi yokluk, hiçlik, boşluk temaları etrafında şekilleniyor. Eserler bu temalarla nasıl bir diyalog kuruyor?
Doğaldır ki yapılan çalışmalar tüm bu düşüncelerin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Çalışmaların kaynağı, ruha yapılan eziyet, şiddet ve bir nevi işkencenin geri dönülemez tahribatını ortaya koymak içindir.
“Boşlukta” sergisine ayrıca farklı disiplinlerden isimlerin yazılarının yer aldığı bir de yayın eşlik ediyor. Bu yayından bahsedebilir misiniz?
Bu konudaki farkındalıklarıyla öne çıkan sivil toplum temsilcisi, gazeteci, akademisyen, yazar ve şair gibi farklı disiplinlerden isimlerin şiddet üzerine düşünceleri, şahit oldukları ve deneyimlediklerini yan yana getiren bu yazılara “Tanıklık” isimli yayınımızda yer veriyoruz. Bu yayına galeriden ulaşabilirsiniz.
21. yüzyılda şiddetin hâlâ en önemli meselelerimizden biri olması çok üzücü ve düşündürücü. Kontrolsüz şiddet, zorbalık, hakaret, ayrımcılık, mobbing, savaş gibi çeşitli örneklerle kadınlardan çocuklara, hayvanlardan bitkilere tüm dünyaya yayılıyor. Sergi şiddetin hükmünden sıyrılıp daha yaşanabilir bir dünya ihtimallerini tartışmaya açıyor. Peki siz bunun mümkün olduğuna inanıyor musunuz? Küçük değişimlerden büyük hareketlerin doğacağı bilinciyle bu konuda nasıl bir adım atmamız gerektiğini düşünüyorsunuz?
Tabii ki bir veya birkaç uyarı (hatırlatma) ile tüm dünyaya yayılmış böyle bir eşitsizliğin dengelenmesini beklemek hayal olur. Ancak özellikle Türkiye gibi bazı ülkelerde bu tartışmaların kuvvetlenmesi gerekmektedir. Toplumun eğitim ve kültür düzeyi, insanların bu konuda aydınlatılması ve idarenin buna uygun bir zemin yaratması yarınlar için umutlu olmamızı sağlayacaktır.
Sergi serisi “Boşlukta”nın ardından yolculuğuna nerelerde devam edecek?
Sergilerin mart ayında İzmir’de eş zamanlı iki sergi olarak düzenlenmesinin ardından Ankara, Mardin ve Bodrum’da organize edilmesi planlanıyor.