10 HAZİRAN, PERŞEMBE, 2021

Bir Metafor Olarak “Tatlı Limon”

Sanatçı ve akademisyen Ivan Sukovic ile Belgrad’da sanatseverlerle buluşan, yakınlık kavramını arşivindeki fotoğraflarla öznel bir perspektiften ele aldığı sergisi “Sweet Lemon” (Tatlı Limon) üzerine konuştuk. 

Bir Metafor Olarak “Tatlı Limon”

Uzaklık ve yakınlık kavramlarının giderek daha da anlam kazandığı zor zamanlardan geçiyoruz. Tam da bu konunun üzerine düşünürken, İstanbul’a sadece bir saat mesafe uzaklıktaki, yeni normal düzene çoktan geçmiş Sırbistan’ın Belgrad şehrinde, sanatçı ve akademisyen Ivan Sukovic’in izleyiciyi zamanda kısa bir yolculuğa çıkararak “Unuttuğumuz yakınlığımızı tekrar nasıl kazanırız?” sorusuna cevap arayan “Sweet Lemon” (Tatlı Limon) isimli sergisini ziyaret ettim.

Manifesto Belgrad’da izlenebilen, boyut ve hafıza arasında mekik dokuyarak otobiyografik manzaralar sunan yapıda eserlerden oluşan “Tatlı Limon”, isminden de anlaşılacağı gibi yerel bir metaforu kucaklıyor.

​Geçtiğimiz günlerde açılışı gerçekleşen, teması “Birlikte Nasıl Yaşarız?” olan 17. Venedik Mimarlık Bienali, birlikte yaşamak ve bu durumu mümkün kılmaya fayda sağlayacak eşitlik, hoşgörü temelinde, çeşitlilik üzerine kurulu mekânsal kimlik oluşumları gibi kapsayıcı çözümleri göz önüne serme amacı güdüyor. Buna benzer bir motivasyon ile Ivan Sukovic de pandemide ürettiği eserlerden oluşan bir şeçki ile birlikte yaşamaya yönelik bazı soruların yanıtlarını yakınlık ve uzaklık gibi kavramları, bellek ve zaman gibi parametrelere bağlı olarak irdeliyor ve özgün üslubu ile arşivindeki fotoğrafların perspektifinden ele alıyor. Öznel bir anlatım ile yola çıkan Ivan, kendi anılarının izleyicilerin anılarına eklemlenerek yeni bir diyalog oluşturmasını hedefliyor. “Tatlı Limon”u sanatçısı ile birlikte gezerken kendisiyle hem sergi hem de bize oldukça yakın olan bir coğrafyada sanat endüstrisinin durumu hakkında konuştuk.

Bize biraz serginin kavramsal çerçevesi ve sergiye ismini veren “Tatlı Limon” hakkında detay verebilir misin? Üretimlerin ve “Tatlı Limon” arasında nasıl bir bağ var?

