Sarkis’in Les 2 Bacs (İki Su Tankı, 1968) isimli işi, sanatçının 1968 Mayısında Paris'te çektiği iki fotoğrafın negatifinden yola çıkıyor. Karanlık oda ekipmanlarını andıran plastik gri leğenlerde su içinde duran negatifler, üzeri örtülü şekilde uyuyor gibiler ilk bakışta. İşe yaklaştığımızda negatiflerdeki imgelerle hemen karşılaşmıyoruz. Burada bir tür bekleyiş var. Negatifleri teker teker sudan çıkarıp izleyiciye gösteren sergi asistanı yapıta sergi alanında eşlik ediyor. Ancak bu asistan salt bir eşlikçiden ibaret değil; daha ziyade izleyicinin ‘görme’ tecrübesinin aracılığını yapıyor. Bu kişinin yardımıyla görselleri seçebiliyoruz: Sarkis kamerasını sokakta toplanmış bir grup polise ve sivil vatandaşa çevirmiş. Bu topluluklar haber niteliği taşıyacak bir eylem içinde değiller; görsellerin kendileri gibi temkinli bir bekleyişteler.
Belleğe gönderme yapan ancak geniş bir zamansallıkta var olan bir çalışma var önümüzde. İki Su Tankı, fotoğrafların tarihi bir bağlamla ilişkilenme sürecini yavaşlatarak görsellerin anlamlarının kapanmasına direniyor; bu yavaşlamanın yarattığı gerilim sayesinde sanatın tarihsel olaylara tanık veya yanıt olma iddiasını sorguluyor. İzleyicinin görsellerle karşılaşma ve hâlleşme şekli, kendini gösterip kaybolan imgeler, tanıdık işaretler ve görüntüler arayan hatıralar gibi hafızanın akışını, tutarsızlığını, aksak ritmini çağrıştırıyor. Belki de bir acıyı saklıyor. Peki bu acı sadece geçmişe mi ait? Sarkis’in imge üretimi, belli bir ânı belgelemeyi hedefleyen siyasi bir edimin ötesinde, kişisel ve toplumsal travmaları güncele taşıyan, çeviren, yansıtan bir araca dönüşmüş. İki Su Tankı bu hâliyle tarihsel ânları kişiselleştiren, kendi hikâyesini yaratan, aynı zamanda da izleyicinin katılımıyla yeni tanıklıklar talep eden bir nitelik taşıyor.
Sanatçı, negatiflerin yer aldığı suyla dolu leğenlerin hemen üzerine dikdörtgen şeklinde beyaz neonlar iliştirmiş. Bu neon çerçeveler sadece negatiflerin ‘görünmesine’ yardımcı olmuyor, aynı zamanda su ve elektrik arasındaki bariz gerilimi işin deneyiminin merkezine yerleştiriyor. Her an etkileşime geçebilecek, bozulabilecek, çevresine zarar verebilecek bir bir aradalık bu. Bahsettiğim ikilik negatif halindeki görsellerdeki ‘direnç’, ‘direniş’, ‘bekleyiş’, ‘cereyan’ kavramlarını güçlendirirken izleyici ile iş arasına da fiziksel bir mesafe koyuyor. Sarkis, görselleri okumamızı dolaylı ve acelesiz bir eyleme dönüştürmek istiyor gibi. Tam da bu yüzden, toplumsal belleğin parçası olan olaylara, durumlara, tavırlara dair görselleri yeniden yaratmıyor. Yakın tarihteki düğümlenmeler ve kırılmaların sanat aracılığıyla birlikte yaşanarak ve düşünmeye devam ederek çözülmeye başlayabileceği önermesini yapıyor.