04 EKİM, ÇARŞAMBA, 2023

Bir Misafir Sanatçı Programı: “Atelier”

The Letter Art Gallery tarafından organize edilen, İzmir’de yer alan kısa süreli bir misafir sanatçı programı olan Atelier’in birinci ve ikinci edisyonuna katılan genç sanatçılarla program kapsamında ürettikleri işler hakkında konuştuk.  

Bir Misafir Sanatçı Programı: “Atelier”

The Letter Art Gallery tarafından, Goyahub sponsorluğunda gerçekleşen Atelier, İzmir’de yer alan kısa süreli bir misafir sanatçı programı. Atelier, üniversitelerin güzel sanatlar fakültelerinden mezun ve otuz yaş altı genç sanatçılara odaklanıyor. Program kapsamında, genç sanatçılar atölyede üretim ve sergileme süreçlerini deneyimliyor. Programın birinci ve ikinci edisyonlarına katılan Beste Dündar, Demet Gökden, Erdem Barışık, Gizem Güler, Hazal Arol, Okyanus Çağrı Çamcı, Ozan Alp Hiçyılmaz ve Talha Demiral ile program kapsamında ürettikleri işlere dair sohbet ettik.

Atelier misafir sanatçı programında hangi konu üzerinde çalıştınız?

Beste Dündar: Atelier II kapsamında kontrol ve kontrolsüzlüğün iç içe geçtiği, zaman ve mekândan bağımsız ancak kendi içlerinde mekân örüntüleri ve hareketler oluşturan çalışmalar ürettim. Geçmiş ve gelecek zamanı birbirinden ayıramıyorum. Zaman ve mekân bir döngü hâlinde karşıma çıkıyor, başlangıç ve son iç içe geçip temsil ettikleri şeyi anlamsız hâle getiriyor. Bu hissi hâlihazırda çalışıyor olduğum üsluplarla birleştirdim. Görmeye alıştığımız canlılardan çok uzakta olan canlı formları aracılığıyla kontrol ve kontrolsüzlüğün, saydam ve akışkan sınırlarla hayatımızda iç içe geçtiğini, mikro ve makro şekilde göstermeye çalıştım. Konu bağlamında da çalışmalarda süreç içerisinde kullanılan tekniklerin, -kontrol içerisinde bir kontrolsüz sonuç doğurmasının- ele alınan meseleyi fiziksel olarak da destekler nitelikte olduğunu söyleyebilirim.

Demet Gökden: Atelier misafir sanatçı programında tarihi mimari yapıları konu alarak soyutlamacı yaklaşımla doku üzerine çalıştım. Soyutlama, “rastlantı” kavramı üzerinden yola çıkarak doku ve tesadüfi lekelerle gerçekleştirdiğim bir süreç. İzmir, Kemeraltı ve yaşadığım yer olan Ayvalık’ın tarihi mimari yapılarını kaynak edindim. Aynı zamanda sahil kıyısından topladığım taşlardan kendi boyamı elde ederek bu boyaları resimlerimin üretim aşamasında kullandım. 

Erdem Barışık: Geleneksel Türk sanatlarında kullanılan motif ve öğeleri güncel sanat anlayışıyla harmanlayarak, yeni sanatsal tasarım öğelerine dönüştürmek üzerinde çalıştım. Amacım bunları farklı materyal ve malzemeler kullanarak, izleyiciyi içine alan ve ilham veren işler ortaya koymaktı. Bu fikirden hareketle, geçmişten günümüze bir akış yaratıp geleneksel motiflerin güncel tutulmaları üzerinde çalıştım.

Gizem Güler: Doğa, insan ve rüya imgeleri üzerine çalıştım. Doğadaki imgelerin; rüyalar, düşler ve hayaller üzerindeki yansımalarını, imgelerin anlamlarını sorgulayarak ve aralarındaki bağları analiz ederek çalışmalarımı şekillendirmeye çalıştım. Doğadan imgeleri, rüyamdaki bulmaya çalıştığım bir mavi tonuyla birleştirerek resimlerimi rüya atmosferine dönüştürmeye odaklandım.

Hazal Arol: Atölye boyunca üzerinde çalıştığım spesifik bir konudan söz edemem. Genel olarak yaptığım resimlerde özellikle ele alınan bir konu başlığı yok. Tabii ki dönem dönem belli bir takım kavramların veya anahtar sözcüklerin daha çok gün yüzüne çıktığı oluyor. Ancak resmin konusunun resmin kendisinin önüne geçmemesi gerektiğine inanıyorum ya da daha çok içerikle biçim arasında bir denge kurulması gerektiğine. Bu noktada eğer bir konudan bahsedecek olmamız gerekiyor ise, konudan bu “dengenin nasıl sağlanacağının araştırılması” olarak bahsedilebilir belki.

Okyanus Çağrı Çamcı: Harriet Lerner’ın Öfke Dansı (2019) isimli psikoloji kitabından yola çıkarak projemi oluşturdum. Hayatın içerisinde öfkemizle yüzleşme anlarımız ve bu öfkeyle baş etme yollarımız oldukça ilgimi çekiyor. Karadenizli bir ailenin en büyük kız kardeşi olan Bilge’nin öyküsü projemin merkez hikâyesiydi. Onun hayatını yansıtan motiflere ve renklere odaklandım. Onun ev

içindeki konumu, hayatta bireyselleşme hikâyesi birçoğumuz için çok tanıdık. Çalıştığım konuda öfkenin yıkıcı ve yok edici tarafına değil, öfkenin gizemine ve açığa çıkma arzusuna odaklandım. Bilge’nin hayatta yaşadığı dönemleri ve yıllar içerisinde artan öfkenin değişen şekillerini kağıt ve kumaş yüzeyleri üzerinde inceledim.

Ozan Alp Hiçyılmaz: Gassal ve Meyyit’i isimli kitabımın resimlemesi üzerine çalıştım. Resimleri yaparken, referans alabileceğim heykel ve dioramalar ürettim, sergileme sırasında bunları hikâyeyi anlatacak ortak bir kompozisyonda birleştirdim.

Talha Demiral: Şehrin kaotik yapısıyla uzaklaştığımız doğa, zaman içinde bize yabancı gelmeye başladı. Atelier misafir sanatçı programı içerisinde dikkat merkezini doğaya çevirmeyi hedefledim. Koşuşturmanın içerisinde fark etmediğimiz doğa silinerek hafızamızdan yok oluyor. Çalışmalarıma yaşam alanının çevresinden fotoğraflar elde ederek başladım ve bu görselleri odaksız bir imgeye dönüştürdüm.

1-3. Demet Gökden
4-6. Erdem Barışık
7-9. Hazal Arol

Bu konuyu seçme nedenleriniz nelerdi? Önceki çalışmalarınızla nasıl bir ilişki içerisinde?

Beste Dündar: Burada yaptığım çalışmalar, eski çalışmalarımın devamı niteliğinde olmasından çok, “şimdiki ben”i yansıtıyor, çocukluktan bu yana, kalemi elime aldığım ilk andan itibaren bir ilişki içerisindeler. Dolayısıyla gelecekte yapacağım işlerimle nasıl bir bağlantıda olduğunu söylememin daha açıklayıcı olacağını düşünüyorum: “Hareket” üzerine daha çok düşüneceğim bir seri oluşturdu atölyede çalıştığım süreç; canlıların ve/veya şeylerin hareketleri ve kendi sistemlerinin içinde oluşan kontrolsüz hareket ve mekân. Kullandığım tekniklerin beklenmedik sonuçlar vermesiyle bedenimizde, mekânlarımızda veya ilişkilerimizde de aynı beklenmedik gelişmelerin oluşu, zihnimde bir şekilde bağlantılı hâle geldi ve bu bağlantıyı sürdürmem gerektiğini düşündüm. 

