Baysan Yüksel ve Başar Kurnaz ile birer defter aracılığıyla görsel anlatımla bir diyalog geliştirmenin mümkün olup olmadığını araştırdıkları projeleri “2 Defter” üzerine konuştuk.
Baysan Yüksel ve Başar Kurnaz, pandemi sürecinde galerin kapanması, sergilerin iptal edilmesi sonucu sanatçıların mekânsızlaştırılması durumundan yola çıkarak görsel bir diyalog geliştirme amacıyla 2020’nin son aylarında “2 Defter” projesine başladılar. Pandemiden önce tanışmayan iki sanatçı simültane olarak, kendi evlerinde, 12 x12 cm boyutlarında iki ayrı deftere çizimler yapıyorlar. Bu defterler iki haftada bir kargo ile el değiştiriyor ve birbirlerinin çizimlerine yine görsel bir dille cevap veren çizimler ile soyut, görsel bir iletişim oluşturuyorlar. İki sanatçıdan projenin detaylarını dinledik.
Pandemi sürecinde hem kurumlar hem de sanatçılar için dijital platformlar yeni bir mekân hâline geldi. Siz de “2 Defter” projenizle içinde bulunduğumuz koşullarda dijital platformların ve mekânların da sınırlarını aşarak yepyeni bir diyalog yarattınız. Sağlık krizi boyunca mekânsızlaşan sanatçılar ve işlerini kaybeden kültür sanat sektörü çalışanları için bir meslek birliği çatısı ve destek mekanizması olmaması yeni dayanışma biçimlerini ortaya çıkarsa da örgütlenememe ve kriz anlarında bir yol haritası olmamasıyla yeniden yüzleştik. Siz de bu projeyle içe kapanmadan kendi dayanışma yollarınızı yarattınız ve bir tartışma başlattınız. Öncelikle bu fikir ilk kimden geldi, nasıl tanıştınız ve hangi ihtiyaçtan ortaya çıktı?
Baysan Yüksel: Bahsettiğin gibi görsel sanatlar alnında bir meslek birliği olmaması biz sanatçıları apaçık yalnız bıraktı. Bu aslında köklü bir problem; sadece pandemi gibi zor koşullarda değil genel olarak yalnız yol almak mecburiyetinde olduğumuz bir alan sanat. Pandemi koşullarının bu durumu görmezden gelinemeyecek şekilde su yüzüne çıkardığını düşünüyorum.
Ben pandemi boyunca hem sanatsal hem kişisel anlamda yalnızlık hâlleri üzerine düşünüp işler üretmeye başlamıştım. Sanatçı arkadaşlarımla birbiriyle konuşan ortak işler de üretmek istiyordum.
Bundan 10-15 yıl önce hem yurt içi hem yurt dışında denediğimiz ortak defter projeleri aklıma geldi. Birkaç sanatçı anlaşıp defterlere birer sayfa çizdikten sonra aramızda değiş tokuş yapıyorduk. Özellikle bir gündemimiz yoktu o zaman, istediğimiz gibi serbest çizimler yapıyorduk. Eve kapanmış hâldeyken sürdürülebilir bir imkân olarak göründü bana bu fikir. Defterleri de kargoyla yollayabilirdik. Bu fikri zihnimde döndürürken Başar’la sosyal medya üzerinden tanıştık. Tanışma toplantımızı da Zoom üzerinden yaptık. Başar ortak proje yapmayı teklif edince ben de bu fikri önerdim.
Bu defa serbest çizim yerine diyalog oluşturacak çizimler yapmak odağımdaydı. İşler birbiriyle konuşsun, birbirini dönüştürsün, evrilsin niyetindeydim. Sessiz kitaplardan da ilham alan bir fikirdi bu. Ancak senaryo yerine diyaloğu, deftere çizim yaptığımız zamanın organik akışına bırakmak önemliydi. Projeyi hayata geçirmeye karar verdikten sonra sık sık toplantı yaparak geliştirdik. Defterin boyutundan kaçar sayfa yapıp ne kadar sürede defterleri değiş tokuş edeceğimize beraber karar verdik. Projenin ismi ve kimlik tasarımı da Başar’dan çıktı.
