09 ARALIK, ÇARŞAMBA, 2020

Bir Tüketim Toplumu Kumpanyası

Sedat Girgin ile ​gösteri toplumu kavramından yola çıkarak yapmacık kimlikleri ve sahte algıları sorguladığı, bütününü bir kumpanya gibi kurguladığı sergisi “Abartılar Diyarı” üzerine konuştuk.

Bir Tüketim Toplumu Kumpanyası

Eserlerinde yarattığı evrendeki kendine özgü karakterler vasıtasıyla, insanın duygu durumu ve davranışlarını yorumlayan Sedat Girgin’in kişisel sergisi “Abartılar Diyarı”, Galeri 77’de açıldı. “Abartılar Diyarı”nda sanatçı, Guy Debord’un Gösteri Toplumu adlı kitabında ortaya koyduğu gösteri ve tüketim ilişkisine paralel olarak, bir sahneymişçesine kurguladığı resimlerinde, sürekli tüketim hâlinde olan insana ve topluma eleştiri getiriyor. Bu bağlamda, pandemi ile hayatımızdaki yeri ve önemini sağlamlaştıran sosyal medyanın doğasından gelen poz verme, -mış gibi görünme ve gösterme hâllerini resimlerindeki figürler aracılığıyla farklı bakış açıları ve katmanlarda sorguluyor.

Galeri 77’deki üçüncü kişisel serginiz “Abartılar Diyarı”, üretimine karantina döneminde başladığınız resimlerden oluşuyor. Biçimsel ve estetik açıdan serginin kavramsal çerçevesinden bahsedebilir misiniz?

Bu sergide, ilk kişisel sergim “Hayretler Sirki”ne (2014) ve bir önceki ‘’Daha da’’ (2018) isimli sergime atıfta bulunup, bahsettiğim Abartılı Dünya tasvirini biraz daha geliştirmek istedim. Sergi bütününde, on altı tuval ve on dokuz kâğıt üzerine olmak üzere toplam otuz beş eser var.

​Gösteri toplumu kavramından yola çıkarak serginin bütününü bir kumpanya veya bir tiyatro sahnesinin öğeleri gibi kurgulamaya çalıştım. Resimlerimde insanın kendini farklı gösterme çabası, tüketim toplumunun geldiği konum, sınırlı kaynaklardan sınırsız ihtiyaçlar doğurma, hak görme, özünden uzaklaşma, kendini farklı gösterme ve yalnızlık gibi düşünceleri ele aldım.

Sizin de belirttiğiniz gibi sergide yer alan resimlerdeki figürler, kostümleri ve maskeleriyle bir tiyatro sahnesinde, yaratılmış bir diyarda resmedilmişler. Fakat serginin adında bu diyara bir eleştiri getiriliyor. “Abartılar Diyarı” sergisinin adı nasıl orataya çıktı?

“Abartılar Diyarı” çağımızda her şeyi abartarak yaşadığımız hatta tüm kaynakları sanki bitmeyecekmişcesine tükettiğimiz bu döneme verdiğim bir isim. Sadece fiziksel kaynakları değil, insanın zamanını, duygularını ve hatta sosyal ilişkilerini de tüketmesinden bahsediyorum. “Diyar” ismini vermemin sebebi ise bu çağın kendi hayal dünyamda, sanki masalsı bir paralel evrende yaşanıyormuş hissi uyandırması.

​Sergi, resimlerde ağırlıklı olarak kostümlü veya maskeli görünen bireylerin; arzuları, hazları, kendilerini sahip olduklarından çok daha farklı görme ve çevrelerine başka görünmek gibi kavramlar üzerinden kurgulandı. İnsanın özünde eski çağlardan beri kıyafet seçimleri ve yaşam biçimleriyle başkalarından farklılaşma çabası kostümlerle simgelenirken, sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle de artan ekranları adeta bir hayal sahnesiymiş gibi göstererek yorumluyorum.

Sergi metninde, eserlerin üretim sürecinde yazı-desen birlikteliğini kullandığınız fakat serginin nihai hâlinde bu yazıları paylaşmak yerine izleyiciyi kendi hayal dünyasına bırakmaya karar verdiğiniz belirtiliyor. Üretim süreciniz nasıl ilerliyor ve bu süreçte sizin için yazının rolü nedir?

Uzun yıllardır illüstrasyon alanında hikâye ve metinler üzerine çalışıyorum. Bu tecrübelerime dayanarak sergilerime de öncelikle hikâyeleri ve metinlerini oluşturarak başlıyorum. Kendime bir kurgu ve sınır belirliyorum. Resimlerimde model veya referanslar kullanmıyorum, tüm karakter ve içinde bulundukları dünyaların hayal ürünüm olması sebebiyle bu sınırlar ve metinler bana yol gösterici oluyor ve aslında işimi kolaylaştırıyorlar. Yazılar, önceleri anahtar kelimelerden oluşurken görseler netleştikçe hikâyelere dönüşüyorlar.

