Through The Window (TTW) projesi kapsamında hayata geçirilen, Karşı Sanat Çalışmaları ve Koli Art Space seçkileri ile eş zamanlı olarak gerçekleşen “ÇARK” sergisini TTW’nun proje koordinatörleri Kübra Uzun ve ÖTE (Ömer Tevfik Erten), sergi küratörleri Elçin Acun, Yasemin Kalaycı ve Melis Bektaş ile konuştuk.
Through The Window (TTW) Project, üç yıldır çevrim içi sergiler ile Instagram üzerinden projelerini gerçekleştirirken bu yıl ilk kez hem çevrim içi sergi hem de fiziki mekâna yayılarak birlikteliğin gücü ile yeni bir formasyon sunuyor. KOLİ Art Space ve Karşı Sanat Çalışmaları’nda kolektif bir çalışma ruhu ile oluşturulmuş sergide Kübra Uzun, ÖTE (Ömer Tevfik Erten), Simon(e) van Saarloos, Elçin Acun & Yasemin Kalaycı, Melis Bektaş son bir yıl boyunca dinamik, heyecanlı bir çalışma stratejisi ile birlikte olmanın gücüne inanan, seslerin çoğaldığı, birlikteliğin ön plana çıktığı bir yaklaşımla çok kurumlu, çoğulcu seslerin dahil olduğu “ÇARK” sergisini ortaya çıkarıyorlar.
Elçin Acun & Yasemin Kalaycı’nın KOLİ Art Space’in küratörlüğünü üstlendikleri serginin Anadolu yakası bölümünde; 71 cm canavar travesti Kiki ggNash, Andru Suarez Rojas, Anto Lopez Espinosa, Aroth & DRTY, ceytengri, Damla Şahinbaş, Efe Durmaz, Elçin Acun & Mert Çağıl Türkay, el1fkk, Eloy Cruz del Prado, Elyla, Onur Karaoğlu, Prins Chris, Syntia sergilenirken, Karşı Sanat Çalışmaları’nda Avrupa Yakası’nda ise Melis Bektaş’ın küratörlüğünde Ardıl Yalınkılıç, Emir Erkaya, Metehan Törer, Ünal Bostancı, SPNDEX, Vinita Gatne, Yasemin izleyici ile buluşuyor.
“ÇARK” katmanlı yapısı, kolektif çalışma gayesi, küratörler ve sanatçılar arasındaki zincir davetler ışığında oluşmuş birlikte olmanın, devam edebilmenin, çoğulcu ve heterojen bir yapı sunabilmenin çarpıcı ışığıyla ortaya çıkıyor. Nihayetinde “ÇARK” Through The Window (TTW) Project’in çevrim içi ve fiziki mekânlarda insanlarla buluştuğu, kavuştuğu özel bir seçki olarak KOLİ Art Space ve Karşı Sanat Çalışmaları’nda 1 Ekim 2022 tarihine kadar izlenebilir.
Kübra öncelikle sizden Through The Window (TTW)’un kavramsal ve formal sürecine dair kapsamlı bir giriş ile yaklaşımınızı ve nasıl projeler yaptığınızı öğrenebilir miyiz?
