Damien Hirst’ün Fransa’daki ilk müze sergisi de olan, Paris Fondation Cartier pour l'art contemporain’de sanatseverlerle buluşan “Kiraz Çiçekleri (Cherry Blossoms)” başlıklı sergisi üzerine bir yazı.
Formaldehit içinde dondurulmuş dört metrelik bir köpek balığı, yine aynı şekilde dondurulmuş, ikiye kesilmiş ve sergilenirken ikisinin arasından geçmenize izin verilen bir inek, devamında bazılarını Swarovski taşlarla süsleyip bizlere “Memento mori” diye haykırdığı kafatasları, şimdi ise huzur dolu kiraz çiçekleri…
Paris’te Fondation Cartier pour l'art contemporain’de, vakfın Direktörü Hervé Chandès’nin 2019 yılında, o güne kadar 90’larda Perrotin Galerisi’nde gösterilen bir, iki eserinin dışında Fransa’da hiç sergi açmamış Damien Hirst’ten talebi üzerine çalışmalarına başlanan ve merakla beklenen “Kiraz Çiçekleri” sergisi 4 Temmuz’da açıldı.
Pandemi dönemini de içine alacak şekilde üç yıldır yalnızca kiraz çiçekleri ile yaşadığını söyleyen Damien Hirst’ün serisi aslında toplamda 107 tuvalden oluşuyor ama Paris sergisine 30 tuval seçilmiş.
Ünlü Fransız mimar Jean Nouvel’in tasarladığı, minimalist mimari yaklaşımı her noktasında hissedilen Fondation Cartier binasının brüt beton yer döşemesiyle son derece uyumlu, bembeyaz duvarlarına asılmış olan devasa boyutlarıyla bazıları tek, bazıları dört ya da altı tuvale bölünmüş “Kiraz Çiçekleri” oldukça çarpıcı.
Tuvaller, adeta gerçek ağaçlarla yarışacak boyutlarda tasarlanmışlar ve nasıl ki bir ağaca başınızı kaldırabildiğiniz noktaya kadar kaldırıp bakarsınız, bu tuvallere de öyle bakmanız gerekiyor. Üzerlerinde kimi zaman boya katmanları, kimi zaman sadece noktalar, kimi zaman yoğun fırça darbeleri ile bir renk patlaması oluşturan tuvaller, girdiğiniz andan itibaren adeta güneş ışığı etkisi yaratıyorlar…
Gerçekten maruz kaldığınız bu renk patlamasını tarif etmek çok kolay değil. Tuvalleri ilk gördüğünüzde hissettiğiniz, beyaz ve pembenin yarattığı romantik birliktelik. Oysa yaklaştığınızda ve dikkatle bakmaya başladığınızda içlerinde uzaktan fark edemediğiniz, hardal sarısı, koyu yeşiller, patlıcan moru, hatta lapis lazuliyi çağrıştıran derin mavilerin yer aldığını fark ediyorsunuz.
Yakından, uzaktan, hatta tuvallerin neredeyse içine girmeye çalışarak baktığınızda, figüratif resimden soyutlamaya, puantilizmden, izlenimciliğe pek çok akımın izlerini buluyorsunuz. Belki, tüm sanat dünyasını etkileyen bu akımlara bir saygı duruşu niteliğindeler, belki de bu akımların hepsinin bir arada kullanılmasının gerçek nedeni Hirst’ün her işinde kendini hissettiren yoğun ironi…
Hirst, Guardian gazetesinden Chloe Ashby’e verdiği bir röportajında, yıllar evvel tüm sanat piyasasının kanını donduran çalışmalar yaparken annesinin kendisine; “Hayat, yeterince çirkin ve dehşet dolu değil mi zaten? Neden çiçek resimleri yapmıyorsun?” diye sorduğunu ve ancak elli beş yaşından sonra, annesinin sözlerini tekrar hatırladığını ve belki de onu memnun edebildiğini belirtiyor.
Bu yeni serisinde daha önce yaptığı ve uyuşturucu madde isimlerini verdiği benek resimlerinin izlerini de bulmak mümkün. Yıllar evvel, “Benek” serisini bitirdikten sonra -ya da bir kısmını bitirdikten sonra, çünkü, hepsini kendisinin boyamadığını itiraf etmişti- renk ile ilgili hiçbir probleminin kalmadığını ifade etmişti. O zamanlar, adeta görünmeyen, milimetrik matematiksel bir ağ üzerinde boyadığı rengarenk dairesel benek resimlerindeki ağın bir zaman sonra çökerek yok olmasını, karışmasını istediğinin ve “Kiraz Çiçekleri” serisi ile sanki bunu başardığının, bu çöküş ve çökerken renklerin birbirinin içine geçmesinin, onun için şu dönemde çok daha fazla anlam ifade ettiğinin ısrarla altını çiziyor yaptığı tüm söyleşilerde.
Ayrıca, Hirst’ün renkleri kontrol altına almak, tonlarını, gölgelerini, keşfetmek arzusunu ve minimalizme yakınlığını da dikkate aldığımızda kiraz çiçeklerini yeni bir resim serisi ve bu seriyi yeni bir kaos olarak düşünmek de mümkün.
Sanatçının 2018 yılında sergilediği “Veil Paintings (Örtülü Resimler)” sergisinde adeta bir tül duvak arkasından seyrettiğimiz ve muhtemelen meyveleriyle, çiçekleriyle bir bahçedeki ağaçlara baktığımızı hissettiğimiz serinin bir devamı olarak da nitelendirilebilirler.
Özellikle ikiye, dörde, altıya bölünmüş tuvallerde çiçekler kadar, dalları, hatta belki dalların çiçeklenmeden önceki hâllerini de izlemek mümkün. Nesneleri bölmek, hatta aralarından izleyicinin geçmesine izin vermek, Hirst’ün 21. yüzyıl sanatına hediye ettiği bir yaklaşım değil mi zaten?
Sanatçı, “Kiraz Çiçekleri” serisinin sadece çiçek resimleri olmadığını, kiraz çiçeklerinin ve aslında doğanın bu döneminin son derece coşkun, hayat dolu, neşeli, yaşamı teyit eden ama aynı zamanda da aşırı, kaotik ve sarsıcı olduğunu vurguluyor.
Hirst, bazı insanların kiraz çiçeklerinin çılgınca neşesi ve güzellikleri ile yaşamı temsil ettiğini düşünürken, bazı insanların, ömür sürelerinin kısalığı nedeniyle ölümü temsil ettiklerini düşündüğünün altını çiziyor ve “Aslında kiraz çiçekleri geçmişi, bugünü, geleceği, sevdiğimiz ve nefret ettiğimiz her şeyi ifade ediyorlar, ölü köpek balıkları olmayabilirler ama ben bazen onları hala saldırgan ve sarsıcı buluyorum” diye not düşüyor bir röportajında.
Her dönem açtığı sergilerle, sanat dünyasını sarsan, “Sanat Nedir?” sorusunun tekrar gündeme gelmesine neden olan sanatçı için, acaba kendisi huzuru mu arıyor? ya da acaba aşık mı? diye düşünmemek mümkün değil. Bu sorulara Hirst’ün cevabı, “Sanat, bir insan yaşamı gibidir, önce patlamalar ve sarsılmalar, devamında durulma ve huzur.” diye cevap veriyor. Bu söylemleri çelişkili ve çok inandırıcı bulmasak ve “Kiraz Çiçekleri” sergisi pek Hirst stili olmasa da izleyici açısından hiç beklemediği bir şeyle karşılaştığı için yine de şaşırtıcı bir deneyim.
30 tuvalden oluşan “Kiraz Çiçekleri” serisi, hepsi bir arada ilk ve son kez Paris’te sanatseverlere sunuluyor. Çünkü sergi bitiminde hepsi dağılacak ve değişik koleksiyonlara, değişik evlere gidecekler. Fondation Cartier’de sergi ile birlikte gösterilen kısa filmde Damien Hirst ile bir röportaj gerçekleştiren Tim Marlow, serginin tüm ağaçların bir arada açtığı, çiçeklendiği ve görücüye çıktığı bir dönem gibi olduğunu ve sonrasında her birinin aslında görünür olmaktan çıkarak yani bir anlamda solarak evlere hapsolacağı benzetmesini yapıyor.
Pandeminin tüm insanları çok farklı şekilde etkilediğini düşündüğümüz, böylesine sıra dışı bir dönemde Hirst’in anlattıklarına inanarak “Kiraz Çiçekleri”nin gerçekten samimi ve onun “Benek” serisi ve “Örtülü Resimler” serisinin bir devamı olduğunu mu düşüneceksiniz? Yoksa sanat piyasası açılır açılmaz seyirciye devasa büyüklükte bir seri eser sunmasını ve ilk başta eserlerine koyduğu Nitobe Inazo’ya ait Bushido’nun sekiz erdeminden esinlenen Adalet, Cesaret, Merhamet, Nezaket, Dürüstlük, Onur, Sadakat, Kontrol gibi isimlerden sonra sosyal medyadan aldığı tepkilerden dolayı bundan vazgeçmesini ve eserlerin satışında kripto para kabul edeceğini açıklamasını dayanak alarak, tüm serinin yine çok büyük paralar kazanmanın yeni bir yolu olduğunu mu düşüneceksiniz bu tamamen size kalmış.
Eğer karar veremeyenlerdenseniz ve yolunuz Paris’e düşerse sergi, 2 Ocak 2022 tarihine kadar Fondation Cartier’de açık olacak.