Sanatçı İlayda Kal ile OPPO Global ve Royal College of Art’ın düzenlediği “Yeni Olağandışı İçin Tasarım” adlı yarışmada seçilen üç projeden biri olan, okul arkadaşları Arnau Donate Duch ve Marco Da Re ile 2020 yılında çekilen 1.43 trilyon fotoğraftan ilhamla tasarladıkları küresel ısınmanın doğadaki etkilerini gözlemlemeye yardımcı olan “C-Earth” projesini konuştuk.
Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım mı? Kendinizden, neler yaptığınızdan bahseder misiniz?
Nasıl ve neden sorularını sorarak insanları etkileyen detayları, alanları ve etkileşimleri düşünen, meraklı ve çok yönlü bir tasarımcıyım, diyebilirim. İstanbul'da doğdum, liseyi Avusturya Lisesi’nde tamamladıktan sonra üniversite için Los Angeles’a taşındım ve University of Southern California (USC)’da ana dal mimarlık ve yan dal girişimcilik okudum. Bu süreçte hem İstanbul hem Los Angeles’ta mimarlık, iç mimarlık, moda, mobilya ve sergi tasarımı gibi farklı tasarım şirketlerinde çalışma fırsatım oldu. Zamanla asıl ilgim mimarlıktan tasarım ve inovasyonun birleştiği noktaya yöneldi ve bu noktada insanların hayatlarını ve davranışlarını nasıl daha iyi yönde etkileyebileceğimi fark ettim. Şu anda bu konuları daha iyi öğrenmek ve incelemek için Londra’da yüksek lisansımı yapıyorum.
Londra'da eğitim ve sanat hayatınız nasıl gidiyor?
Londra’da Royal College of Art ve Imperial College London tarafından düzenlenen Global Innovation Design bölümünde yüksek lisans yapıyorum. Tasarım ve yenilik odaklı bu yüksek lisansın küresel tarafı da iki dönem farklı yerlerde okuma fırsatından geliyor, bir dönem Tokyo, bir dönem New York. Londra benim gibi farklı kültürlerden ve her gün gelişen teknoloji ile geleceğe odaklı çalışan tasarımcılar için mükemmel bir şehir. Yüksek lisansım koronavirüs nedeniyle belirsiz bir döneme denk geldi ama ben, en çok farklılık yaratabileceğim yer ve zamanda gibi hissediyorum çünkü en çok da böyle zamanlarda yeniliğe ihtiyacımız var. Geçen dönemi Tokyo’da gerçekleştirmem gerekirken koronavirüs sebebiyle planlarımızı değiştirip farklı bir ülkeyi tanımak ve projeler yapmak için okuldan 12 arkadaşım ile Tayland'a gittik. Uzaktan eğitime devam ederken bir yandan da Bangkok’taki National Science Museum’la projeler gerçekleştirdik. Şimdi ise New York’tayım ve bu dönemi Pratt Institute’te endüstriyel tasarım fakültesinde sürdürülebilirlik üzerine dersler alarak geçiriyorum.
Bu noktada dikkat çekici bir projenin parçası da oldunuz. "C-Earth"ü bize anlatabilir misiniz?
Her şey OPPO ve Royal College of Art’ın düzenlediği “Yeni Olağandışı için Tasarım” (Design for the New Extraordinary) adlı yarışma ile başladı. Okul arkadaşlarım Arnau Donate Duch ve Marco Da Re ile katıldığımız yarışma için ilk düşüncemiz başkalaştırdığımız ve kendimizden ayrı gördüğümüz doğayı düşünmekle başladı. Elimizden düşmeyen telefonları OPPO markası üzerinden incelemeye başladık ve sadece geçen sene telefonlarla 1.43 trilyon fotoğraf çekildiğini fark ettik. Bunun üzerine “C-Earth”ü tasarladık. “C-Earth”, telefonla çekilen fotoğrafları geleneksel bilimin (mesela uydu resimlerinin) eksik kaldığı mikro verileri toplamak için kullanarak bilim insanları ve politikacılara küresel ısınmanın doğada etkilerini gözlemlemeleri için yardımcı olan bir mekanizma sunuyor. Bununla birlikte kullanıcılarda da farkındalık ve sorumluluk algısı yaratmayı amaçlıyor. “C-Earth” ile aynı yerde farklı zamanlarda çekilmiş fotoğraflarla doğadaki değişimin etkileri daha da açıkça görülebiliyor. Telefonların sisteminde bulunmasını öngördüğümüz “C-Earth”, insanların az ya da hiç efor sarf etmeden bilime yardımcı olmasını sağlıyor. Biz tasarımcılar olarak, “C-Earth” ile iklim krizine ilgi çekmek, verilen önemi arttırmak ve bu konudaki kararların bir an önce daha doğru ve bilinçli bir şekilde verilmesine fayda sağlamak istiyoruz. Eylül ayında “C-Earth”ü Londra Tasarım Festivali sırasında ilk defa lanse ettik. Şimdi daha farklı platformlarda yer almak için hem araştırmalarımıza devam ediyoruz hem de bilim insanlarına ve profesörlere danışarak projeyi daha da kapsamlı hâle getirmeye çalışıyoruz.
İklim değişikliği konusuna kişisel olarak bakışınızı paylaşır mısınız bizimle?
Senelerce iklim değişikliği öyle bir şekilde anlatıldı ki insanlık, küresel ısınmanın etkilerinin sadece kutup ayıları ve eriyen buzullar üzerinde olduğuna inandırıldı. Şimdi ise olağan dışı yangınlar, seller ve beklenmedik türlü hava olayları ile herkes biraz daha farkına vardı, aydınlandı ve konunun kendilerini de ne kadar yakından etkileyebileceğini fark etti. Ancak davranış ve düşünce kapsamında, insanlar hâlâ aynı şekilde sorumsuz ve anlayışsız davranabiliyorlar. Örneğin “ne dünyayı kurtarabilirim ne de yaptığım yanlış bir davranış çevrede fazladan bir zarar yaratır” gibi söylemlerle sıkça karşılaşıyoruz. İnsanlar beklenenin aksine, hayatlarına oldukları gibi devam ediyorlar. Ben bir tasarımcı olarak elimden geldiğince bu konuda hem farkındalık hem de iyi yönde davranış değişikliği yaratmayı kendime amaç edindim.
Bundan sonrası için ne gibi hedefleriniz var?
İnsan ve doğa ilişkisini daha yakından incelemek istiyorum ve farklı organizasyonlarda tasarım üzerine verilerle pekiştirilmiş stratejiler üreterek hem doğa hem insanlar için pozitif yönde etki yaratan projeler üstünde çalışmayı hedefliyorum.