Demet Gökden: Doğa soyutlamacı bir tavırda ürettiğim resimlere, yenilik getirmek adına mimari yapılara yoğunlaşarak yeni bir keşif süreci yakalamak istedim. Atelier sanatçı programı, Kemeraltı ve Ayvalık arası git gel yaptığım bir süreç hâlinde gerçekleşti. Bu nedenle hem yaşadığım yer hem de katıldığım programın deneyim hâlinde üretim sürecine dahil olmasını istedim. Aynı zamanda ürettiğim boyaları kullanarak işin mutfak kısmında yer aldım. Önceki çalışmalarımda daha çok kuru otlar ve çalıların yarattığı karmaşık görüntüleri kullanarak, rastlantısal müdahalelerle soyut eserler üretirken, Atelier programında mimariden yararlanarak soyut resimler ürettim.

Erdem Barışık: Eski çini onarımları anasanat dalında okurken beni çok etkileyen Türk motiflerini yaptığım çalışmalara ekledim. Ne kadar değerli olduklarını gösterebilmek ve onları sanatla beraber nasıl öne çıkarabileceğim üzerinde çalıştım. Önceki çalışmalarımda daha çizgisel, zihinsel mekânlar oluşturuyordum. İnce ve zarif gözüken teknik kalemlerle yaptığım işlerdi. Bu doğrultuda, geleneksel sanatları da dahil ettiğim işler de ve önceki işlerim de, geleneksel Türk sanatlarının temel taşlarından biri olan “incelik” isteyen işler oldu. 

Gizem Güler: Görsel algının, görsel hafızanın birçok etken nedeniyle değiştiği ve hızla tüketilip anlamını yitirmeye başladığı günümüzde hayal gücü, hayal etme, düş görme/kurma gibi kavramların ve dolayısıyla yaratıcılığın da zarar gördüğünü düşünmekteyim. Bu kavramların insanın doğasını daha iyi anlayabilmesi, varoluşunu gerçekleştirmesi, zihniyle olan bağını güçlendirmesi için önemi büyük. Bir sanatçı içinse imgelem gücü ana kaynak gibi bir değer taşır. Rüyalar da tüm bu imgelem dünyasının temelinin atıldığı yerlerden biridir. Resim yapma ve rüya görme arasında kurduğum bu ilişki bu konuyu seçmemin sebebidir. Rüya hem resmin bir konusudur, hem oluşum aşamasının bir parçasıdır; nitekim dilleri çok benzerdir. Atelier’de önceden doğa-insan olarak kurduğum ilişkiyi doğa-insan-rüya ekseninde değerlendirmeye çalıştım. 

Hazal Arol: Program boyunca üretmiş olduğum çalışmalar daha önce resme dair sürdürdüğüm araştırmalardan pek de ayrı olarak ele alınamaz. Ne var ki atölye sürecinin bize sunmuş olduğu yeni bir mekân imkânı ve diğer olanaklar çalışmaların geliştirilmesi sürecinde etkili oldu. En basit hâliyle yeni bir mekânda yeni bir düzen tesis etmenin bir sıfırlama ve yeniden başlatma gibi bir özelliği var. Bu da çalışmalarımı sürdürürken kendimi tıkanmış hissettiğim noktalara farklı açılardan bakabileceğim yeni bir alana ve farklı bir motivasyona sahip olmamı sağladı. Derleyip toparlanmak ve kendi sınırlarını zorlamak açısından güzel bir fırsat. Atölye sürecinde üretmiş olduğum çalışmalar da kendi sanat pratiğimin sınırlarının, daha önce denemediğim yollar üzerinden araştırılmasının ortaya çıkartmış olduğu sonuçlar.

