Galerilerin sergi dönemlerinde temsil ettikleri sanatçıların bazı eserlerini, kişisel ya da karma sergileri dışında, yaz döneminde de göstermeleri aslında başka bir tür ön ve son izleme sayılabilir. Burada herhangi bir kavramsal çerçeve direkt olarak aranmasa da sanatçı ve eserlere bakarak, galeri ve sanatçıların çizgilerine dair bir iz belirlemek mümkün.
Art On İstanbul da yıl içinde düzenlediği etkileyici sergilerden sonra yaz ayları için, sanatçılarından bazı eserleri galeride göstermeye devam ediyor. “No Story” ismiyle 17 Temmuz'da açılan yaz karması da aslında çağdaş sanat içinde aradığımız ve artık olmazsa olmaz gibi görünen bariz bir kavramsal çerçeveye direkt olarak sahip değil. Ancak bazı yaz karmalarını gezdiğinizde neredeyse kavramsal ve küratöryel bir yaklaşım kadar sanatçıların üstüne çalıştıkları konular da göze çarpar. “No Story” sergisinde Ahmet Çerkez, Ali Elmacı, Burcu Erden, Olcay Kuş, Erman Özbaşaran, Evren Sungur, Mithat Şen, Ozan Türkkan ve Olgu Ülkenciler galerinin temsil ettiği bazı sanatçılar olarak izleniyor. Sergide görülen eserlerde özellikle çeşitli medyumlarda üretimlerden bir seçki yapıldığı gözden kaçmazken, bazı sanatçıların yapıtlarındaki deneysel yaklaşım ve arayış galerinin ne gibi konu ve kavramlarla ilgilendiğini de gösterir durumda.
Galerinin girişinde, karşılıklı olarak oldukça büyük formlara sahip figüratif bir yaklaşımla çalışan Ali Elmacı ve Evren Sungur'un yağlı boya tabloları izleyiciyi karşılıyor. Ali Elmacı, Art On İstanbul'un yeni temsil etmeye başladığı, ağırlıklı olarak plastik pratiklerle üretimler yapan figüratif temelli yaklaşım benimseyen bir sanatçısı. Elmacı'nın tablolarında figür konulu yaklaşımlarla ele alınan bireysel ve toplumsal normlar absürt sayılabilecek imgelerle birleştirilerek mizahi ve heterojen bir geçişle aktarılıyor. Sergide yer alan iki büyük yağlı boya tabloda merkezde bir figür ve çevresinde kaplan, sincap ya da balık gibi birbirinden farklı hayvanlar ile resmin ana imgeleri izleniyor. Sanatçının salt olarak merkezde yer alan figürleri dışında bu kişilerin kıyafetleri, fiziki duruşları, yüzlerindeki tuhaf ifadeler, jest ve mimikler bariz olarak göze çarpıyor. Resmin bir tanesinde kompozisyonun merkezindeki figürün yüzünde yer alan sırıtan emoji ile birlikte uçuşan sarı saçları popülist, güncel bir yansımanın iz düşümünü izleyiciye aktarıyor. Pembe güllerle çevrelenmiş tabloda figürün ayakları yanında duran kaplan ise aşırılaşmış bir güç gösterisi olarak belli bir sınıfa çağrışım yapıyor. Karanlığa yakın ve muğlak bir görüntüye sahip arka planda yapay bir hikâye içindeymiş gibi görünen ağaç, deniz ve kayalık görüntüleri resimlerdeki ironik gerçekliği besliyor. Elmacı'nın tablolarında görünen gülünç suratlara ve tiplemelere sahip kişilerle ilginç nesnelerin bir arada oluşu, mizahi ve hicivsel yaklaşımlarla toplumsal ve kişisel durumların çeşitli tezahürleri olarak nitelenebilir.
Ali Elmacı'nın karşısında yer alan Evren Sungur'un iki büyük yağlı boya tablosu ise fragmantal ve plastik bir estetik olarak karşımıza çıkıyor. Sungur'un aldığı mimari ve heykel eğitimi, sanatçının pentürlerinde keskin ve kübik hatlar ile birlikte prizmalarda yoğun bir kütlesellik içinde izlenebiliyor. Tuvallerde insan uzuvlarından bazı parçaların ve çeşitli nesnelerin yer aldığı pentürler, insanın karakter sorgulaması ve özsel doğası üzerine egzistansiyel bir arayışı gözler önüne seriyor. İnsanın kendisi için oluşturma çabası içinde olduğu yeni kimlik arayışı Sungur'un resimlerinde çeşitli imgelerle kendini gösteriyor. Tuvallerde görülen türlü ve ilişkisiz imgeler sanatçının olduğu kadar toplumun da hayalleri, anıları, travmaları, umut ve umutsuzluklarını sosyal bir varoluş dürtüsü ile ortaya çıkarıyor. Katı ve dokulu bir görünüşe sahip pentürde çözümsel ve sezgisel bir süreçle yan yana getirilmiş olan ilintisiz imgeler, belirli naratif bir durum yaratmaktan uzak olarak psikanalitik incelemelerle derin anlamlara bürünüyor. Karmaşık tasvirler içindeki tuvaller parçalı ve pluralist imgeler ile varlığı kabul edilen kesin yargı ve kurallardan uzaklaşarak, prizmatik çizgiler içinde insanın tözü, dönüşümü, varlığı, iktidar ve sosyal yapı çerçevesindeki kadın-erkek, doğa-insan ve sivil-politik gibi konu karşıtlıklarıyla plastik bir estetik dil ile ele alınıyor.
Figürsel yaklaşım içindeki bir diğer sanatçı ise Olgu Ülkenciler. Ülkenciler'in tuvalleri oldukça farklı türde imgenin bir araya gelmesiyle oluşturulan bir formda. Sanatçı soyutlanmış figürler, tipografik ögeler, ornament motifler ve propaganda afişleri gibi tasarımlardan yararlanarak kompozisyonlarını oluşturuyor. Resim pratiği ile ortaya koyduğu yapıtlar, var olan sistem ve düzenin bir eleştirisi olarak tartışmaya açılıyor. Statik düzenin değişimi ile birlikte düzenin ana merkezinde yer alan insan olgusunun da bireysel ve toplumsal düzeydeki transformasyonu asıl ideyi oluşturuyor. Yaldızlı, parlak renklerle birlikte koyu ve soğuk tonlara eşlik eden plastik ögelerle derlenen yaklaşım, Ülkenciler'in biçimsel estetiğini ve kavramsal çerçevesinin temelini meydana getiriyor. Yapıtlar ne kadar pesimist gibi görünse de değişimle birlikte insan doğasındaki pozitif dönüşüm ve umudun ışığına dair beklentiden vazgeçilmiyor.
Sergide yer alan bir diğer sanatçı ise Mithat Şen. Sanatçının formsal açıdan parçalı tuvallerden ve çeşitli biçimlerdeki tuval üzerine gerilmiş soyut organik yapıtlardan oluşan eserleri, simetrik bir rutin içinde insan bedeninin organizmalarının makro ölçekteki görünme hâlini andırıyor. Malzeme açısından da farklı bir yaklaşımı güden Şen gerilmiş keçi derisi ile biçimleri oluşturuyor. Eserler hem biçimsel hem de kavramsal estetiği ile bedenden bazı organ ya da doku imgeleri gibi görünse de muntazam sınırlarla oval, katı soyutlamalardan oluşuyor.
Ahmet Çerkez, Burcu Erden, Olcay Kuş, Erman Özbaşaran ve Ozan Türkkan ise gerek plastik gerek de medya disiplinleri ile sergide yer alıyorlar. İçerik açısından oldukça yakın değerlendirilebilecek Burcu Erden'in yarı mutant insan heykeli ile Olcay Kuş'un büyük bir sarı tuval üzerinde koşan siyah figürleri ve bir diğer tuvali, pop ve canlı renklerle grafik ve tipografi etkisinde izlenebiliyor. Erman Özbaşaran'ın karışık teknik kullanarak oluşturduğu, duvarda yer alan renk skalası gibi görünen estetik soyut yapıtları, naturel ve minimal olarak değerlendirilebilir. Ahmet Çerkez'in tuvallerindeki çizgilerle birleştirilmiş, keskin hat ve belirsiz süreçlerde ortaya çıkmış soyut dokularına eşlik eden bir hayvan kafatasını hissettiren amorf fosilimsi görüntü ve Ozan Türkkan'ın iç içe geçmiş katlanabilir gibi görünen mimari yapıların yer aldığı ışıklı kutuları galerideki diğer meselelerle beraber mimari, soyut, soyutlama, insan, doğa, yaşam gibi konuları ortaya koyuyor.
Sonucunda “No Story” bir yaz karması olarak geçtiğimiz sezonda izlediğimiz bazı sanatçıların üretimlerini tekrar hatırlattığı kadar yeni sezonda göreceğimiz sanatçıların da eserlerinden bazılarını göstererek minik fragmanlar yaratıyor ve heyecanımızı güncel tutuyor. Galerinin bariz çizgisi ve ağırlıklı olarak figüratif ile mimarinin görünürlük kazandığı yapıtlarla birlikte; resim, heykel, deri, ışıklı kutu gibi biçimlerde kişisel ve toplumsal yaşantının derin polemikleri, iktidar ve dönüşüm, doğa ve tarih konuları hatırlatılıyor. Kısacası bir yaz sergisi deyip geçmemekte fayda var.
“No Story” 31 Ağustos'a kadar Art On İstanbul’da izlenebilir.