Kübra Uzun: Merhabalar, ben Kübra Uzun (She/They). Through The Window'un (TTW) proje koordinatörüyüm. Pandeminin ilk senesinde vücut bulan TTW Türkiyeli, Hollandalı ve ötesinden (ağırlıklı olarak Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Amerika) kuir sanatçı, düşünür ve gece çalışanları ile dayanışarak birlikte düşünüp üretiyor olmayı ve eğlenmeyi odağına alan çevrim içi bir proje. Üçüncü senemizi geride bıraktık ve ne mutlu ki önümüzdeki iki tur için geçtiğimiz ay ana destekçimizden onay aldık. TTW'nun her turu üç ay sürüyor. 2020'de Haziran - Eylül ayları arasında gerçekleşen projeyi ikinci senesinden itibaren nisan ayında başlayıp Pride Ayı'nın son haftasında sona erecek şekilde kurguluyoruz. TTW'nun her turu bir çevrim içi sergi, iki çevrim içi konuşma ve konuşmaları takiben gerçekleşen iki çevrim içi partiden oluşuyor. En azından ilk üç turda böyleydi diyebilirim. ÖTE, Simon(e) van Saarloos, Zekican Sarısoy ve ben deniz kolaylaştırıcılığında ilerleyen projenin her turu öncesinde ÖTE ve Simon(e) Türkiye, Hollanda ve ötesinden beşer kuir sanatçı seçiyor. Seçilen sanatçıların her biri de birer sanatçı seçip bize bildiriyorlar. Buradaki zincir etkisine oldukça önem veriyoruz. Seçkilerimizin kapsayıcı ve birçok açıdan çeşitliliği gözetiyor oluşuna önemle dikkat ediyoruz. Seçilen sanatçılar üç ay boyunca projenin son günü çevrim içi olarak açılan sergi için birer iş üretiyorlar. Bu üç ayın ortasında ve sergi (kapanış) günü olacak şekilde de Simon(e) moderatörlüğünde iki çevrim içi konuşma düzenliyoruz. Konuşmalarımızın dili İngilizce, ancak her konuşmada Türkçe ve işaret dili çevirilerimiz de oluyor. Konuşmaları takiben birer çevrim içi parti ile o günü sonlandırıyoruz. TTW transnasyonel bir proje ve en başından beri gerek sanatçı seçimleri ve sohbet temalarımız, gerekse Zekican tarafından kurgulanan ara içeriklerimizde çok sesliliği, birlikte hareket ediyor olma vurgusunu, sunuyor ve kavuşuyor/kavuşturuyor olmayı gözetiyoruz. Biz kuirleri güçlü kılan etkenlerin başında gelen ve varoluşumuz gereği ürettiğimiz ve sürdürdüğümüz direnç, temsil, bir arada olma ve üretme, eğlenme dürtüsü TTW'nun var oluşuyla ve yapı taşlarıyla birebir örtüşüyor. Projenin -aslında ikinci ve hatta üçüncü turdan itibaren tüm özneleriyle birlikte hareket eden koca bir kolektif demek daha doğru- kuir olandan kuir olana akışı ve geçirgenliği, birlikte var olma ve var etme çabası ve bu çabaya verdiği destek, var olanı görünür kılma arzusu gibi daha da saymaya devam edebileceğimiz durumlar neticesinde yarattığı etki ve tepki gerçekten çok değerli.
Daha önce çevrim içi olarak düzenlenen Through The Window (TTW) projesi bu kez mekâna taşıyor ve ilk kez Karşı Sanat Çalışmaları ve Koli Art Space’te eş zamanlı bir sergi olarak görünürlük kazanıyor. Çevrim içi versiyondan fiziki mekâna geçişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu süreç nasıl gelişti?
K.B.: TTW çevrim içi olarak düzenlenmeye de devam edecek öncelikle bunu söylemek isterim.
“ÇARK” dijitalde var olanı fizikselde görünür kılmayı hedefliyor. Temsil edilenin bir de elle tutulur ve gözle görünür bir biçimde hatırlanması, yeniden okunması kuir kolektif hafızayı tazeliyor. Geçen sene nisan ayı gibi acaba projeye katılan sanatçıların işlerinden oluşan iki seçki ile Avrupa ve Anadolu yakasında bir ay sürecek iki fiziksel sergi mi yapsak dedik yaklaşan İstanbul Bienali'ne paralel olarak kendi aramızda ÖTE ile. Ve hemen ardından bu fikrimizi Karşı Sanat Çalışmaları'ndan Melis Bektaş ve Koli Art Space'ten Elçin Acun ve Yasemin ile paylaştık. İyi ki de paylaşmışız. Ardından bol WhatsApp sohbetli bir çalışmaya giriştik. Sergiye ek olarak atölyeler de olsun istedik. Ve tabii fiziksel bir kapanış partimiz! Derken İstanbul Bienali, dolayısıyla “ÇARK” adını verdiğimiz bu bir aylık serüven 2022 Eylül'üne ertelendi. Sanaldan alana iniyor olmak yereldeki temsiliyet ve erişilebilirlik adına önemli. Through The Window'u “ÇARK” vasıtası ile tanıyan izleyiciyi sanatçılarımızla buluşturuyor olmak en önemli motivasyonlarımızından biri diyebiliriz.
İki mekâna yayılan “ÇARK” sergisinde Türkiye, Hollanda ve ötesinden birçok sanatçının katılımı ile “ÇARK”ı kurguladınız. Buradaki ülkeler arası iş birliği, bu edisyonun sanatçı ve eser seçimi gibi süreçler nasıl ilerledi?
Ömer Tevfik Erten (ÖTE): Merhabalar, ben ÖTE (They). Through The Window’un proje küratörüyüm. Nihayetinde şifalanmak üzerine yola çıkan TTW geliştirdiği dayanışma ve iş birliği pratiği ile Türkiye, Hollanda ve ötesinden yaratıcı kuirleri destekleyen ve aktörleriyle birlikte anlam kazanan kolektif bir alan. Hollanda ve Türkiye arasında başlayan serüvenimiz dijital olanaklar sayesine sınırların ötesine açılıyor; kuir sanatçı, düşünür ve gece çalışanlarıyla birlikte görünür olmayı, alan açmayı ve dayanışmayı kutladığımız bir havuz partisine dönüşüyor. Her katılımcı projede kendi öznelliği içinde bir bütünün parçası hâlinde çağlayıp akıyor, kabına sığamıyor. Birlikte yarattığımız akışkan alan birbirimize ‘’seni görüyoruz, seni duyuyoruz, seni takdir ediyor ve destekliyoruz’’ demenin ve dans pistine davet etmenin bir yolu. Kübra’nın da bahsettiği zincir etkisi yaratan davet yöntemi gündelik hayattan referans aldığımız kuir yöntemlerden biri. İlk üç turda sanatçılara içinden geçtiğimiz süreci ve deneyimlerimizi simgeleyen bir kelime kümesi oluşturduk ve sanatçılar da bu kümeden hareketle eserlerini üretti. Sanatçı ve eser seçimlerinde sınırları, alışılagelmiş kalıpları ve biçilmişlikleri sorgulayan “ÇARK” seçkileri, herhangi bir kavrama sabitlemeden, kavramsal bir bütünleşmenin sınırlarına dahil etme gayreti içinde olmadan, paylaşımlara açık bir çabayla, sorulara ve farklı bakış açılarına alan açıyor.
Peki, çevrim içi alandan fiziki mekâna taşınan sergide sanatçı ve eser seçkileri, bu iletişimler nasıl değişkenlik gösterdi?
Ö.T.E.: Through The Window sergileri çevrim içi olarak projenin Instagram hesabında izleyici ile buluşuyor. Bu nedenle sanatçıların dijital temelli işlere yöneldiğini görsek de pek çok farklı disiplin, teknik ve çok sesli dile sahip eserleri “ÇARK”a dahil etmeye özen gösterdik. Her bir eser başka bir kapıya açılıyor ve izleyiciye de bu deneyime konuk olmak düşüyor.
Anadolu ve Avrupa yakalarında iki ayrı fiziksel mekâna taşınan “ÇARK” sergisinde geçtiğimiz yıl açtığınız kuir sanat üretimini odağına alan KOLİ Art Space’i sergi alanı olarak kullanıyorsunuz. KOLİ Art Space’in sezonu “ÇARK” sergisi ile açması ile birlikte fiziksel mekâna taşınan bu serginin kavramsal ve biçimsel sürecinden söz eder misiniz?
Elçin Acun & Yasemin Kalaycı: Serginin kavramsal çerçevesi üzerinde hep beraber çalıştık, “ÇARK” uzun zamandır düşündüğümüz bir kavramdı, hem TTW’nun üç yıldır süren yapısına çok uydu hem de KOLİ’de benimsediğimiz düşüncelere destek oldu. Bizi en çok işlerin çarka çıkıyor olması fikri heyecanlandırdı, aslen çevrim içi ortamda sergilenen bir seçkiyi hem Avrupa yakasında hem de bizim tarafta fiziksel olarak insanlarla tanıştırmak, duyumsanabilir, temas edilebilir kılmak, bireysel kuir deneyimlerin açığa çıkması; işleri flört edilebilir kılıyor. İşler ile birebir karşılaşmak, fiziksel olarak yüzleşmek ekrandan bakmaktan çok daha farklı bir deneyim. Sergiyi astıktan sonra bunu yoğun bir şekilde hissettik, işler kendi auralarıyla mekânı dolduruyorlar, bizimle ve yanlarındaki diğer işler ile etkileşerek kendi alanlarını kendileri yaratıyorlar böylelikle aslında sanatçısından bağımsızlaşıyor. İzleyen ile flört ediyorlar, arzusuna karşılık verebiliyor ve belki aralarında bir aşk doğuyor
Sanatçı olarak da üretimlerinizi sürdürürken kavramsal misyon güden bir inisiyatif olarak kurguladığınız KOLİ Art Space’te küratörlük yapmak, serginin kavramsal çerçevesine istinaden sanatçı ve eser seçkisini belirlemek ve mekânsal yerleştirmeyi düzenlemek sizin için nasıl bir çalışma stratejisini doğurdu?
E.A. & Y.K.: Biz ikimiz de sanatsal ve akademik üretimlerine aktif olarak devam etmeye çalışan diğer taraftan da tam zamanlı işleri olan insanlarız ve uzun zamandır hem okulda öğrencilerle hem de sanatçı olarak bir sürü sergide yer aldık. KOLİ’de de son iki yıldır yaptığımız sergiler ve diğer etkinlikler sayesinde birçok farklı küratör ve sanatçıyla birebir çalışma imkânı yakaladık. Her küratörün kendine has yöntemini gözlemlemek, sanatçıların düşünme şekillerine ortak olmak bizim için çok önemli bir deneyim oldu. Bu pratiklere tanık olmak, kendi üretimimiz için ilham kaynağı olduğu gibi sergi kurgularken de işler arasındaki iletişimi nasıl kurabileceğimize ve işlerin dilini nasıl en iyi şekilde anlayabileceğimize dair bize çok şey öğretti. Bu sergide de mekânın vitrinli yapısı sebebiyle sokak ile olan yakınlığını göz önünde bulundurarak yerleşim yaptık. Aynı zamanda mekânın karakteristik özelliklerine de uyum sağlamaya çalışmak çok keyifli oldu. Sergi kurulumu esnasında tüm sanatçılar ile birlikte fikir yürüttük ve bizim için en önemli kısmı beraber olabilmek, birlikte bir şeyler yapabilmek oldu. Bu anlamda çok besleyici, umut dolu ve mutlu edici bir sergi süreci geçirdik.
Karşı Sanat Çalışmaları’nın Avrupa yakasındaki mekânında “ÇARK” projesini ağırlıyorsunuz. Karşı Sanat Çalışmaları’nın birçok konu ve disiplin arasında gerçekleştirdiği sergilerle birlikte “ÇARK” nasıl bir önem taşıyor? Sezonu bu sergi ile açarken, serginin de küratörlüğünü üstleniyorsunuz. Serginin sanaldan mekâna geçişindeki bu yaklaşımı Karşı Sanat Çalışmaları ekseninde nasıl değerlendiriyorsunuz?
Melis Bektaş: “ÇARK” geçtiğimiz yıl planlamaya başladığımız, TTW'da yer alan sanatçılardan oluşacak, fiziksel mekânda yer bulacak bir sergi fikriydi. KOLİ’de ilk toplantımızı yapmıştık ve devamında birbirini izleyen fikirlerle, buluşmalarla sakin bir heyecanla yönettik zamanı. Karşı Sanat'ta ve KOLİ'de eş zamanlı olması tesadüf olmayan bir birliktelikle çalıştık. İki bağımsız mekân, kapsayıcılıkları, sınırsızlıkları ve açıklıklarıyla rahat hareket edilebilen bir alan açıyorlar. TTW'da “ÇARK”a çıkarken bunu yapmayı hedefledi. Var olduğu mekândan taştı artık ve pandemide yerleştiği çevrim içi mekândan fiziksel mekâna taşındı, farklı temaslara kapı açtı. “ÇARK”, üretimlere ortaklıktan ziyade tanımlanamazlıkların ve tekilliklerin içinden bakmayı ve kendi alanlarını açmalarını sağlamayı, bunu görünür kılmanın yollarını düşündürüyor. Sergide kuir sanatçıların, yaptıkları işlerin ve sergilendikleri mekânların bir özden değil birden çok kavramla var olmaları, tek bir tanımlarının olmamasını vurguluyoruz.
