Pg Art Gallery yeni sezonun açılışını Basako, Kerem Ozan Bayraktar, Melis Buyruk, Yonca Karakaş ve Ayşe Gül Süter’den oluşan “Anomali” sergisiyle yaptı. “Anomali”nin sözlük tanımı kuralsızlık, alışılmış, mutat tipten ayrılan şeyin karakteri; olağan bir durumdan, kuraldan sapma hâli. İlkeden, kurallaşmış ve alışılmış olandan, genellikten ayrılma şeklinde. (1) Durkheimcı bir tanımla, toplumda düzensizlikten kaynaklanarak kargaşaya yol açacak normsuzluk, kuralsızlık vaziyeti. Sergi bağlamında “anomali” terimi ise, artık neredeyse daima bir konsept ile gerçekleştirilen kalabalık sergilerde olduğu gibi, çalışmalar ekseninde üretirken değil tüketirken ortak payda halinde. Elbette bu “tüketim”i izleyicinin anlam üretim süreci olarak okumak çok daha doğru.
Sergideki sanatçılardan Ayşe Gül Süter’in son çalışmaları ayna üzerine. Eski çerçeveli aynalarla üç boyutlu görünümler yakalama niyetinden, sergide yer alan dijital çizime varmış. Video animasyon eğitimi alan Süter, teknolojiyi minimum kullanarak izleyiciyi işin karşısında aktive etmeye çalışıyor. Buradaki çalışmasında yansıtma işlevine sahip aynayı ortadan kaldırmış; cam malzemeyi işleyerek dijital bir resim, hatta tabiri caizse çağın resmini yapmış. Uydudan çekilmiş izlenimi veren gökyüzü görüntüsünde daha önce de kullandığı bulutları işlemiş, deniz dalgalarına benzer efektlere sahip kılmış. Uçuk tonlarda ışık etkisi, nostaljik çerçevenin içinde resmi ortaya çıkaran bir ekleme. Çağın gerçeğinin ekran teknolojisinde yer alan imgelerle yakalanabilir olduğu fikri belleklerde yerini sağlamlaştırırken, bu teknolojiye sahip olmayan hareketli imgeyi amaç edinmek sanatın zor yolunu tercih etmek anlamına geliyor ve Süter de bunu yapmış.
Yonca Karakaş Pg Art’ın ilk kez sergilediği, fotoğraf ve video üzerine eğitim almış bir sanatçı. Karakaş, duvarın düz yüzeyinde üçüncü boyutun alanını açıyor görünen “Kingdom of Heaven” adlı fotoğraf çalışması için İncil’de İsa Peygamberin öğrencilerine söylediği, “çocuklar gibi bakmadıkça cennetin krallığına giremeyeceksiniz” (2) sözünden yola çıkmış. Sanatçı “çocuk gözüyle” bakmayı hatırlatarak kendisi de bunu yapmaya çalışmış. Çalışmalarının parlak, berrak, oyunsu ama bir yandan da korkan, ürken, tekinsiz hali bundan kaynaklı. Amaçladığı Kuzey Avrupa estetiğini andıran steril atmosferi, kullandığı figürlerin giysilerini tasarlamaya varana kadar kendisi özenle gerçekleştirmiş. Bu başarısı, apaçık görünür kıldığı sahneye yüklediği çok sayıda ikonografik imge ile paradoks oluşturuyor ve böylece çalışmaları izleyici algısında karşı konulmaz hale geliyor. Hıristiyanlıktaki teslis yani kutsal üçlü inancına göndermeden, “vesica piscis” şeklindeki cenneti imleyen pencereye kadar var olan biçimlere anlam yüklemiş. Figürlerin boyunlarında asılı “donut”lar ise tüketime odaklı bir dünya insanının atribüleri olmalı.
Kerem Ozan Bayraktar’ın daha önce maketlerle, oyuncaklarla ya da boş odalarla gerçekleştirdiği kurgulardan altı sahnelik bir çalışması sergide yer alıyor. Öte yandan her bir parça bağımsız olarak da düşünülebilir; sunumda bununla ilgili bir ipucu yok. Daha önceki çalışmalarında da adeta bir oyun alanı, simülasyon kuran, kendi dünyasının tanrısı olan sanatçı, Anomali sergisindeki çalışmasında benzer bir dünyadan anlık sahneler sunuyor. Bir havuz, bir restoran, metro istasyonu şeklinde spesifik zaman-mekân imleri içermeyen, yalın ancak her biri kendi hikâyesini yazdırmaya muktedir teatral sahneler. Boşluk-yokluk da kurgulanmış ve sanatçının yaptığı aslında hisleri kurgulamak gibi duruyor. Bayraktar da farklı medyumlardan, sanki birbirlerinden asla kopamazlar iddiasıyla olağan bir süreçle faydalanmış.
Melis Buyruk, muzır kuzular, küresel ısınmaya dikkat çeken ayılar gibi hayvanlarla çalışıyor. Varlık problemlerini ele alan sanatçı dünyanın insana ait olduğu acımasız yanılgısını hayvanlarla çalışarak yalanlıyor. Porselen-seramik malzemenin kırılgan yapısından faydalanıyor ve renk çeşitliliğini de çekinmeksizin kullanıyor. Sevimsiz betondan gerçekleştirilen ve üzeri aynayla kaplı kaide, kısır döngü imasına sahip çember ve içinde kuzular… Seramik çok zor bir malzeme, çünkü çağdaş sanat için fazla anlatımcı ya da dekoratif olma tehlikesi hep mevcut ve belli ki Buyruk bunun da mücadelesini veriyor.
Sergide Basako, yirmi beş adet deseniyle yer alıyor. Bu desenler, sanatçının içinde bulunduğu hâletiruhiyenin hayata dair her türlü gerilimini ifade etmek için ele geçen ilk malzemeyle ve yapılmak zorunda olunduğu için yapılmış; her hallerinden okunan bu. “Kâğıt ve kalem” basitliği, fikirden ziyade duygu olarak gelen imgenin biricik aracı olmuş. Eksik, tamamlanamamış, huzursuz, uykusuz, düşünceli hatta dalgın ruh durumları, izleyicisiyle samimiyet kuruyor.
Dijital medyumların öneminin günbegün arttığı bir dünyanın sanatı için nesneyi kaybetmemeye çalışmak, belki 20. yüzyılda sanatı nesnesizleştirmeye çalışan avangard sanat üreticilerinin çabalarının tam tersi gibi görünüyor olsa da aslında değil. “Yaşadığı zamanın paradigmasını yaratan” olarak tanımlamak gereken günümüz sanatçısı nesneyle de teknolojiyle de çok daha barışık. Anomali sergisindeki sanatçılar için de aynı şey iddia edilebilir. Hatta sanatçıların, dijital sanat çağında medyumların demokrasisini amaçladığı bile söylenebilir. Böylece ortaya yüksek sesle söz söyleme niyetinden ziyade, üretim sürecine dâhil olabilecek araçların imkânlarını araştırıp zorlayarak kendi seslerini yaratma, sergi bültenindeki tabirle “kişisel anlatı ve figürasyonun dış gerçekliği algılama ve yorumlama” öyküsü çıkmış. Sergi, Pg Art Gallery’nin derli toplu kare formlu mekânı içinde, açık ve berrak zihinsel durumlara hitap ediyor.