İkinci Dünya Savaşı sonrası döneminin en önemli şairlerinden, Paul Celan’ın (1920-1970) meridyen kavramını ele alışı, Tansel’in sanatsal pratiğinde belirleyici bir rol oynuyor. ‘Beni, imkansız bir rotaya giden varlığında teselli eden bir şey buldum. Maddi olmayan, ancak dünyaya ait, kutuplar üzerinden - hatta neşeyle tropikleri geçen - kendine dönen dairesel bir şey buldum… meridyen. ’ Celan’ın tarif ettiği gizemli ve kendine dönen meridyen, birbirini tekrar eden ve birbiriyle buluşan dairesel bir formu çağrıştırıyor. Latin alfabesi harflerinin a’dan – z’ye, sırasıyla birbirinin üzerine gelecek şekilde basılmasıyla oluşan ‘a-z’ (2012) çalışması, yalın ve güçlü görsel diliyle, tam da bu döngüsel yönteme işaret ediyor. Harflerin, sözcüklerin, cümlelerin, paragrafların, metinlerin, birbirini çoğaltarak, bir araya gelerek anlam üretmesi, ‘a-z’ işiyle, kendini sıfırlıyor ve katıksız bir soyutlamaya ulaşıyor. Yan yana gelen harflerin tümüyle her şeyi ifadelendirmek ve aynı zamanda anlamsızlaştırmak mümkün. Tansel, kendi sözleriyle ‘Benim için hayatımdaki her şey, işlerim dahil, baktığım perspektife göre hem dünyanın en anlamlı, en derin şeyi, hem de bir an için, "bu ölümlü dünya, ne önemi var?" gibi nihilistçe, tamamen anlamsız olabilir.’ diyerek, hem hayata, hem de sanata dair olan kabul görmüş ana-akım tutumlara da eleştirellikle yaklaşıyor.
Serra Tansel’i kendi kuşağındaki sanatçılardan ayrı tutan en önemli özellik, yalnızca farklı malzemeleri cesurca denemekten çekinmemesi değil. Sanatçı aynı zamanda işlerinin görünürlüğü üzerine fetişizm yaratan, yüzeysel ve geçici bir auraya değil, çalıştığı ve ilgilendiği kavramları dönüştürme gücü olan sanatsal bir bakışa da sahip. Ezberlenmiş ve kuru bir söylemi olan, kendi varlığından başka hiçbir göndermesi olmayan bir yaklaşımın aksine, Tansel’de açık uçlu, kişisel, oyuncu, ironik ve mimiksel bir pırıltı var. Güncel sanatın en güçlü karakterlerinden biri olan mizahı, var olan mekânla çalışma, karşılaşma yaratma ve soyutlama gibi yöntemlerle işleyerek ve tek vuruşluk anlatılarla etkileyici bir dille kullanılıyor. Gündelik hayatta kullandığımız nesneler, rastlantısal karşılaşmalar ve mevcut duruma verilen yanıtlar ile sanatın cevabı ve belirli bir duruma karşılık verme becerisini vurguluyor. Kaldırımın ortasına dikilmiş, absürd bir heykel, kağıdın ortasına bırakılmış olan buzun çıkaracağı şekil, duvar küfünün oluşturduğu motif, ikincisi ise elçide rastladığı fotoğraflar ya da buruşturulmuş bir kağıt, Tansel için yeni bir çalışmanın başlangıç noktası olabilir.
Malzemesi ne olursa olsun, işlerinde, nesnelere ve durumlara verdiğimiz alışılagelmiş tepki ve anlamlara ters-yüz ederek yeniden bakan, kıvrak zekalı bir ruh hali var.
Buruşturulup fırlatılmış beyaz bir kağıdın hüznü, gündelik objelerin sakladığı, içinde barındırdığı incelikleri, terkedilen objelerin hislerini, dönüştürerek ve form kazandırarak, mütevazi ancak sert dille ortaya koyuyor. ‘Black & White Collages’ (2012) işinde, buruşan kağıdın aldığı gelişigüzel form, o formdaki vazgeçilmişlik ve önemsizlik hali, böylesi mütevazi bir malzemenin, kuvvetli bir görsele dönüşebileceğinin kanıtı. Sanatçının alçakgönüllü ve ucuz materyallerle çalışmasının en büyük motivasyonlarından biri, gündelik hayatla, sanatsal pratiğini birleştirme arzusu, bir diğer deyişle, hayatın kendisinin sanat olma durumu.
Kolay ulaşılabilir malzemelerle, jestsel çalışmalar üreten Tansel, çalıştığı bağlamın konusuna ve işin üretildiği kavramsal zemine göre, uzun süreli bir sanatsal araştırmayla daha karmaşık çalışmalar da üretebiliyor. ‘Chance Symphony’ (2012), sanatçının hazır nesnelerle ya da topladığı deniz kabuğu gibi objelerle ürettiği 50 adet ufak müzik aletini, müze içinde üç farklı platform üzerinde sergileyerek, izleyicinin aktif kullanımına açık bir enstelasyon kuruyor. İlk olarak Tate Britain’da gösterilen, ve yapılan açık çağrı üzerine üretilen bu iş, şaman ritüeli, müzik-hareket ve bedenin bir parçası olarak müzik enstürmanı gibi kavramları işaret ederek, çok katmanlı ve yaşamsal bir çalışma üretiyor. Müzenin kalıcı koleksiyon sergisinin yer aldığı odada geçici süreyle sergilenen yerleştirme, izleyicinin katılımına bağlı olarak spontan konserlere, gürültüye ve belirli bir kontrol altında olmayan ses çıkarma eylemine hem işaret hem de teşvik ediyor. Klasik anlamda, koleksiyondaki eserlerin korunması ve sergilenmesini amaçlayan müze ve kurumsal donuk ruhu, Tansel’in renkli, oyuncu ve davetkâr işiyle canlı bir mekâna dönüşüyor.
http://serratansel.com
Londra ve İstanbul arası yaşayan ve çalışan sanatçı, 19 Nisan’da Berlin, Kreuzberg Pavillion’da gerçekleşecek ‘Left Unsaid’ sergisine katılıyor.