Bu sezon Karşı Sanat iki sergiyle açıldı. “İçeride Dışarıda” ve “ÇARK”. Biri mahpuslar ve fotoğrafçıların ortak çalışmasıyken diğeri kuir sanatçıların üretimlerine bağımsız iki mekânda yer veriyor. İkisi de sınırlara inat, ikisi de mücadeleyle ve ikisi de özgürlükle yayılıyor, birbirleriyle hem sergi mekânında kullanılan parçalarla, hem de birbirinden habersizce temas ettikleri noktalarla konuşuyorlar. Karşı Sanat'ta birbirinden bağımsız işler, farklı içeriklere sahip sergiler, konuşmalar, tartışmalar gelişirken birbirinden ayrı başlıkların bir konuyla bir yaklaşımla sınırlanmamasının getirdiği durum sergide de tam bu noktadan ilerlememiz gerektiğini hatırlattı. Bağımsız bir yapı olmak da bununla örtüşüyor, 22 senedir Karşı Sanat'ın inatla devam ettiği, dönüştüğü gibi.
Birlikte olmanın gücüne inanan, seslerin çoğaldığı, birlikteliğin ön plana çıktığı bir sergide çok kurumlu, kişili bir sergi hazırlamanın, bunu baştan sona yönetmenin kolaylık ve zorluklarını biliriz. Kolektivitenin ön planda olduğu, birlikte üretmenin gücüne inan “ÇARK” sergisinde sizin için (TTW) tüm iş birliği süreci nasıl geçti?
K.U.: Gayet keyifli geçti, geçiyor ve organik ilerliyor. “ÇARK”ı kurgulamaya başladığımız andan itibaren tüm kolaylaştırıcıları arasındaki iletişim sağlıklı ve planlı ilerledi, ilerliyor. Birbirimizi tanıyoruz, değerlerimiz ortak. E zaten bu yüzden bir aradayız. İş böyle olunca keyifle ve istekle dallanıp budaklandık ve hazırlığımızı tamamladık.
Ö.T.E.: İnandığınız bir şeye birlik olup emek vermek, onun köklenip serpildiğini görmek, verdiklerini paylaşmak, birbirine destek olmak ve yolda öğrenmek kadar keyiflisi yok bu dünyada. Birlikteliğimizin her bir anını tutkuyla yaşıyor ve hatırlıyorum: #DayanışmaYaşatır
Son olarak destek aldığınız, sponsorluk sağlayan kişi ve kurumlar, medyalar ile geliştirdiğiniz iş birlikleri nasıl bir katkı ile bu projede yer alıyor? “ÇARK” bütüncül ve çoğulcu bir yapı sağlıyor, herkesin içinde kendisini bulabileceği, yer edinebileceği bu projedeki tüm destek ve iş birlikçilerle kurduğunuz diyalog sürecinden söz eder misiniz?
K.U.: TTW'nun en başından beri ana destekçileri olan İstanbul Hollanda Başkonsolosluğu ve Prince Claus Fund “ÇARK”ta da ana destekçilerimiz. Pembe Hayat KuirFest “ÇARK”a özel destekçimiz oldu. Lamarts baskı sponsorumuz, Artful Living basın ve medya GaGa da medya sponsorumuz bu bir aylık serüvende. Her bir destekçimize can-ı gönülden teşekkür ediyoruz. Sevgi, dayanışma, özveri ve kolektif bilinç ile kuir komünite adına var ettiğimiz ve etmeye devam edeceğimiz her şey, her alan, her oluşum ve bu var oluşların önünü açan, yol veren her bir özne çok kıymetli. Attığımız adımlarda yalnız olmadığımızı hissediyor olmaktan ve birlikte hareket etmekten daha değerli ne olabilir ki?