Sergimin çıkış noktasında, Sırp halkının sıkça kullandığı “Tatlı Limon” metaforu var. Tatlı limon yakınlık ve sıcaklığı temsil etmek üzere yaygın şekilde kullanılıyor. Aynı zamanda yakınlığın belirleyici unsurlarına da dokunmak anlamına geliyor. Geçtiğimiz pandemi yılında değişen gerçekliğimiz ve düzenimiz ile bazı şeylerin değerini daha çok anladığımızı düşünüyorum. Geldiğimiz noktaya bakacak olursak; yakınlık kavramı ufukta kaybolmaya mahkûm bırakılmış durumda gibi geliyor. Üretime başlarken her zaman bir soruya yanıt arayarak yola çıkarım. “Tatlı Limon”da ise kavramsal çerçeveyi oluştururken yakınlığı tekrar hayatlarımıza sokabilmek için bulunabilecek çözümlerden yola çıkarak konsept oluşturdum. Tıpkı acı bir limonu nasıl tatlı hâle getireceğimi düşünmek gibi… Yakınlık olgusuna karşı öznelerin geliştirdiği defans mekanizmalarına odaklandım. Kişisel tecrübelerime dayanarak, sergide kendi anılarımı ve anılarımın benim için temsil ettiği manifestolarını kullandım. Dolayısı ile yapıtlar son derece öznel bir motivasyon ile üretildi. Ancak izleyici ile buluştuktan sonra bir takas söz konusu oluyor. Buluşmadan sonra izleyici artık kendi anılarını düşünme yolculuğuna çıkıyor. Çocukluk ve yakın dönem hatıralarım ve benim hatıralarımı algılama şeklim bazı eserlerde çok belirgin, bazılarında ise tamamlayıcı imgeler ile anlamlı hâle geliyor. Hafıza değişkenliğe ve manipülasyona yatkın bir illüzyon. Bir olay tamamlandığı andan itibaren, unutulma evresine hızla geçiliyor. Boşluklar ise pek çok farklı kavram ile inşa ediliyor. Ayrıca hafızamdaki hatıralarım hiçbir zaman iki boyutu terk ederek tam anlamıyla üç boyuta geçmiş değil. Hatıralarım her zaman hafızamın zemininden yükselen bir yapıda ılıman bir rüzgar gibi. Zemini tamamen terk etmiyor çünkü o zemine ve benimle tekrar etkileşime geçmeye, iletişim kurmaya mecbur. Çünkü ancak bu şekilde hatıralarımı en doğru şekilde hatırlayabilirim. “Tatlı Limon”da yer alan eserlerde, bu günlerde çokça sorguladığım ve benim için önemli olan bir içeriği merkeze yerleştirmek istedim; kayıtsızlıktan yakınlığa geçerken otobiyografik manzaralar ürettim. Manzaraların net olabilmesi için bazı gerçek fotoğraf arşivlerimden faydalandım. Böylelikle hatıralarımın gerçekliğe aktarılmasını daha rahat sağladım diyebilirim.

Peki ya üretim süreci ve pandemi döneminde üretim yapmanın etkilerinden biraz bahsedebilir misin? Sırbistan genelinde şu anda risk %29 civarında çünkü çok sayıda kişi aşılanmış. Dolayısı ile hastalığın ortaya ilk çıktığı zaman ciddi şekilde kısıtlamalar yapılmış. Bu kısıtlamaların senin üretim sürecine denk gelmesi eminim daha odaklı çalışmana sebep olmuştur. 

Geçtiğimiz yıl anladım ki hayatımda ne kadar plan yapsam da bir şekilde kontrol edemediğim bir durum söz konusu. Eminim herkes bunun farkına varmıştır. Böyle bir atmosfer içinde baskı altında hissetmeden üretim yapabilmek benim adıma çok keyifliydi. Üretim süreci kendi doğasında sistemli bir şekilde ve rahatlıkla tamamlanarak emeklerimin meyvesini verdi. Bu projede çalışmanın benim için en zorlayıcı tarafı arşivdeki materyalleri manipüle etme süreci ve yeni bir medyuma dönüştürmek üzere çalışma gerçekleştirmekti. Başlarken 3D modelleme ve CNC makinesi kullandım. Bu sayede derinliği olan ve ham maddesini arşivlerdeki fotoğraflardan alan bir materyal zenginliğine ulaştım. Bir yandan malzemenin dilini bir ifade biçimi olarak kullanırken bir yandan da geçici otobiyografik manzaralar ile etkisi daha derin olacak hafızamın derinliklerini eserlerime yansıttım.

Sergi mekânına girdiğimizde, belki de serginin merkezinde sayılabilecek bir iş görüyoruz. Altından bir limonun yer aldığı eser bizi karşılıyor. Aynı zamanda bu limonu çevreleyen ve sanat tarihine de referans veren bir pencere görüyoruz. Bize biraz bu ilişkiden bahsedebilir misin?