Sergide kâğıt ve tuval üzerine çalıştığınız işleriniz bir arada gösterildiğinden bahsettiniz. Malzeme seçiminize nasıl karar veriyorsunuz ve bu seçim anlatmak istediğiniz kavramları ifade etmede nasıl bir rol oynuyor?

Kâğıt ve küçük boyutlu işler daha vazgeçilebilir olduğundan eser üretiminde hızlı karar verip daha cesaretli olmamı sağlıyor. Bunlar, gündelik ve içimden geldiği gibi davranabildiğim malzemeler. Tuval işlere ise masa başında çokça düşünüp eskizler yaparak başlıyorum. Akrilik boya çabuk kuruduğu için hızlı davranmam gerekiyor. Çizgilerimdeki rahatlığı renge de bu şekilde aktardığımı düşünüyorum.

​Resmin üzerinde geçirdiğim vakit uzadıkça işin yorulduğunu ve duygusunun gittikçe azaldığını hissediyorum. O andaki duygular ve hislerle çalışmayı seviyorum. Özellikle fırça ve boya katmanlarının belirginliğinin duyguyu daha iyi aktardığına inanıyorum.

Resimlerinizde, illüstrasyon pratiğinizden gelen masalsı bir üslup var fakat figürlere baktığımızda deforme edilmiş ve tekinsiz bir görünümleri var. Bunun nedeni nedir?

İllüstrasyon ve resim dünyamı ayrı tutmuyorum. İllüstrasyonda elbette bir metin ya da müşteri oluyor, resim ise daha özgür ve daha kendim olduğum bir alan. İkisinde de deformasyonlar, farklı açılı perspektifler ve gariplikleri kullanmayı seviyorum. Bunun duyguyu daha iyi yansıttığını düşünüyorum.

​Resimlerimin izleyiciyi biraz yormasını, önünde vakit geçirtmesini, farklı duygular hissetirmesini istiyorum. Örnek vermek gerekirse durgun deniz ile fırtınalı bir denizin hissettirdiği duygular farklıdır. Ben biraz daha fırtına ve yüksek dalgalar tarafındayım.

Büyük tuvallerdeki tek figürlerin, pozları ve duruşları sanki resmedildikleri tuvallerin içine sıkıştırıldıkları hissini uyandırıyor. Figürleri bu şekilde resmetmeyi tercih etmenizin, üretime eve kapandığımız ve dış dünyayla iletişimimizin çok kısıtlı olduğu karantina döneminde başlamanızla bir ilişkisi var mı?

Genellikle resimlerimde bize bakan tek figürler kullanıyorum. İkinci bir figür girdiğinde kendi aralarında ilişki kurmaya başlıyorlar. Ben resimlerimi biraz daha izleyicinin kendiyle yüzleştiği aynalar gibi kurguluyorum.

Sergi üzerine düşünmeye, eskizler yapmaya başladığımda virüs henüz daha bu kadar yayılmamıştı. Karantina sürecinde yaşadıklarımızla öncesinde düşündüklerim örtüşmeye başladılar ve ardından renklerim biraz daha koyulaştı, figürlerim tuvalin içinde sıkıştı.

​Aslında sergiyi Mayıs ayında açmayı planlıyorduk, fakat pandemide tüm etkinliklerle birlikte sergi de ertelenince üretim motivasyonum önceleri biraz düştü. Yine de bu süreçte çok sayıda eskiz yapma, sergi üzerine daha fazla düşünme şansı yakalayabildim. “Abartılar Diyarı” bu süreçte olgunlaştı ve doğdu diyebilirim. Daha sonra yaz aylarında biraz nefes alınca işler hızlandı ve aklımdaki fikirler tuvale yansıdı.

Henüz devam eden bir serginiz söz konusu ancak hazırlıkta olduğunuz yeni projeleriniz varsa bizimle paylaşabilir misiniz?

Tam şu sıralar Contemporary İstanbul için yeni tuval işler yapıyorum. Sonrasında ise önceden planladığım fakat bu sergiye yetişemeyen heykel ve kutu işler üzerine çalışacağım. Bunlar, ilk defa deneyeceğim malzemeler olduğundan bir hayli heyecanlıyım.

Sedat Girgin’in “Abartılar Diyarı” adlı sergisi 19 Aralık’a kadar Galeri 77’de fiziksel olarak ve buradan üç boyutlu sanal tur olarak ziyaret edebilirsiniz.

0
16574
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage