Sanatçı Lal Batman ile Anna Laudel’de sanatseverlerle buluşan “Exposé” başlıklı kişisel sergisi, işlerini üretim süreci ve yakın dönem çalışmaları üzerine konuştuk.
Sanatçı Lal Batman’ın dijital ve plastik sanat pratiklerini bir arada kullanarak ürettiği eserlerinden oluşan “Exposé” isimli kişisel sergisi Doç. Dr. Ebru Yetişkin'in küratörlüğünde 10 Nisan 2022’ye Anna Laudel’de izleyiciyle buluşuyor.
“Exposé” başlıklı kişisel serginizde dijital ve plastik sanat pratiklerini birleştiriyorsunuz. Dijital ve plastik sanatı siz nasıl bir düşünce etrafında bir araya getirdiniz? Bu birleşim pratiğinize nasıl yansıdı?
Dijital bir alt yapıda oluşturduğum desenlerimi, arşivsel kurgularımdan tekrar canlandırdığım ânları manipüle ederek özel baskı teknikleriyle ortaya çıkarıyor ve daha sonrasında plastik elemanlarla harmanlıyorum. Bu pratiği dönemsel olarak ortaya koyduğum kurgular ve konseptler paralelinde geliştiriyorum ve dönüştürüyorum. Yaşadığımız çağı da mercek altına aldığımızda bu durumu yoğun bir şekilde deneyimliyoruz. Dolayısıyla pratiğimde de bu dengeyi yer yer kurmak beni besliyor.
“Exposé”de yağlı boyadan dijital illüstrasyona, hologramdan NFT ve video art’a kadar birçok farklı türde ürettiğiniz işleri bir araya getiriyorsunuz. Bu kadar geniş bir portfolyoda çalışmak ve eser üretmek sizi ve sanat anlayışınızı nasıl besliyor, etkiliyor?
Çok yönlü olmak, disiplinler arası bir dil kurmak derdimi, konsepti ortaya kurarken bana daha güçlü bir anlatım sağlıyor. Bu dili kullanırken ben de zaman içinde dönüşüyor ve devamlı değişiyorum. Bu şekilde işlerimi maskesiz, olduğu gibi bir kalıba sokmadan yansıtma imkânı elde ettiğime inanıyorum.
“Exposé”de mevcut dünyamızda var olan sosyokültürel değişimin dijital platformlara nasıl etki ettiğini mercek altına alıyorsunuz. Sosyokültürel değişim sizin işlerinize nasıl yansıdı?
İzlenme ve izlenilme hâlini gün geçtikçe hayatlarımızda doğal bir rutin hâlinde yaşamaya başladık. Bu durum bizlerin üzerinde hem psikolojik anlamda hem de fiziki anlamda büyük değişiklikler yaratmaya başladı. Ben de üretimlerimde bu değişikliklerin ve getirdiklerinin üzerinde duruyor ve irdeliyorum.
Dijital medya ve platformlar özellikle son 10 yılda gündelik hayatın önemli bir parçası oldu. Siz de serginizde bu konunun izini sürüyor, dijitalleşen “yeni” dünya üzerinden “yeni” bir arayışa girişiyorsunuz. Peki gerek serginin arka planında gerekse işlerin üretim sürecinde, dijital medyaya/dünyaya dair ne tür bir araştırma yürüttünüz; işlerin düşünsel arka planında ne tür bir arayış söz konusuydu?
Bugün sosyal platformların hayatımızdaki etkilerini konuştuğumuz, birebir etkilerini derinden hissettiğimiz bu durum beraberinde, büyük değişikliklere sürüklendiğimiz bir süreçten geçiyoruz. Serginin de küratörü olan Ebru Yetişkin ile bu durumu tartışıyorduk. Ben ise bu diyaloglar sonucu ortaya çıkan düşünceleri, meraklarımızı üretimime döktüm. “Exposé” sergisinde yer alan çalışmalarımı sergiye özel olarak bu araştırmalar ve tartışmalar sonucunda ürettim.
Galerinin merkezinde bizleri karşılayan dört odalı bir yapı bulunuyor. Bu yapının dört ayrı odasında dört farklı eser bulunuyor. İzleyiciler bu odayı gerek kapı merceklerinden “dikizleyerek” gerek odanın içerisine girerek izleyebiliyorlar. Ve her bir odanın eserler sayesinde farklı bir hikâyesi bulunuyor. İzleyiciler bilinmeyene karşı duydukları merakla araladıkları, dikizledikleri kapıların ardında farklı hikâyelerle yüzleşiyorlar. Dijital platformların hayatlarımızdaki etkisi aynı bir gecekondu misali hayatlarımızın merkezine girdiğini düşünüyorum. Bu yerleştirme ise bu durumu yansıtmakta.
Serginin küratörlüğünü dijital kültür alanında uzmanlaşan bir sosyolog olan Ebru Yetişkin üstleniyor. Bu anlamda birlikte geçirdiğiniz zaman, düşünce alışverişi ve tüm bunların işlere, sergiye etkisi oldukça kıymetli ve üzerine söz edilesidir diye düşünüyorum. Ebru Yetişkin ile diyaloglarınız ve serginin arka planında yürüttüğünüz çalışmalar üzerine ne söylersiniz?
Ebru Yetişkin ile İstanbul ve Sırbistan arasında yaklaşık bir yıldır araştırma sürecindeyiz. Mayıs ayında Belgrad’da gerçekleşecek kişisel sergim için birlikte çalışmalar sürdürüyoruz. “Exposé” sergisi ise Belgrad’da gerçekleşecek kişisel sergimden hemen önce ortaya çıkan bir proje oldu. Aslında iki sergi de birbiriyle ilişki hâlinde ve birbirini besliyor. Bu süreç ise bizi dinamik tutuyor; birlikte devamlı tartışıyor, araştırıyoruz. Ebru hocamın dijital kültür alanında uzmanlaşan bir sosyolog olması beni ve üretimlerimi çok besliyor. Birlikte böyle bir yolculukta olmaktan büyük keyif duyuyorum.
Jean-Luc Marion, Görünürün Kesişimi’nde “Yayınlanan tüm görüntüler, kendi dikizcisi tarafından görülmek için, tam olarak onun görme arzusunu, sınırlarını ve taleplerini tatmin etmek zorundadır. Öyleyse, her görüntü bir arzunun ölçüsünü imge/görüntü hâlinde yeniden üretmek zorundadır, yani her görüntü dikizcisinin idolü olmak zorundadır,” der. Dikizcilik, teşhir ve ifşa, sizin de bu sergi özelinde üzerine düşündüğünüz konu başlıklarından birisi. Peki bu mesele, hangi açıdan sizin ilginizi çekti? Sizin “görüntüleriniz, dikizcilerin idolü” müdür?
Sosyal medya platformlarında hepimiz kendi avatarlarımızı oluşturmaktayız. Kendimizi olduğumuz gibi yansıtmak ya da yansıtmamak bizlerin elinde. Hem kendi dikizleyenimizi tatmin etmek istiyor hem de beğenilmekten, takip edilmekten, izlenmekten içten içe tatmin oluyoruz. Bu duygunun sürdürülebilir olması için bizler avatarlarımızı kendi kitlemize, bu arzu ve talep ilişkisi doğrultusunda yapılandırıyor ve şekillendiriyoruz. Tüm bu hâli, içten içe duyduğumuz ya da arzuladığımız beğenilme, izleme, izlenmeme hâlini çekici buluyorum. Doğrudan bizlerin tatmin mekanizmalarımızı görmemizi sağlayan bir ayna gibi geliyor.
“Exposé” ile ilk kez bir NFT canlı olarak sanatseverlerle buluştu. Bu anlamda bir ilki gerçekleştirdiniz. NFT üretiminiz ve bunu tüm sanatseverlerin görebileceği bir alanda sergileme düşüncesi üzerine ne söylersiniz?
Birçok sanatçı, tasarımcı gibi ben de bu alanı keşfetmek istiyordum. Plastik üretimlere ağırlık veren bir sanatçı olarak NFT çalışmamı üç boyutlu bir form olarak tasarlayıp izleyiciye de bu yapıyı bir form olarak deneyimletmek istedim. Foundation üzerinden paylaştığım NFT çalışmalarımı Anna Laudel Galeri’deki sergimde hologram cihazı üzerinden yansıtarak izleyicinin bu yapıyı daha farklı izlemelerini, deneyimlemesini istedim.
Son bir soru olarak, sergi alanında belirli noktalara yerleştirdiğiniz toprak/toprak kümeleri, bence tüm olaya, tüm sergiye bambaşka bir alan açan özel bir iş/düşünce. Bunca teknolojik göndermelerin, işlerin, işlerin içerisine yerleştirdiğiniz toprak/toprak kümeleri bize ne anlatır?
Bu yerleştirmelerin ismi Hide and Seek (Saklambaç). Yerleştirmeler galerinin görülemeyen alanlarını görmemizi sağlıyor. Sergiyi izlerken aynalar sayesinde diğer ziyaretçileri izleyebilmeyi, görülemeyen alanları görmemizi sağlıyor. Topraklar ise tüm bu teknolojik çağı, dönüşümü ve beraberinde içinde bulunduğumuz inişli çıkışlı duygu durumlarını yaşadığımız coğrafyada, anda yaşadığımızı temsil ediyor.