Bu eseri özellikle sergideki diğer işlerimden ayrıştırmayı tercih ediyorum. Kutsal bir motif içerisinde yer alan altın limon Piero della Francesca’nın resimlerindeki önemli bir detaya yani “Montefeltro Sunağı”na atıfta bulunuyor. İkonografik bir duyguya başvurarak limonun etrafını tıpkı Meryem’in İsa’yı kucağında tuttuğu an ve etrafındaki meleklerin O’nu koruması gibi bir mantık ile çevreledim. Tıpkı Piero della Francesca’nın tablosunda kutsal devekuşu yumurtalarını çizmesi gibi anıtsal ve küçük bir objeyi ben de eserin merkezine yerleştirmek istedim. Malzeme olarak altını kullanmamın nedeni ise alegorik bir anlatım yakalamaya çalışmamdı. Altın sadece limonun anlamındaki arındırıcılığı ve bunun önemini temsil etmek üzere kullanılmış bir materyal olarak karşımıza çıkıyor.

Serginin bulunduğu mekân Manifesto Gallery hakkında sormak istediğim birkaç soru var. Türk sanatçıların burada bir sergi yapma ihtimali var mı? Galeri yurt dışından gelen sanatçıların talepleri ve ya iş birliğine ne derece ilgi gösteriyor? 

Manifesto Gallery daha önceleri farklı bir amaca hizmet ediyor ve yazarların bir araya gelerek çalıştaylar düzenlediği bir yapıda faaliyetini sürdürüyormuş. Ancak bugün durum değişmiş ve tamamen sergi mekânı olarak kullanılıyor. Galerinin kurucusu ve direktörü Mirko Lubarda sanatçı, izleyici ya da koleksiyoner fark etmeksizin yakın bir bağ kurulmasına odaklanıyor. Bu sebeple her sanatçı sergisini bizzat kendisi anlatıyor. “Tatlı Limon” sergisi açılalı iki ay gibi bir süre oluyor. Hem küratörün hem benim sergiyi yoğun şekilde ziyaretçilere anlattığımız bir periyod oldu. Açıkçası bu şekilde çok daha fazla verim aldığımı söyleyebilirim. Ayrıca bu izleyici ve sanatçılar arasındaki görünmez duvarı bir anlamda kaldırmaya faydalı oluyor. Tıpkı senin şu anki ziyaretin gibi pek çok farklı ülkeden gelen ziyaretçiye de galerinin aynı mesafede yakın ve iş birliğine açık olmasını sağlıyor. Türk çağdaş sanatı son derece güçlü ve gelişmiş durumda ve buradaki izleyici veya koleksiyonerin son derece kucaklayıcı olacağına ve takdir edeceğine dair hiç şüphem yok.

​Bana göre, bazı durumlarda artan bir tüketim ortaya çıkıyor ve bunun beraberinde yeni standartlar oluşuyor. Her yeni etkileşim farklı gelişmelerin karşımıza çıkmasına neden oluyor ve bu etkileşimler çoğu zaman pozitif sonuçlar doğuruyor. Bizim gibi daha küçük ve muhafazakar bir endüstriye sahip ülkelerde ise bu etkileşimin sonuçları hızla göze çarpıyor ve çok daha hızlı yayılarak izleyici tarafından sahiplenilebiliyor. Elbette neyin sanat olduğu gerçeğinin unutulmadan doğru etkileşim ile yayılması uzun vadede bir trend durumundan çok daha mantıklı sonuçlar veriyor. Bana göre sanat yapıtı hayatını her zaman devam ettirebilmeli. Göz açıp kapanıncaya kadar unutulan bir yapıda olmamalı. Bir sanatçı pazarın dikte ettiği koşullara rağmen özgünlüğünden taviz vermeden üretim sağlamalı, söyleminden vazgeçmemeli. Ürettiği yapıtlarının amacı her zaman izleyicisine görünenin ötesinde, daha fazlasını vermek olmalı.

0
4237
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage