Bio-art sanatçısı Dilay Koçoğulları ve multimedya sanatçısı Ali Kanal ile belirli bir bölgenin biyolojik çeşitliliğini ve biyomun izlerini ortaya çıkardıkları “Tissue_Lab” başlıklı sergileri üzerine konuştuk.
Dilay Koçoğulları ve Ali Kanal’ın bireysel üretim pratiğinin melezlenmesiyle oluşturdukları “Tissue_Lab” sergisi, yeni keşif alanları açmayı amaçlıyor. 13-25 Şubat tarihleri arasında İzmir Darağaç bölgesindeki yakın zamanda yıkımı gerçekleştirilecek bir evde izleyiciyle buluşan sergi, iki farklı araştırma kısmından oluşuyor. İlk kısım olan katılıma açık araştırma alanında, duvarlarda meydana gelen dokulardan oluşan bir yüzey araştırması yer alırken ikinci kısımda ise mekânın çevresine ait biyolojik çeşitliliğinin ilişkisel yapısı izleyiciye sunuluyor. Biyomu keşfederken gerçekleşen yeni karşılaşmalara, daha önce fark edilmemiş olana duydukları ortak arzuyla yola çıkan sanatçılar, yaptıkları araştırmalarla belli bir bölgeye ait yaşamın tüm izlerini ortaya çıkararak takip ettikleri yaşam kalıntıları üzerinden biyolojik tabanlı bir arkeoloji alanı oluşturuyor. Bu sayede yaşama ait olasılıkların keşfedilmesine ve hakkında yeni tanımlamaların oluşabilmesine olanak sağlıyorlar. Dilay Koçoğulları ve Ali Kanal, farklı mekânlara odaklanarak yeniden biçimlenen bir proje olan “Tissue_Lab”e farklı bölgelerde devam etmeyi planlıyor.
İlk olarak “Tissue_Lab” sergisinin ortaya çıkış ve oluşum sürecinizden konuşalım istiyorum. Kendi bireysel üretim pratiklerinizi bir araya getirme süreciniz nasıl oldu? Bir araya gelme motivasyonunuz neydi?
“Tissue_Lab” projesinin çıkış noktası olarak ikimizin kişisel üretim pratiklerinde keşfe dayalı bir sürecin önemli role sahip olduğunu söyleyebiliriz. Yeni bir şey keşfetmenin verdiği heyecanı paylaşabilmek ve bunu yaparken üretimlerimizin nasıl bir araya gelebileceği ihtimalleri üzerine düşündük. İkimizin de dokular üzerine deneysel araştırmalar yaptığını gördük ve edindiğimiz pratiklerin birbirine eklemlenmesiyle daha önce deneyimlemediğimiz yeni bir doku araştırma metodu geliştirdik.
Biyomu keşfederken gerçekleşen yeni karşılaşmalar, daha önce fark edilmemiş olana duyduğumuz ortak arzuyla bir araya gelme motivasyonumuzu arttırdı. Böylelikle hem kendi üretim pratiklerimiz için hem de ortak projelerimiz için ilham verici yenilikler bulmaya başladık. Bu arayışın devamlılığını sürdürmeyi planlıyoruz.
“Tissue_Lab” sergisinin kavramsal ve biçimsel çerçevesini nasıl oluşturdunuz?
Öncelikle “Tissue_Lab”i tek bir sergi olarak değil de farklı mekânlara odaklanarak yeniden biçimlenen ve devamlılığı olan bir proje olarak görüyoruz. Yaptığımız araştırma, belli bir bölgeye ait yaşamın tüm izlerini keşfetmemizi ve böylelikle takip ettiğimiz yaşam kalıntıları üzerinden biyolojik tabanlı bir arkeoloji alanı oluşturmamızı sağlıyor. Yaşamı ve yaşama ait tüm olasılıkları keşfedebilmek ve onun hakkında yeni tanımlamaların oluşabilmesine de imkân tanıyor. Bölgede keşfedilen biyoma ait dokular, hem alanın yaşam karakterini ortaya çıkarırken hem de dokular arasında görülen ilişkisel yapı yeni varsayımlar yaratabilmemiz için alan sağlamış oluyor.
Sergide Ali Kanal’ın mahalleden topladığı buluntu nesnelerle oluşan keşfe dayalı üretim pratiği ve duvarda yarattığı dokular, Dilay Koçoğulları’nın mikro/makro kozmos ilişkisine dayanan laboratuvar ortamında elde ettiği mikroskobik incelemelerden oluşan deneysel üretim pratiği ile buluşuyor. Bu çok çeşitli üretim sürecini nasıl bir arada kurguladınız?
Araştırmayı kurgularken ikimizin de üretim pratiğindeki belirgin karakteristik özellikleri korumayı ve neredeyse melez yeni bir üretim biçimi elde etmeyi düşündük. Ali’nin dış mekânı merkezine alan araştırma pratiğine referansla laboratuvar alanının dışındaki biyomu buluntu nesneler, duvar dokuları üzerinden keşfetme biçimi geliştirdik. Dilay’ın laboratuvar alanında gerçekleştirdiği mikroskobik ölçekteki araştırma süreci ise biyom araştırmasının iç mekânda devam ederek derinleşmesine neden oluyor. Doku araştırmasının dışarıdan başlayıp içe doğru derinleşmesiyle makro ile mikro olanın arasındaki ilişkiyi gözlemek için bir alan oluşturduk.
Ali Kanal araştırma alanı olarak dış dünyaya yoğunlaşarak biyomun izini sürerken, Dilay Koçoğulları steril laboratuvar ortamında belli bir bilimsel öğretiyle araştırmalarını gerçekleştiriyor. Burada aslında bir iş bölümü, dağılımı da görüyoruz. Yeni biyom keşfetme amacıyla çıktığınız bu yolculuktaki kendi üzerinize düşen bölümlerin detaylarını anlatabilir misiniz?
Aslında “Tissue_Lab”in üretim süreci bir iş bölümü ile gerçekleşiyor gibi dursa da sürecin her aşamasını beraber deneyimliyoruz. Bölgede araştırma yaparken topladığımız tüm buluntu nesneleri, duvar kalıntılarını ve biyolojik doku örneklerini beraber buluyoruz. Alanı keşfederken yaşadığımız tüm yeni karşılaşmaları beraber yaşıyor ve bunun üzerine birlikte düşünüyoruz. İkimizin de çevrede dolaşırken fark ettiği şeyler farklı olabiliyor ve bu da sürecin daha dinamik bir şekilde gelişmesine neden oluyor. Lab alanının içinde yer alan mikroskoplar ile gerçekleştirdiğimiz incelemeleriyle dokuların lam üzerinde hazırlanması, boyanması gibi teknik kısımları da beraber yürütüyoruz. Tabii ki araştırma süreci içerisinde belli bir duruma dair deneyimi daha fazla olanın mentorluğu da çok önemli. Her ikimizin de farklı geçmiş deneyimlerinden faydalanarak süreç içerisinde birçok problemi hızlıca çözümlüyoruz.
Üretim sürecindeyken size neler ilham veriyor? Malzeme ve teknik seçiminizde neler etkili oluyor?
Her şeyden önce aslında her ikimizin de sürekli üretim yapan sanatçılar olmamız birbirimize ilham veriyor. Üretim potansiyelimizin farklı deneyimlere açık yapısını ilham verici buluyoruz. Ayrıca yaşamın kendisini fazlasıyla büyüleyici ve ilham verici olduğunu düşünüyoruz. Özellikle de her defasında beklenmedik olanla karşılaşmayı, şaşırabilmeyi ve heyecan duymayı seviyoruz. Gözle görülmesi mümkün olmayan yaşamla mikroskop altında karşılaşabilmenin başlı başına büyüleyici bir deneyim olduğunu düşünüyoruz.
Aslında “Tissue_Lab” sergisi diğer sergilere göre farklı diyebileceğimiz bir mekânda izleyiciyle buluşuyor. Laboratuvar ortamında konumlanan sergi, iki farklı araştırma bölümünden oluşuyor. Bu durum izleyicide nasıl karşılık bulmalı? İzleyici neler beklemeli?
Sergi mekânı Darağaç mahallesi içerisinde yer alan yakın bir dönemde yıkımı gerçekleşecek bir ev. Biz bu evin bir odasını ve mutfağını araştırma laboratuvarımız hâline dönüştürdük. İzleyici mekâna girdiği zaman ilk olarak Ali Kanal’ın oda içerisinde çalıştığı doku yüzeyi ile karşılaşıyor. İzleyici araştırma sürecine dahil olarak interaktif biçimde doku incelemesini gerçekleştiriyor. İç kısımda yer alan mutfakta mikroskoplarla oluşturduğumuz laboratuvar alanında ise Darağaç mahallesinden topladığımız buluntu nesneler, duvar kalıntıları ve organik dokular mikroskobik olarak gözlemleniyor. Dolayısıyla hem farklı bir sergi deneyimi yaşarken hem de farklı özelliklere sahip mikroskoplarda incelemeler yapılıyor ve bölgedeki yaşama dair makro-mikro boyutta fikir sahibi oluyor.
İlk kısım olan katılıma açık araştırma alanında, duvarlarda meydana gelen dokulardan oluşan bir yüzey araştırması bulunuyor. İkinci kısımda da mekânın çevresine ait biyolojik çeşitliliğinin ilişkisel yapısı izleyiciye sunuluyor. Bu kısımların amaçlarını açıklayabilir misiniz?
İlk kısımda odada yer alan bir duvar yüzeyinde doku haritası bulunuyor. Duvardaki sıvanın katman katman kazılarak oluştuğu yüzeyinde, katılımcılar kalem mikroskop aracılığı ile doku araştırması yapıyor. Keşfettikleri dokuları dijital ortamda kayıt altına almanın yanı sıra mekânda bulunan bir yazıcı ile doku görselinin bir çıktısını elde ediyor. Böylelikle mekâna özgü bir doku veri bankası oluşturmayı amaçlıyoruz. İkinci kısmın amacı ise binoküler mikroskop ile bölgenin biyomu hakkında bilgi sahibi olmak için detaylı bir araştırma yapmak ve katılımcılarla bir laboratuvar deneyimi yaşamak.
Sergiden bağımsız olarak da bazı konulara değinmek istiyorum.
Dilay Koçoğulları, siz Türkiye’de nadir olan bio-art sanatçılarından birisiniz. Bio-art daha çok son dönemde radarımıza giren bir kavram gibi görünüyor ancak tarihinin derin olduğu malum. Sizin bio-art ile karşılaşmanız ve bu sanat biçimine yönelmeniz nasıl oldu?
Dilay Koçoğulları: Güzel Sanatlar öğrenimim sırasında insan bedenini sanat nesnesi olarak kullandığım videolar ve fotoğraflar çekiyordum ve bu beni ayrı mutlu ediyordu. Canlı organizmaya olan ilgim de biyoloji eğitimim esnasında başladı ve günümüze dek sanat üretimimi etkilemeye devam etti.
Laboratuvarlarda geçirdiğim uzun zamanlar ilk kişisel sergim olan “Mikro Makro Kozmos”un başlangıcı oldu. İnternette gördüğüm bir nebula patlaması görüntüsü gözümde önceden çekmiş olduğum bir mikroskop görüntüsünü canlandırdı. Sonra bu benzerlikleri araştırmaya başladım ve aşağıdakinin yukarıyla, yukarıdakinin aşağıyla olan büyük benzerliği beni heyecanlandırdı. İnsana ait bir hücrenin yapısının mikroskobik görüntüsü ile benzer görünen çiçek ya da yakın çekim bir ağaç kabuğu gibi daha büyük bir objelerin ya da canlıların fotoğrafını diptik olarak sergiledim.
Peki Bio-art dünyada ve Türkiye’de nasıl konumlanıyor?
Uzun zamandır yaptığım incelemeler ve araştırmalar sonucunda bu konuda çok farklı bakış açılarının olduğunu fark ettim ve fakültede öğrencilerimle işlediğim derslerde bunlar üzerinde tartışmalarımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Bu akımın dünyadaki başlangıcı 90’lara dayansa da Türkiye’deki başlangıcı diğer sanat akımlarında da olduğu gibi çok eski değil. Kullanılan teknoloji ve canlı materyal kullanımı, çalışma alanlarını kısıtladığı için, gelişimi diğer akımlara göre daha yavaş gerçekleşiyor. Bio-art’ın gelişimini izlemek ve konuyla ilgili araştırmalar yapmak adına sanatçılar üzerinden bu akımın tarihini incelemenin yararlı olacağını düşünüyorum.
Türkiye de Bio-art alanında çok fazla çalışmanın olmayışının sebepleri bilimsel laboratuvarlarda sanat çalışmalarına çok açık olmaması, teknik olarak materyal ve laboratuvar eksikliği olması ve tabii tüm dünyada bilim ve sanatın birleşimindeki etik sorunları sayabiliriz. Bu nedenle bu konuda üretim yapan birçok sanatçı yurt dışında eğitimlerine ve sergilerine devam ediyor.
Biyoloji ve sanat teknolojinin sınırsız gelişimi ile beraber, ayrı veya birlikte olarak, birçok alanda yeni tanımlamalar ve yeni yollar açılmasına olanak sağlıyor. Sanatın, yaratıcılık ve soyut kavramların, bilimin ise mantık ve yapı yasalarının temsili olmasına rağmen, giderek daha fazla iç içe geçen multidisipliner bir alan oluşmaya başladı. Yaşayan organizmalar ve gen teknolojisi sanatçılar için materyal hâline gelirken, sanatçıların stüdyoları bilim insanlarının laboratuvarlarına eşdeğer hâle geldi. Sanat, sanatçıların stüdyolarında yarattıkları laboratuvarlar ortamında deneysel olarak ilerledi. Bu iç içe geçmişlik bilim ve sanatın beraberliği adına farklı alanlar açarak bilgiyi genişletti ve araştırmaların rotasını değiştirdi.
Ali Kanal siz de multimedya üzerine çalışıyorsunuz ve İzmir Darağaç Kolektifinin kurucularından birisiniz. Bu kolektifin kurulma süreci, hikâyesi hakkında bilgi verebilir misiniz?
Darağaç, 2014 yılında akademiden yeni mezun olan birkaç sanatçının Umurbey mahallesinde atölyeler tutmasıyla başladı. Eski adı Darağaç olan bu tarihi mahallede yaşayan insanlar, esnaflar ve oto tamir ustalarıyla ilişkilerimiz gelişmeye başladı. Atölyelere girip çıkan büyük tuvaller mahalleli de bir merak uyandırdıkça ürettiğimiz eserleri mahallede sergileme düşüncesi oluştu. 2016 yılında ise tek gün süren ilk Darağaç sergisini gerçekleştirdik. Sergideki sanatçılardan ikisi mahallede yaşayan ustalardı. Sergi kamusal alanda izlenebilen farklı disiplinlerde üretilmiş çalışmalardan meydana geliyordu. Bu sergi tahminimizden çok daha fazla ilgi görünce bir sonraki sene ikinci sergiyi gerçekleştirdik. Bu sefer sergiye katılan sanatçı sayısı çok daha fazlaydı ve mahalleye sergiyi izlemeye gelen ziyaretçi sayısı da ciddi şekilde artmıştı. Darağaç kolektifi, senede tek sefer gerçekleştirdiği grup sergisi dışında farklı disiplinlerde projeler, atölye çalışmaları ve konuşma serileri düzenleyerek yedi yıldır etkinlikler düzenlemeye devam ediyor.
Son olarak bireysel olarak gelecekteki projelerinizden bahsedebilir misiniz?
D. K.: Öncelikle bireysel olarak doktora projeme odaklanmayı planlıyorum. Bu benim için bir altı ayı alacak bir süreç olarak gözüküyor. Sonrasında “Tissue_Lab” projesine farklı bölgelerde devam edeceğiz.
A. K.: Kişisel üretim pratiğimi daha önce karşılaşmadığım yeni mekânlarda deneyimleyebilmek için yurt dışı odaklı çeşitli misafir sanatçı programlarına başvurmayı düşünüyorum. Aynı zamanda Darağaç kolektifi ile birlikte yürüttüğümüz projeleri devam ettirmeyi ve “Tissue_Lab”i farklı mekânlarda deneyimlemeyi planlıyorum.