Başar Kurnaz: Bireysel hatta neredeyse kendim için üretim yapan bir sanatçı olarak bu bahsettiğiniz örgütsüzlükten pek etkilenmedim ama ülkemizde birçok sektörün bu durumda olduğu açık maalesef. Üzücü bir durum.
Projeye gelecek olursam; Baysan’ın da bahsettiği gibi çok tesadüfi bir şekilde tanıştık ve kısa sayılabilecek bir süre içerisinde kendimizi bu defterler için iş üretirken bulduk. Dediğim gibi çok fazla bireysel iş üreten biriyim ve bunu diğer insanlara açmak, başkalarıyla ortak proje yürütmek aklımın bir köşesinde vardı uzun zamandır. Baysan da pozitif yaklaşınca başladık. Güzel de oldu. Sunumundan, görsel kimliğine, web sayfasına kadar organik ve kendiliğinden ilerleyecek; hangi noktaya evrileceğini bizim de bilmediğimiz yaratıcı bir süreç içerisindeyiz. İşlerin sunumu da proje için şimdiden aklımızda olan önemli bir konu. Bu konuda projenin farklı yanlarını vurgulayan değişik fikirler geliştiriyoruz.
“2 Defter” projesi neyi araştırıyor ve hangi soruları soruyor?
B. Y.: “2 Defter” görsel bir dil aracılığıyla birbirini daha önce tanımayan iki sanatçının bir diyalog geliştirebileceği umuduyla yola çıktı. Defter; her sayfası bağımsız olarak okunabilmekle beraber bir kitap gibi devam edebilen veya bir sergideki gibi işleri yeniden dolaşabilme imkânı tanıyan bir ortam sağlıyor. Dolayısıyla fiziksel mekânların yoksunluğu da göz önünde bulundurulduğunda “Defteri bir mekân gibi de düşünmek mümkün mü?” sorusunu da soruyor. Bir de sürecin kendisine odaklanmak da meselelerinden biri. O yüzden başladığımızdan beri her hafta sonu hem biten sayfaların görsellerini hem de süreçle ilgili fotoğraf ve videoları paylaşıyoruz.
B. K.: Ek olarak, çizgisel anlatımın sınırlandırıcılığı içerisinde ne kadar özgür olunabilir konusunu gündeme getiriyor bence. Karşılıklı verilen cevaplar bizi nereye götürecek belli olmayan bir süreçteyiz. İşin güzel tarafı da bu zaten.
Defterler nasıl bir süreçten geçiyor, nasıl el değiştiriyor? Görsel bir dil oluştururken deneysel bir kurgu mu oluşturdunuz?
B. Y.: İkimizde de üzerinde çalışacak bir defter oluyor. Her el değiştirmede beşer sayfa iş üretiyoruz. İki haftada bir de kargo aracılığı ile değiş tokuş yapıyoruz. Ben defteri aldığımda Başar’ın eklediği çalışmalara bakıyorum önce. Sonra defteri en başından açıp ilerleyen diyaloğu inceliyorum. Zihnimde oluşan çağrışımlara göre kendi sayfalarımı planlıyorum.
Deneysel yaklaşım hem malzeme kullanımı açısından hem de anlatım dili açısından “2 Defter”in kalbinde atıyor. Her değişimde anlatım dili üzerine denemeler yapıyoruz. Mesela defterlerin birinde uzaktan yakına doğru ilerleyen bir dil kullandım. O turdaki beş sayfanın grafik roman etkisinde olmasını istedim. O sayfalara Başar’ın vereceği cevabı da merak ederek böyle bir anlatım denemesi yaptım.
B. K.: Ben de “diğer” defteri elime aldığımda tabii ki önce Baysan’ın işlerini merak ederek inceliyorum. Sonra zihnimde oluşan bir kavram, o an kullanmak istediğim bir renk ya da Baysan’ın çizdiği bir çizgiyi devam ettirmek gibi bir kararı tamamen rastlantısal bir şekilde alıp ilerliyorum.
En son yaptığım işlerden birinde şöyle bir şey var mesela; beni çok da memnun etmeyen bir sayfanın üzerini tamamen karaladım ve bu karalamadan dengeli bir kompozisyon ve dokuya varmaya çalıştım. İnsanların görmesini istemedim ve kendime kızdım belki de. Bu tepki de “2 Defter”in yolculuğunun ve sanatsal üretiminin bir parçası.
İlk başta defterin nasıl ilerleyebileceğiyle alakalı farklı düşüncelerimizi paylaştık fakat bunu sınırlandırıcı bir şekilde ortaya koymuyoruz. Her şey zamanı ve yeri geldiğinde kendini gösterecektir, eğer göstermesi gerekiyorsa. Aslında bence “2 Defter” nefes almak, anı yaşamak gibi bir şey. Bazen gündelik hayatta sinirlenip bağırabilirsin, üzülüp ağlayabilirsin ya da bütün gün hiçbir şey yapmadan oturmak isteyebilirsin. İşte bu yüzden bu projede içimden gelirse eğer, bir sayfayı bomboş bırakabilecek olmak bile heyecanlandırıyor beni.
Üretim diliniz birbirinize nasıl ilham verdi? Bu projedeki eserlerinizin ortak buluşma noktası ne oldu?
B. K.: Baysan’ın ilk başlarda kullandığı grafik roman anlatım dili beni etkiliyor ama ben onu alıp başka bir yere, daha soyut bir dünyaya götürüyorum sanki. Sonra o da benim bıraktığım yerden alıp beni tekrar başka bir dünyaya götürüp orada bırakıyor. Böyle böyle ilerliyoruz. Malzeme olarak ise kullandığı boyalar ve renkler şimdiden bana ilham verdi. Sayfaları hafifçe kabartıyor ve bu da deftere daha doğal bir özellik katıyor. Ben de deneyeceğim.
B. Y.: Ben de Başar’ın götürdüğü soyut alandan biraz daha somut bir noktaya çıkarıyorum anlatıyı. Zihnim kurguyu görmek, hikâyenin parçalarını birleştirmek isteğiyle çalışıyor. Bir bilmece ya da yapboz gibi görüyorum “2 Defter”i de. Bir rüyadan uyandıktan sonra aklımda kalan parçaları birleştirmeye çalışmak gibi. Başar’ın soyut anlatımı çözülecek ipuçları gibi oluyor benim açımdan.
“2 Defter”, süreç sonunda nereye evrilecek? Yeni projeleriniz var mı?
B. K.: Şu an bir şey konuşmadık ama bence yeni projeler olabilir tabii. “2 Defter”in nereye evrileceğini gerçekten bilmiyorum. Kendiliğindenlik bu işin en önemli özelliği… Şahsen, farklı mecralara kaymasını ve kendini farklı şekillerde ortaya koyabilmesini isterim. Göreceğiz.
B. Y.: Öncelikle süreci tamamlamak, defterleri bitirmek hedefimiz. Bu sürede sayfalar nasıl evrilecek Başar’ın da dediği gibi göreceğiz. Heyecanlı bir yolculuk oluyor.
İlerisi için sergi ve tıpkı basım ihtimallerini konuşuyoruz. Henüz yolun çok başındayız. Nerelere gideceği bizim için de hem sürpriz hem de sürecin bir parçası.
Baysan, çalışmalarını uzun süredir takip ediyorum. Çalışmalarında sık sık evrensel sembollerle karşılıyoruz. Belirli kavramlar da metafor olarak sık sık karşımıza çıkıyor. Hikâye anlatımı da kullandığın temel bir dil. Bu projede imgelerin ve figürlerin hangi hâlleri deneyimliyor?
Bu projede pandemi sürecinin getirdiği duygu durumları kaçınılmaz olarak anlatım dilime yansıyor.
Defterlerden birinde figür düşüyor, defter öyle açılıyor. Bu düşüş biraz Alice Harikalar Diyarında romanında tavşan deliğinden aşağıya; bilinmeyen, kendine ait kuralları olan bir diyara düşmek gibi. “2 Defter” de içinde ilerledikçe öğreneceğimiz bilinmeyen bir diyar bizim için.
Balık imgesini yine sembol olarak bu projede de kullanıyorum. Geçip giden, kaygan zamanın metaforu olarak. Balina ise kütlesel bir zamanı ifade ediyor; insanlık tarihinin büyük bir bölümünü. Tarihin tekerrürleri üzerine daha sık düşünür oldum bu dönemde.
Masa başında gördüğümüz figür ise hem beni, bir sanatçı olarak temsil ediyor hem de evlere kapanıp masasının başından dünyaya tanık olmak zorunda kalan herkesi.
Mesela Başar’ın yukarıda bahsettiği karaladığı sayfaların anlatımı bana bir kâbusu çağrıştırdı. Kâbuslardaki kesik kesik ilerleyen, ürkütücülük dozu giderek artan görüntüleri aklıma getirdi. O noktada hikâye anlatımı açısından kâbusu devem ettirme ya da uykudan uyandırma ihtimallerini düşündüm ve ona göre karar verip sayfalara devam ettim. Başar’a da özgürlük alanı tanımak açısından tamamen uyanıklık hâli yerine muğlak bırakmayı tercih ettim.
Sevgili Başar, üretimlerin yanında bir hayli ilgi çekici dijital çalışmalar da gerçekleştiriyorsun. Bu projede kullandığın teknikler, kavramlar ve konularından biraz bahseder misin?
Teşekkürler. Çalışma hayatım bilgisayar başında geçtiği için dijitale hâkim duruma geldim ister istemez ve bu alanda da üretmekten oldukça hoşnutum. İllüstrasyon, tipografi, resim alanında işler üretiyorum. Son yıllarda, yaptığım görsel işlerle kendi işitsel üretimlerimi birleştirmeye de başladım bu anlamda. Genel olarak müzikten etkileniyorum. Hayatımın büyük bölümünü kaplayan ve hayranı olduğum rock/heavy metal kültürüne ait şarkılar, melodiler ruh hâlimle birleştiğinde ya da etkilendiğim/sevdiğim bir şarkı sözü beni tetiklediğinde üretime geçiyorum.
“2 Defter”e gelirsek; askerliğimi yaptığım dönem boyunca yapacak pek bir şeyim olmadığı için çarşıdan not defteri ve renkli pilot kalemler almıştım ve daracık ranzanın alt kısmında bir dolu iş üretmiştim. O dönemden kalma renkli kalem kullanma alışkanlığım devam ediyor fakat tekrar mürekkep, guaj boya kullanımı gibi farklı ve kâğıdın dokusuyla daha uyumlu teknikler denemeye başlayacağım gibi duruyor. Kolaj da aklımdaki şeylerden biri elbette…
Hikâye anlatımına gelirsek, tamamen rastlantısal olarak ilerleyen ama zihnimde birbiriyle bağlantılı kavramlar üzerinden ilerliyorum. Şu an elimde olan defterden bir örnek vermek isterim. Baysan’ın son bıraktığı yerden itibaren sayfa sayfa tema olarak “uzay, zaman, uyku, ölüm” şeklinde ilerlemişim kendi ürettiğim işlerde. Uyumak hep “yarı ölmek” gibi gelmiştir çocukluğumdan beri bana. Dolayısıyla zihnimde birbiriyle bağlantılı iki tema işlerimde birbirini takip etmiş.
Bu sürece tanık olmak isteyen izleyiciler size nasıl ulaşabilir?
@baysanyuksel ve @basarkurnaz Instagram hesaplarında her hafta “2 Defter” paylaşımlarını yapıyoruz. Instagram üzerinden bizi ve projeyi takip edebilirler. Bir de 2defter.wordpress.com adresinde projenin detaylarını inceleyebilirler. Web sayfamız da proje ilerledikçe yenileniyor ve gelişiyor.