Ekin Bernay ile performanslarından geriye kalanlara, kalpten geriye kalanlar olarak bakmaya davet ettiği sergisi “Kalp”, performans sanatı ve performans sergileme yöntemleri üzerine sohbet ettik.
Ekin Bernay’ın, Simge Burhanoğlu küratörlüğünde Performistanbul ve Siyah Beyaz iş birliğiyle gerçekleşen “Kalp” başlıklı sergisi, Bernay’ın performanslarından geriye kalanlara, kalpten geriye kalanlar olarak bakmaya davet ediyor. Geçmiş performanslarına kapsamlı bir bakış imkânı sunan sergide, sanatçının 2016’da gerçekleştirdiği ilk performansı Annem ile Ben’in ses yerleştirmesini plaktan dinlemek, 2018’de gerçekleşen Ne İstiyorsun? performansında toplanan 900’ün üzerindeki mektubu bir kitaptan okumak ve Londra’da V&A Müzesi’nde gerçekleşen Atlas isimli performansında kullandığı malzemeleri deneyimlemek mümkün. Bernay’ın, ziyaretçileri, kalbi temsilen yumruklarının kalıbını alçı ile almaya çağırarak, kalplerine bakmaya davet ettiği performansı 222 kalıba ulaşıldığı zaman sona erecek olsa da sergi, 22 Kasım tarihine kadar Siyah Beyaz Maslak’ta sanatseverlerle buluşmaya devam edecek.
Bizi bir araya getiren sergin “Kalp” ile başlayıp daha sonra biraz da geçmiş performanslarına değinmek istiyorum. “Kalp”te ziyaretçileri kalbi temsilen yumruklarının kalıbını alçı ile almaya çağırarak, kalplerine bakmaya davet ediyorsun. Bize biraz bu performansının ortaya çıkış noktasını anlatabilir misin? Neydi seni kalbine bakmaya iten şey?
Kırık çünkü. Soruya cevap vermek biraz zor geldi ama doğru cevap bu kadar.
Bir süredir gerçekleştirmek istediğim bir performanstı bu. Sonunda benden çıktığı için çok mutluyum.
“Kalp” sergin, ismini performansından alsa da sergi alanına girdiğimizde daha önceki performansların, kalbinin içine girmişçesine bir ortamda karşılıyor bizi. Bu tarz bir sergileme yöntemine nasıl karar verdin?
Küratörüm Simge Burhanoğlu ile sergi nasıl en güçlü şekilde hissedilir diye konuşurken yerin çok soğuk olduğunu, bir şeyin değiştirilmesi gerektiğini konuştuk. Kum benim pratiğimde olan bir malzeme olduğundan eski performanslarıma dokunacağı, zamanı yavaşlatacağı için kum olması kararını verdik. Simge ve Performistanbul ekibi bu kumun kırmızı olmasını yoktan var ettiler diyebilirim. Şimdi bu kırmızı kum hem zamanı yavaşlatır hem yansıyan ışıkla tüm alanı boyar hem de bizi bedenin içine sokar oldu.
Performans sanatı biraz da doğası gereği anlık izlenemediğinde geriye dönük olarak -eğer kaydı varsa- izlenerek seyirciyle buluşabiliyor ve bu bağlamda çoğunlukla videodan destek alıyor. Senin serginde geçmişe dönük performanslarından nesneler karşılıyor bizi ve -ses yerleştirmesi dışında- anlık duyabileceğimiz ve görebileceğimiz bir şeyle hiç karşılaşmıyoruz. Bu noktada seni video ile performansları sergilemek yerine nesneleri seçmeye yönlendiren ayrım ne oldu?
Bu da Simge ile üzerine çalıştığımız başka bir konu. Performansın çıktısı performansın kendisi değil. Bir beden olmadan canlı sanat sergisi yapmak bizim için aynı zamanda şunu söylemek: Performans canlı kalmalıdır. Performansı tekrar doğurabilecek objelerle aslında seni aktive etmeye çalışıyoruz. Bu objelerin hepsi ya performans için üretildi ya da performans ile. Sonunda dönüştükleri hâl ise tekrar bir canlılığa ve yaşama davet. An için hepsi.
“Kalp”i görmek için son tarih 22 Kasım olmasına rağmen sen performansını 222 kalıpla sınırladın ve kalpler 222’ye ulaştığında bu performans sona erecek. Neden 222? Daha sonra bu 222 kalıbı da başka sergilerde sergilemeyi düşünür müsün?
Bu kalpler bir dönüşümden geçebilir. Bazen zaman alıyor bir sonraki canlarını bulması. Sonunda cam bir dolapta bile kalmaları gerekebilir. Kırılgan cam bir dolap. Şimdi biraz nefes alsınlar. 222 konusunda ise neden hep sınır süre olsun ki dedim, sayı da bir çerçeve olabilir. Belki bir 2022 de olabilirdi ama bu elimizdeki süre için gerçekçi bir hedef olmazdı. 2022 senesine bir işaret koymak istedim ve 2’lerin tekrarı da hoşuma gitti. Sonra kalp heyecanla 200’lere çıkıyor, oralara yaklaşmak istedim.
Serginde 2016’da gerçekleşen ilk performansın olan Annem ile Ben’in ses yerleştirmesini plaktan dinleyebiliyoruz, 2018’de gerçekleşen ve Agah Uğur Koleksiyonu’nda yer alan Ne İstiyorsun? performansında toplanan 900’ün üzerindeki mektubu bir kitaptan okuyabiliyoruz ve Londra’da V&A Müzesi’nde gerçekleşen Atlas performansında kullandığın malzemeleri deneyimleyebiliyoruz. Bu sergi ile senin de geçmiş performanslarınla yeniden bağ kurduğunu söyleyebilir miyiz? İlk performansından bugüne bu nesneleri bir arada görmek sana neler hissettirdi?
Performistanbul’daki sanatçı programında kalırken çoğu performans kalıntım binada arşivimizde olduğu için bunları bir açıp içinde gezebilsek diye düşünmüştüm. Sonra gerçekten açtık ve yan yana tüm zamanı görebildim. Bu bana iyi geldi ve aslında şimdi pratiğimde “nereye evrilmeliyim?”in üzerine çalışmam için de bir alan açtı.
Daha sonra Sera Sade ile Siyah Beyaz Maslak için konuşmaya başladığımızda elimizde böyle bir referans vardı. Ancak performans kalıntılarını olduğu hâliyle sergilemek eksik kalacaktı. Hep yeni hangi yolu açabiliriz diye düşünüyoruz. Şimdi bu sergide beden yok ama bir performans sanatçısına ait bir sergi. Bu objeler tam olarak kalıntı değil kalıntıların tekrar düşünülmüş ve isteyenlerin alıp hayatlarına dâhil edebileceği performansı eve sokağa tekrar dağıtan edisyonlar. Bu anlamda yerdeki kumu tekrar düşünecek olursak şunu söylemek mümkün, bu sergi kırılmış ve yere saçılmış bir kum saati gibi. Zamanlar arası.
Agah Uğur Koleksiyonu’nda yer alan Ne İstiyorsun? performansına ait kitabın 900’den fazla mektuptan bir araya geldiğinden bahsettik. Bu mektupları ilk kez bir araya getirdiğini de biliyorum. Sana geçen duygularla birlikte, bu mektupları okuyan izleyicilerden nasıl tepkiler alıyorsun?
İnsanlar bayağı zaman geçiriyorlar bu kitapla. Duygusu yoğun, 2018 pandemi öncesi İstanbul için bir kapsül. O zaman yazmış olduğu mektubu gelip arayanlar oldu, gerçekleşen dileklerine, eski duygularına bakanlar ve de hiç bilmeden gelip açıp kendini sayfalarda arayanlar.
Ayrıca bu özel bir iş oldu, çünkü Agah Uğur ile Türkiye’de bir koleksiyoner ilk defa -bizim bildiğimiz kadarıyla- performansın tekrar gerçekleştirme hakkını koleksiyonuna dahil etmiş oldu. Ve Ne istiyorsun? bu canlı formunu koruyarak Çanakkale Bienali’nde Azra Tüzünoğlu küratörlüğünde tekrar gerçekleşti. Sanatın canlı kalmasını ve kendini bulması ve performans sanatçısının yaşaması için önemli bir kapı ve yol bu.
Aynı zamanda dans ve hareket psikoterapistisin. Bu alanda çalışıyor olmak sanatını gerçekleştirirken sana nasıl bir ilham veriyor? Hep bahsedilen ama bazen de havada kalabilen “sanatın iyileştirici gücü”nü gerçek anlamda hissedebilen birisin diye düşünüyorum…
Evet, iyi ki cesaret etmişim bu yola girmeye. Klinik olarak 2013 senesinden beri çalışıyorum. Bu bana gerçekten sonsuz yaşanmışlık ve sanat ile dönüşme algıma bir gerçeklik getirdi. Çok ciddi örneklerini gördüm ve alan açtım. Her taş yavaş yavaş bir araya geliyor. Farklı parçalarım zamanla bütünleşiyor. Umarım daha çok keşfedip derinleşebilirim.
Hem burada hem de yurt dışında performans gerçekleştirdin. Aynı zamanda iki çalışmanla da TATE tarafından hayata geçirilen Resilient Responses projesinde yer aldın. Sence Türkiye’de performans sanatı nerede konumlanıyor? Kıyaslama yaparak açıklayacak olsan neleri göz önüne alırdın?
Performans global olarak sanat dalları içerisinde maalesef en az saygınlık kazanmış dal. Yine de orada her şey mükemmel ama burada değil demem mümkün değil. Ama geçtiğimiz yıllarda bir değişim başladı. Mesela 14 yıldır Londra’da yaşıyorum ama benim karşıma Performistanbul gibi bu alanda çalışan, sanatçıya ev olan bir yer tanımadım.
Bir yandan bakıyorum tabii ki hâlâ yetersiz olsa da “artist fee” konusu yurt dışında mutlaka konuşulurken, Türkiye’de genel olarak duyduğum şey “bütçe kısıtlı” veya “bütçe yok”. Burada bir resim için binlerce dolar harcayan koleksiyoner, canlı bir eseri davet ettiğinde asla böyle rakamlar hayal bile edemiyor. Bu yüzden yol uzun ama biz de çalışmaya devam edeceğiz.
Şu an üzerinde çalıştığın başka bir performans var mı? Neler yapmayı düşünüyorsun?
Bu iki ay çok yoğun geçti “Kalp” sergisi 22 Kasım’a kadar devam ediyor, Pomus ile birlikte Yapı Kredi Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nin açılışını yaptık, aynı zamanda Milkist ile UN Women Türkiye ve Koç Üniversitesi desteğiyle zeytin çiftçisi kadınların bedenlerindeki hareketi öne çıkaran bir film projesi bitmek üzere. Bunlara paralel olarak üretim aşamasında olan birkaç projem ve atölyem de var yakında duyuracağım.
Ancak kendi sanat pratiğim özelinde birkaç aydır üzerine düşündüğüm bir hamam performans filmi var, üretmeye çalıştığım. Sanırım ocak ayı ile o işi doğurmaya başlayacağım. Kadın bedeninde olmak ile ilgili bir film olacak.
Ekin Bernay’ın “Kalp” sergisini, 22 Kasım 2022 tarihine kadar Siyah Beyaz Maslak’ta ziyaret edebilirsiniz.