07 OCAK, PERŞEMBE, 2021

Bitmeyen Av Mevsimi

Zuhal Baysar’ın modern yaşamın kişisel mücadelesine dair bir avlanma ritüeli olarak kurguladığı, insanın hayatta kalma amacı taşıyan en temel, en dürtüsel olan varoluş kodlarının izini süren çalışmalarının yer aldığı kişisel sergisi “Av Mevsimi”üzerine bir inceleme.

Bitmeyen Av Mevsimi

CerModern, hayatta kalma dürtümüzün belki daha da pekiştiği pandemi sürecinde iyice anlam kazanan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Zuhal Baysar’ın “Av Mevsimi”ilkel hayatta kalma davranışlarımızın modern yaşamdaki karşılığını ortaya koyan çalışmalardan oluşuyor. Salgın nedeniyle ertelenen, ancak gördüğü ilgiyle birlikte sergileme süresi uzatılan bu çalışmalar insanlığın hâlen av ve avcı olmaya devam ettiğinin bir göstergesi.

​1. “Ekmek Kavgası”, tuval üzerine yağlıboya, 190x250cm, 2019
2. “İlk Aşk”, tuval üzerine yağlıboya, 200x250cm, 2019
3. “Şehir Yaşamı” tuval üzerine yağlıboya, 190x250cm, 2019
4. “Kavga II”, tuval üzerine yağlıboya, 110x170cm, 2019

Baysar’ın yağlı boya tablolar, alçı heykeller, eskizler ve günlük sayfalarından oluşan çalışmaları sanatçının “Bilinç Katmanları” serisinin plastik kurgusuyla şekillenmiş; hareketli bir kameradan olay anında karakterin zihninden geri dönüşleri de anlık görebildiğimiz bir film sahnesinin dondurulması gibi yağlı boya tablolarda gördüklerimiz. Kapitalizm ve politik düzen üzerinden rahatlıkla okunabilecek bu sahneler aslında hepimizin bilip hissettiği anları yansıtıyor. Bir meclis kavgasını izler gibi baktığımız Kavga’da üst katmanda çakallar avlarını dişliyor, Aşk’ta bir kafeyi gözlediğimiz sahnenin üst katmanında iki maymun birbirini öpmek üzere ve Ekmek Kavgası yavrularına et götürmek için avlanan bir yırtıcıyla aramızda çok da fark olmadığını hatırlatıyor. 

1. “Kendi”, modelleme hamuru, 31x25x14cm, 2019
2. “Beklerken”, 10 figürlü yerleştirme, modelleme hamuru, maksimum yükseklik 28 cm, 2020
3. “Fare-Kedi-Fare”, modelleme hamuru, 15x51x25cm, 2020
4. “İlk Karşılaşma”, modelleme hamuru, 30x70x21 cm ile 14x28x26 cm, 2019

Rutin modern yaşamlarımız aslında dağlarda, ovalarda, savanalardaki rutin yaşam mücadelesinin daha konforlu, psikolojik olarak daha karmaşık süreçler içeren şekil değiştirmiş bir formu. Sergiye dair bültende dikkatimi çeken bir cümle var: "İlkel dürtüler yerli yerindedir, ancak hedef değişmiştir. Avlanma artık 2 milyon yıl önce olduğu şekliyle kolektif ve eşitlikçi bir yapıya sahip değildir. Çünkü avlanma dürtüsüyle dikkatimiz yemek bulmak amacıyla diğer hayvanlara değil, güç ve statü amacıyla birbirimize doğru yönelmiştir." Eşitlikçi olmadığı konusunda hemfikirim. İnsanın evrimini itekleyen konfor arayışı, çoğalarak diğer türlere galebe çalma dürtüsü öyle bir noktaya erişti ki varlığımız sayısız türün yaşam alanını gasp eden, üstün konumumuzla toplu üretim ve hâliyle toplu ölümlere alan sağlayan ‘avantaja’ ulaşmış durumda, fakat kendi kuyruğunu yiyen bir yılan gibiyiz. Sayımız çoğaldıkça sermayeyi ve konforu bölüşmek imkânsızlaşıyor ve ‘ekmek kavgası’ verirken daha vahşi, daha acımasız, daha talepkâr olmamıza neden oluyor. Kim ötekini hayatta kalmak istediği için suçlayabilir üstelik! Eşit ve hakkaniyetli dağılıma inandığımızı biliyorum, üstelik hepimiz inanıyoruz buna sözde, oysa her birimizin hayatlarına detaylarıyla bakarsak herkesin kendi konfor alanını korumak, ihtiyaç duyduğu şeylere sıkı sıkıya bağlılık ve kendi kabilesinden olanları koruma güdüsü ayan beyan ortada duruyor. Orman kanunu azalarak değil gücünü arttırarak devam ediyor, bitmeyen bir av mevsimi içinde durmadan avdan avcıya, avcıdan ava doğru yer değiştirip duruyoruz. Bu nedenle sergi bülteninden alıntıladığım ‘güç ve statü’ ile yer değişen konunun sadece güç ve statüyle sınırlı olduğundan emin değilim. ‘Kavga’ ekmek, barınma gibi Maslow piramidinin ilk basamağında hâlâ, zaten bu basamak korunduğu sürece kapitalizm var olabilir ancak, ekmek için, yavrularını bir barınakta tutabilmek için savaşmak zorunda olan milyarlarca insan olmadan sistemi döndürmek imkânsız.

​Baysar’ın strafor ve alçıdan ürettiği heykeller ise daha kişisel yanımıza, kitlesel değil de bireysel düzlemde kalan arkaik tarafımıza bakıyor. Postunu sıyıran kadını izlerken hangimiz zaman zaman vahşi yanımızdan modern Homo Spiens tarafa geçtiğimiz anları hissetmez ki! Sınır anlayışımızın iyice bulanıklaştığı modern yaşam internetle ikili ilişkilerimizdeki ilkel beklentilerimizle medeni tavırlarımız uç uca seyrediyor. Slavoj Zizek’in pandemi hakkındaki cümleleri arasında “Üçüncü dalga bir akıl hastalığı dalgası olacak” diyordu, bu çağ zaten bazı sosyologlar ve psikologlar tarafından kişilik bozuklukların, bilhassa narsisizmin ve sınır kişiliklerin çağı olarak görülüyor. Nedeni Baysar’ın vücuda getirdiği içimizde süregiden medeniyetle vahşetin çarpıştığı hayatta kalma sahası belki de. 

Sergiyi daha anlamlı ve anlaşılır kılarken kolektif duruşundan sanatçıya sirayet eden bireysel yanına geçiş imkanı veren günlük parçaları ve eskizler de bir bel kemiği gibi sergi alanının ortasında dikey biçimde yer almış. Bu bel kemiğini takip eden “Post”, “Ben – Sfenks” gibi heykeller de uzun dikdörtgen alanı ikiye bölerek bir bedeni ve algıyı ikiye bölüyor. Medeniyeti ve vahşeti, Maslow’un ilk ve son basamağını, avı ve avcıyı karşı karşıya getiriyor. Hemen her arkaik kültürde var olan doymak ve giyinmek için avlanma ve avından son nefesinde özür dileyerek vedalaşma geleneğinin bir can pazarında birbirini boğazlamaya dönüştüğü dünyamızda bu bel kemiği belki bizi ortada tutmaya ve uçlarda yaşayan dünyamızda bizi dengede kalmaya davet ediyor.

Zuhal Baysar’ın “Av Mevsimi” salgına karşı uygun koşullar yaratan sanat ortamıyla CerModern’de 24 Ocak 2021’e dek izleyicilerini bekliyor.

0
7207
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage