18 ARALIK, ÇARŞAMBA, 2024

Derin Yırtıklar, Kopan Tendonlar

İnsan bedenindeki yıpranmalar ile zihnimizdeki dönüşümler arasındaki ilişkiyi ele alan sanatçı Francesco Albano’nun özellikle son iki yılda ürettiği 19 heykelden oluşan kişisel sergisi “Nehir Yatakları” üzerine bir yazı.

Derin Yırtıklar, Kopan Tendonlar

Psikoloji ve kişisel gelişim içeriklerinin yaygınlaşmasıyla, bu konulardaki farkındalığımız derinleşiyor ve travma kelimesini daha sık duyuyoruz. Oysa travma kavramı bugünkü anlamından daha farklı bir kökene sahip. Antik Yunan’da, Hipokrat’ın yazılarında ilk kez karşımıza çıkan bu terim, başlangıçta yalnızca deri yüzeyinin delinmesini yani penetran yaraları kapsıyordu. Orta Çağ tıp metinlerinde daha geniş anlamda fiziksel darbeleri tanımlarken, Freudyen psikolojinin de etkisiyle bambaşka bir boyut kazandı ve zaman içinde ruhsal ve psikolojik yaralanmaları da ifade etmeye başladı. Bugün ise travma yalnızca kişisel bir mesele değil: Savaş, toplumsal yozlaşma, ekonomik kriz gibi konularla ilişkilendirilen, bireyin varlık algısının sarsılmasını anlatan, toplumsal, kültürel ve psikolojik hassasiyetlere parmak basan çatı bir kavrama dönüştü.

Öktem Aykut’taki “Nehir Yatakları (Banks of River)” sergisinde, İtalyan heykeltıraş Francesco Albano, travmanın bedensel ve ruhsal yansımalarını görselleştiren sürreal bir atmosfer sunuyor. Albano, güzel sanatlar eğitimini takiben alternatif bir yaklaşım benimsediği pratiğinde balmumu, polyester, reçine gibi çağdaş malzemeler üzerinden soyut ve grotesk beden temsillerine yer veriyor. Geçtiğimiz iki yılda ürettiği, son dönem işlerini kapsayan sergiye adım atan izleyici, demirlerle birbirine bağlanmış et rengindeki organlarla, iğneli siyah çorapların içine hapsolmuş ayaklarla veya lastiklerle deriye tutturulmuş kemiklerle karşılaşıyor. Bu karşılaşma anına da kendi kırılganlığı, geçiciliği ve ölümlülüğü ile bir hesaplaşma hâli eşlik ediyor.

​Farklı şekillerde bütünlüğünü yitirmiş bedenlerin her biri farklı bir hikâye anlatsa da, her birinin izleyicide yarattığı duygu ortak: Yoğun bir yabancılaşma, rahatsızlık ve tekinsizlik hâli. Farklı taşıyıcılara bağlı hâlde duran et, deri ve kas yığınları, üzerlerine yerleştirilmiş saç ve kıllar, insan olma hâline dair karmaşıklığın somut bir yansıması olarak karşımızda duruyor. Burada Fransız psikanalist Julia Kristeva’nın “abje (abject)” kavramı akla geliyor - reddedilen, iğrenç ama bir o kadar da çekici olan bedensel unsurları tanımlıyor bu kavram. Abje, ölüm ve varlıkla ilgili korkuların dışavurumunu temsil ediyor; Albano’nun eserlerinde beden, tıpkı bir yapbozun parçaları gibi etrafa dağılıyor, son günlerin çok konuşulan filmi Cevher (Substance) gibi tüylerimizi diken diken eden ama izlemekten geri duramadığımız bir “body horror” filmindeki gibi deformasyon-yeniden birleşme döngüsüne giriyor.

Son dönem çalışmalarında futbol dünyasına odaklanan sanatçı, sporcuların en savunmasız organları olan kol, bacak ve ayaklarını merkeze alıyor. Metal parçalara tutturulmuş, siyah kumaşla sarılmış organlar, belirsiz bir durumu da yansıtıyor: Bir sporcunun kariyerinin devam edip etmeyeceğine dair soruları. Bir saniyede kopabilen lifler, kariyerin ve bedensel bütünlüğün aniden paramparça oluşunu da simgeliyor. Galatasaray’ın yıldız oyuncusu Mauro Icardi’nin çapraz bağlarının yakın zamanda kopması gibi; eserler, tam da bu kırılma anının zamanda donmuş birer karesi gibi işliyor. Yaralanmalar sadece fiziksel bir kopuş değil, aynı zamanda sporcunun kimliğini, performansını ve geleceğini tehdit eden psikolojik bir travma da yaratıyor. Sporcu olsak da olmasak da, bu gibi durumlar anında müdahale, belki ameliyat ve kapsamlı bir tedavi gerektiriyor. Sonrasında yaranın boyutuna göre zorunlu bir mola verip, şanslıysak eski hayatımıza geri dönüyoruz. Bu süreç zihnimizde normalleşse de bedensel kırılganlığın çarpıcı bir metaforu niteliğinde.

Albano, bedensel kopuşun yalnızca fiziksel boyutunu değil, ona eşlik eden ya da onu önceleyen ruhsal süreçleri de görünür kılıyor. Galeri ışıkları bir anda beyaz hastane ışıklarını andırıyor; ardarda sıralanmış yaralı bedenler acının dinmesini ve iyileşmeyi beklermiş gibi görünüyorlar. Koltuk ve vintage sehpa gibi mobilya detayları ise fiziksel esaretin getirdiği hareketsizliği ve çaresizliği çağrıştırıyor. Sergide yer alan bir eserde, üç çubuktan oluşan “bacaklara” tutturulmuş bir bedenin üst kısmında siyah bir karga yer alıyor. Bu karga, çürümekte olan leşi sabırsızlıkla bekleyen dışsal baskının simgesi olabilir ya da bedeni “yiyen” ve ele geçiren bir zihnin metaforik temsili olarak da okunabilir.

Formun yitirilmesi, fiziksel olmanın ötesinde, sembolik bir kopuş anlatısını da içeriyor. Sergi metninde futbolun toplumsal gücü ve değişim potansiyeline yapılan vurgu, çürümekte olan bir toplumda sporun da bu çürümeden nasibini aldığını düşündürüyor. Sergi mekânının sonuna yerleştirilen, amorf formlu ve gri renkli langırt masası ise serginin temasını özetleyen bir eser olarak karşımıza çıkıyor. İçinde beyaz topların neredeyse doldurduğu kemik şeklinde bir oyuk ve üzerindeki telde asılı duran tekil futbolcu figürü, işlevini kaybetmiş, atıl kalmış bir düzeni çağrıştırıyor. İki oyuncunun 6 ile 8 figürü oynatması gereken sistemde, tek bir figür, boşluğun üzerinde salınıyor.

​Francesco Albano’nun “Nehir Yatakları” sergisi, travma kavramının çok katmanlı doğasını, bedenin kırılganlığını ve toplumsal çözülme süreçlerini özgün bir sanatsal dille aktarıyor. Grotesk formlar, parçalanmış organlar ve sembolik imgeler aracılığıyla, izleyiciyi deri yüzeyindeki ve daha derindeki yaralara, bu kez kafasını öbür yana çevirmeden bakmaya davet ediyor.

Francesco Albano’nun “Nehir Yatakları” adlı sergisini 28 Aralık 2024 tarihine kadar Öktem Aykut’ta ziyaret edebilirsiniz.

0
402
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage