Farklı tarzlarda üreten 11 fotoğraf sanatçısının İstanbul’dan çarpıcı kesitler sunduğu, Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler’in küratörlüğünde sanatseverlerle buluşan “Zamane İstanbulları” başlıklı fotoğraf sergisi üzerine bir yazı.
Pera Müzesi’nde izleyiciyle buluşan “Zamane İstanbulları” oldukça gerçek, oldukça içeriden bir İstanbul manzarasını içinde barındırıyor. Birçok açıdan oldukça bireysel hikâyeler barındıran sergi İstanbul’un en gerçek ve makyajsız hâlini ortaya koyuyor. Bu hikâyeleri anlatırken bireyi hak odaklı mücadelenin odağı ve öznesi olarak öne çıkarmaktan çekinmiyor. “Zamane İstanbulları” yüzleşmenin ta kendisi. Yüzyıllardır ilgi odağı olmuş, farklı isimlerle anılmış bu şehrin gerçeği ile yapılmış bir yüzleşme.
İstanbul hem kültürel hem de ekonomik olarak oldukça dikkat çekici bir şehir. Zaten bu sebeple Türkiye sanat ortamı şehri konu alan bienaller ve sergilere oldukça aşina. Bakıldığı zaman İstanbul odaklı bir sergi ilk anda o kadar da ilgi çekici görünmeyebilir. Ancak “Zamane İstanbulları” alışık olunan İstanbul sergilerinden ayrılmayı başarıyor. Sergi İstanbul’un çok katmanlı kültürel yapısının derinlerine iniyor. Derinlere inmek en az görüneni göstermek, istisnaları kaideymiş gibi sunmak demek değil. Aksine alışılagelmiş İstanbul anlatılarında göz ardı edilen gerçeklere ışık tutuyor. Bu noktada izleyiciyle buluşan seçki çok ince bir çizgi üzerinde başarıyla yürüyor. Serginin ele aldığı anlatılar gerçekleri daha etkileyici olması için daha büyük, dramatize edilmiş hâle getirmiyor. Eserler İstanbul’u kendisine konu edinirken şehrin kendisi kadar bu şehri var eden insanların yaşamlarını da ön plana çıkartıyor. Küratörlerin bu tercihi sergiyi gezerken eserlere bakmaktan daha ötesine geçmeye imkân tanıyor. Silva Bingaz, Osman Bozkurt, Ci Demi, Kıvılcım S. Güngörün, Ekin Özbiçer, Emin Özmen, Ahmet Sel, Ali Taptık, Kerem Uzel, Erdem Varol ve Cansu Yıldıran’ın eserleri anlattıkları hikâyeler ve sundukları görsellerden ibaret değil. İstanbul’da yaşayan bir ziyaretçi büyük ihtimalle kendi deneyimlerine, İstanbul’daki yaşantısına ve anılarına bir şekilde geri dönüyor. Zira eserlerdeki hikâyeler şehrin tam içinden geliyor. Onur Yürüyüşü’ndeki bir an ya da trafikteyken göze batan yol kenarındaki panolar hızla hatıralardan çıkıyor. Bu noktada artık sergiyi gezmek sadece eserlere bakıp onları anlamak anlamına gelmiyor. Kendi hafızamıza, yaşadığımız şehirle kurduğumuz ilişkiye dönük bir sorgulama tetikleniyor. Belki de kendi hafızamıza kazınan İstanbul’a has bazı anlar ile sanatçıların bize sundukları anların birleşmesine izin vermek, bu sergi için yapılabilecek en iyi şeydir.
İstanbul’a has anları anımsamak bir yana, “Zamane İstanbulları” sadece bir hafıza sergisi değil. İstiklal ve Beyoğlu’nun yaşadığı değişim bir süredir çokça tartışılıyor ancak değişim sadece buralarla sınırlı değil, yaklaşık 20 milyon kişinin yaşadığı bu şehir değişiyor. “Zamane İstanbulları” bu değişimle bir yüzleşme aynı zamanda. İstiklal’in şehrin kültür yaşantısının merkezinde olduğu geçmişi özleyenlere sunuluyor bu yüzleşme. Vurgulamak gerekir ki sergi kaybedilmiş bir mücadelenin yarattığı geri döndürülemez sonuçları izleyicinin yüzüne vurmuyor. Aksine ortada kaybedilmiş bir mücadele olmadığını gösterircesine İstanbul’daki umut dolu kitlesel eylemlerden görüntüler barındırıyor. Serginin bu açıdan 17. İstanbul Bienali’nde yine Pera Müzesi’nde Türkiye kadın hareketini anlatan bölüm ile kesişim noktalarını görmek zor değil. Kesişim noktalarının gücü ise “Zamane İstanbulları”nın bu kitlesel eylemlerin yanında ortaya koyduğu günlük yaşamdan, bir arkadaş buluşması ya da bir partiden çekilen fotoğraflardan geliyor. Çünkü bu fotoğrafların hiçbiri eylem fotoğraflarındaki direnişi yansıtmıyor, ama hepsi o fotoğraflarla bir şekilde temas hâlinde. Bu serginin bu noktada bienalde selamlarını sunmaktan öteye gidemeyen ufak bölümden çok daha etkileyici olmasının sebebinin eserler arasındaki bu bağ olduğu söylenebilir. Serginin küratörleri Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler de farklı sanatçıların eserlerinde edindikleri konular arasındaki organik bağları ustaca keşfettikleri için bir övgüyü hak ediyorlar.
Bu sergide çoğulculuk, serginin isminden ibaret değil. Farklı sözlere ve gerçeklere kapı aralarken “Zamane İstanbulları” akademisyen, yazar ve araştırmacıların kaleme aldığı metinler ile fotoğrafları bir arada sunuyor. Ortaya çıkan sonuç ise sanatın beyaz duvarlar arasına, akademinin ise sınıf ve kütüphanelere sıkışmadan beraber çalışabileceğini bizlere gösteriyor. Katalogda daha kapsamlı okunabilecek metinler sergi mekânında yorucu ve yoğun olarak karşımıza çıkmıyor. Fakat sergi için kaleme alınan ve sanatçıların eserleriyle el ele bir söylemi örmesine imkân tanınan bu yazıların katalog dışında erişilebilir olmaması eleştirilebilir. Zira serginin sözünün bu yazılarla beraber bütün gücüne kavuştuğunu düşünürken eserlerin tamamını görüp yazıların bazı bölümlerine erişebilmek yazarların sergideki konumu hakkında bazı soru işaretlerini ortaya çıkarıyor. Yine de ister katalogda bütün gücüyle ister sergi mekânında parçalı olarak, yazılar ile sanat üretimlerinin birleşimi oldukça önemli. Disiplinlerarası dendiği zaman sanat ortamı içerisinde çoğu zaman farklı sanat üretim pratiklerinin kesişimi akla geliyor. Ancak akademisyen, araştırmacı ve edebiyatçıların yazıları bu sergi özelinde kuvvetli bir disiplinlerarası yaklaşımın doğmasını sağlıyor. Pera Müzesi’nin internet sitesinde ve küratöryel metinde bir “fotoğraf sergisi” olarak tek bir disiplin üzerinden tanımlanan bu serginin disiplinlerarası olmayı başarması öğretici ve ilgi çekici bir sergi yapma pratiğine işaret ediyor. 2022 yılında gerçekleşen 8. Çanakkale Bienali tarafından sorulan “Birlikte Nasıl Çalışırız?” sorusunu yanıtlarcasına ortaya konan “Zamane İstanbulları” bir yandan da aynı meseleleri aynı anda dert etmenin verdiği bir arada olma hissini taşıyor.
Küratörler Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler bu sergide şehrin tamamını yansıtma iddiasını taşımadıklarını ele aldıkları küratöryel metinde belirtseler de İstanbul bir kısmını dışarıda bırakamayacak kadar sıkıca birbirine bağlanmış vaziyette. Son 25 yılı ele almaya çalışan bu sergi bu iddianın altını doldururken ağırlıklı olarak daha yakın zamandan üretimler ve görsellerle izleyici karşısına çıkıyor. İstanbul’un geçmişiyle bugününün birbiriyle sıkıca bağlı olduğu gerçeği ise burada ortaya çıkıyor. Çeyrek asır öncesinin İstanbul’u daha öncesinde yaratılan sorunlarla cebelleşirken bugünün İstanbul’unun sorunlarının tohumları çeyrek asır öncesinde ekilmiş. Ele alınan 25 yıllık süreci bu şekilde okumak, “Zamane İstanbulları”nın odaklandığı zaman dilimini anlarken daha doğru bir açı sunuyor olabilir. Aksi takdirde yoğun biçimde 2013 sonrasına tarihlenen bu fotoğrafların son 25 yılı homojen şekilde yansıttığını söylemek yanlış olacak, serginin çeyrek asrı okuma iddiasını sarsacaktır. Belki de daha önemli olan soru ağırlıklı olarak yirmi birinci yüzyıla tekabül eden bu çeyrek aşırın İstanbul için neler ifade ettiği. Yirminci yüzyılda uğradığı değişimleri takiben İstanbul’u özel kılan noktaları tespit etmek ve onların değişip değişmediğini anlamak gerekiyor. Birbirini etkileyen ve bir sonrakini tetikleyen birçok olayın yaşandığı bu yüzyıl İstanbul’a neler kattı ve neler götürdü? İstanbul’un kozmopolit yapısından geriye neler kaldı?
“Zamane İstanbulları” sergi içerisinde birçok soru soruyor. Bu soruların bazılarının cevapları gözümüzün önünde. Ancak cevapları dile getirmek bazen onları görmekten daha zor olabiliyor. Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler küratörlüğündeki bu sergi “o” cevapları dile getirmesi açısından oldukça değerli. “Zamane İstanbulları” sadece birtakım yazar, akademisyen, araştırmacı ve sanatçıların buluşmasından ibaret değil. Duvarlardaki fotoğraflarda kendinden bir şeyler bulabilen herkesin sonu gelmeyen sıkışmışlık hissiyatından sıyrılıp aynı mekânı paylaşabilmesinin bir fırsatı adeta. Yaşadığımız şehre, kendi deneyimimizden dönüp bakabilmek bir analiz olduğu kadar otobiyografi de aynı zamanda. “Zamane İstanbulları” tam da bu yüzden en doğru yerde, geçmişini arayan Beyoğlu’nda, doğru bir zamanda izleyiciyle buluşuyor.
“Zamane İstanbulları” sergisini 17 Eylül 2023 tarihine kadar Pera Müzesi’nde ziyaret edebilirsiniz.