Okyanus Çağrı Çamcı: Aile her zaman ilgimi çekiyordu. 2018’den bu yana kendi ailemi inceliyorum. Annem ile başlayan bu yolculukta annemin kız kardeşleri ve uzak akrabalarımın hikâyeleriyle ilgilenmeye devam ettim. Hikâyeler bize yeni perspektifler sunuyor. Aile içerisindeki açılımlar ve gizlenen duyguları incelemeyi bu yüzden seviyorum. Ayrılmalardan ziyade kaotik olaylarda nasıl birleşebiliriz sorusuna bakmak ve çözüm yolları aramak sanatımı besliyor. Sanatımı çoğu zaman duygularımı ve fikirlerimi yansıtmak için kullanıyorum. Benim için iletişimi temsil ediyor, sözel olmadan duygumu yansıtmanın yollarını arıyorum.

Ozan Alp Hiçyılmaz: Eser üretimlerimde mitlere ve eski uygarlıkların günümüze kadar ulaşmış ritüellerinden ilham alıyorum, yaşadığımız zamanda bunlardan çok uzak gibi davranıyor olsak da bilinçaltımız bunlarla örülü. İçimizde bir taraf hep bu yöne doğru çekiliyor diye düşünüyorum.

Talha Demiral: Bu konu üzerinde çalışma nedenim doğaya olan farkındalığı arttırmak ve doğayı sorgulamaya başlamak. Tanıdık imgeler insana “Buna daha önce nerede rastladım?” sorusunu sorduruyor ve hafızamızdaki doğa kütüphanesini baştan bir taramadan geçiriyor. Önceki çalışmalarımda genelde doğa ve kent çatışmasını konu alıyor ve benzer bir ilişkiyi farklı yollardan yansıtıyordum.

1-3. Gizem Güler
4-6. Beste Dündar
7-9. Okyanus Çağrı Çamcı
10-12. Ozan Alp Hiçyılmaz

Günümüz çağdaş sanatına dair genç bir sanatçı olarak iç görüleriniz nedir?

Beste Dündar: Bir sanatçı adayı olarak, çağdaş sanat gibi tartışmalı konuları konuşmanın itkisel sonuçlar vereceğini düşünüyor, bu tip kuramsal konular hakkında yorum yapabilecek bilgelik düzeyinde olduğumu düşünmüyorum. Bu soruya zaruri bir cevap verecek olsaydım çağdaş sanatla ilgili iç görülerimi kısaca, “404 not found” şeklinde imgeleyebilirdim.

Demet Gökden: Türkiye’de çağdaş sanat geçmişinin 1980’li yıllara dayanıyor olmasına karşın günümüzde İstanbul dışında diğer illerde gelişim kaydettiği söylenemez. İzmir’de yaşamış biri olarak çok az sanat etkinliği olduğunu söyleyebilirim. Son birkaç yılda sanat adına gelişmeler oldu elbette ama henüz İstanbul’un hızını yakalayamadı. Çağdaş sanat yapıtı görme ve onu satın alma konusunda aktif olamayan bir kitle söz konusu. Bu konu üzerine, sanatçı ile izleyicinin buluşabileceği ortamların sağlanmasının faydalı olacağına inanıyorum.

Erdem Barışık: İzmir genç nüfusla birlikte hareketleniyor. Son zamanlarda yeni oluşumlar ve galeriler açıldı. Açık çağrı programları mevcut. Keşfetmek için güzel bir yer İzmir. Günümüz çağdaş sanatı hakkındaysa, ekonomik krizin zirve yaptığı ve desteklerin az olduğu, insanların da birbirine karşı anlayışı olmadığı bu zaman diliminde, tüm bunlara rağmen sıyrılıp üretim ortaya koymamızı bir başarı olarak görüyorum ve bunlara rağmen umutluyum. 

Gizem Güler: Günümüz çağdaş sanatına dünyada ve ülkede yaşanan fiziki ve duygusal kaosların, teknolojik gelişmelerin etkisi oldukça büyük. Bu durum tabii ki olası ve sanat kendini bu koşullarda da devam ettirmeli. Çok fazla düşünen, üreten, yılsa da üreten genç veya deneyimli sanatçıları görmek umut verici, ancak günümüzdeki sanatın düşündürücü birçok yanı var. Neredeyse her şeyin, gerçekliğin dahi anlamlarının sorgulandığı, küresel birçok sorunun yaşandığı günümüzde sanat da birçok açıdan sorgulanıyor. Bir değişim yaşanmasının çok normal, fakat doğal akışında yaşanamıyor olmasının zorlama olduğunu düşündüğüm zamanlar oluyor. Birçok konu trend hâline gelip yaşanılıyor, hızla tüketiliyor ve başkalarına geçiliyor. Yeni konuları takip ederken sadece yeni oluşlarına odaklanmak yerine anlamı derinleştirmeye odaklanmak gerektiğini düşünüyorum.

Hazal Arol: Bazen çağdaş sanatın dönemin Rokoko’su gibi sonradan abartılı ve yüzeysel bulunacak kısa bir tarihsel heves olduğunu düşünüyorum. Bu yüzeysel karmaşanın sorumlusuysa büyük ölçüde bütün değer sistemlerini salt ekonomik değere indirgemiş olan “yeni dünya” düzeni ve çağdaş sanat piyasası. Belki de bundan birkaç yüzyıl sonra günümüze baktıklarında, ekonominin tüm hayatın belirleyici gücü hâline geldiği karanlık bir çağ göreceklerdir. 

Okyanus Çağrı Çamcı: İstanbul’un sanatın merkezi olarak görülmesi birçoğumuz için zorlayıcı. İstanbul’a gidemeyen birçok genç sanatçı arkadaşım var. Ben de çoğu zaman imkânlarımı zorlayarak oraya gitmeye özen gösteriyorum. Hem maddi hem manevi olarak bu süreç çok yorucu. İzmir’de zaman içerisindeki değişim hoşuma gidiyor fakat yeterli olduğunu düşünmüyorum. Zaten genç sanatçı olarak barınmak dahi zorlayıcı. Genç sanatçıların istikrarlı olması gerekiyor fakat yaşamaya çalışırken bu istikrarı devam ettirmek imkânsıza yakın. Özellikle “öteki” kimliğine sahipseniz bu genç sanatçı için ekstra zorlayıcı oluyor. Özneler arasındaki İstanbul’da yaşanan dayanışmayı çok seviyorum. İzmir’de daha önce böylesine bir dayanışmaya henüz şahit olamadım.

Ozan Alp Hiçyılmaz: Herkesin, her şeyin “sanatçı” ve “sanat eseri” olabildiği bir zamandayız. Ben bu zamanda çoğu sanatçının tuvalet eğitimine karşı duran, ellerinde kakalarla duvarları boyayan bebekler (!) olarak görüyorum ve bu bebekler bu eylemlerine karşılık olarak ebeveynleri tarafından alkışlanıyor, sınır yok. Tabii bu rahatlatıcı bir şey. Süper egonun baskılarından kurtulmak kim istemez. Ancak bir şeyin gerçekten sanat eseri olup olmadığını kavrayabilecek teraziyi kaybettiğimiz için ne yaptığımızdan da bence pek haberimiz yok.

Talha Demiral: İzmir’de özellikle son zamanlarda gerçekleştirilen sergiler ve sanat etkinlikleri adına hareketlilik oldukça artmış durumda. Benim genç bir sanatçı olarak gözlemlediğim, kolektiflerin artmasıyla üretme motivasyonunun da hızla arttığı yönünde. Böylelikle daha geniş bir kitleye ulaşılabiliyor. Sergi mekânlarının da geçmiş yıllara oranla artıyor olması bizlere de güzel olanaklar sağlamakta. Kısa vadede büyük bir gelişim gözlemleyebileceğimizi düşünüyorum.

Atelier’e dair ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

0
4941
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage