26 NİSAN, SALI, 2016

Duvarda Gördüğümüz Bir Resmin İçinde Dolaşabilir miyiz?

Halil Vurucuoğlu, Galerist'te açılan “Reborn” sergisinde on yıldan bu yana sürdürdüğü kağıt kesme tekniğiyle karşımıza çıkıyor. İnce işçiliği ve derin düşünsel süreciyle yıl içindeki en doyurucu sergilerden biri olmaya aday “Reborn”; izleyiciyi Carl Gustav Jung'un izinden giden bir bilinçaltı yolculuğuna çıkarıyor. Halil Vurucuoğlu ile Yeldeğirmeni'ndeki atölyesinde yaptığımız söyleşide serginin uzun süren hazırlık sürecini, tekniğinin ayrıntılarını ve düşünsel yolculuğunu konuştuk. 

Duvarda Gördüğümüz Bir Resmin İçinde Dolaşabilir miyiz?

İzmir'den başlamak istiyorum röportajımıza. Eğitimini ve sanat hayatındaki ilk adımlarını anlatır mısın?

2007 senesinde Dokuz Eylül'den mezun oldum. Oradaki resim eğitimi aslında şu anda yapmış olduğum birçok pratiğin temelini teşkil ediyor. Kendimce rahat ettiğim bir eğitim süreci geçirdim. O zamanlar deneysel çalışmalar beni daha çok motive ediyordu. Suluboya, akrilik çalışmalarımın yanı sıra tek kağıt kesme resimler yapıyordum.

Mezun olduktan sonra Almanya'da bir grup sergisine katılmıştım. Onun dönüşünde de K2'de atölye tuttum, bir buçuk sene boyunca atölye deneyimi yaşadım. Çalıştığım dönemin verimli bir süreç olduğunu düşünüyorum. Geniş bir üretim vardı hem okulda, hem K2'de... Nasıl resimler yapmaya çalışacağım üçüncü sınıftan itibaren şekillenmeye başladı. Deneysel çok iş üretiyordum, yeni imkânlar, yeni olanaklar peşinde araştırmalarımı devam ettirdim. Tek kağıt kesme stencil işler üretip, bunları duvarlara boyamaya başladım. Refleksif resimlerdi, kendimin ve okul arkadaşlarımın portreleriydi. Daha sonra kendime konular seçtim, kağıttan keserek dikenli bitkilerin resimlerini yapmaya başladım. Bir süre sonra kestiğim kağıtlar, yalnız başlarına görsel olarak beni tatmin etmeye başladı. Detayı ve yoğunluğu işleri tek başına izlenebilir bir hale getirdi gözümde ve tek renge boyayıp şablonlar üretmeye başladım. Şablonlar araçken amaç haline geldi o noktada.

Okul bittikten çok kısa süre sonra da kestiğim tek kağıtları bir resmin ara katları ve her renk için farklı bir katman olarak inşa edip edemeyeceğimi düşünmeye başladım. Böylece şu an yaptığım resimlerin başlangıç aşamalarını ürettim. Bu da 2006-2007 senesine denk geliyor.

©Nazlı Erdemirel

10 yıllık bir süreç var toplamda. Senin için de çok verimli geçtiğini görüyorum. Dört büyük çaplı, iki küçük çaplı toplamda altı solo sergi, karma sergiler, fuarlar vs... Yaptığın iş teknik olarak aynı görünse de bütün işlerin farklılıklar barındırıyor.

Çok olanaklı bir teknik olduğu için. Her yaptığım resim başka bir kapı sunuyor. Son sergide kağıt kesme, suluboya ve sprey boya gibi farklı üç tekniği tek yüzeyde harmanladım mesela.

Peki, bu on yılın sonunda şu an geldiğin noktayı nasıl değerlendirirsin? Hem teknik anlamda, hem de düşünsel olarak nasıl bir yol oldu senin için?

Kabataslak hatlarıyla belirtmek gerekirse  resim için seçtiğim konular dışa doğru büyüyen bir spiral gibi benim için. Bazen çok fazla dış dünyayla, bazen iç dünyamla, bazen mutluluklarım, bazen mutsuzluklarımla alakalı... Yakın perspektiften bakıldığında aralarındaki bağ yer yer kuvvetli, yer yer belli belirsiz görünse de görsel olarak birbirinden farklı iki resim. Tepeden bakıldığında aralarındaki ilişkinin güçlü olduğunu hissediyorum. Bu sergide bu bağın daha da güçlendiğini düşünüyorum.

©Nazlı Erdemirel

Tüm bu on yıllık süreci değerlendirdiğimizde daha önceki resimlerin ile şu anki resimlerin arasında nasıl bir bağ olduğunu düşünüyorsun?

Yapacağım işlerin tamamında bahsedeceğim şey görünenin arkasındaki gerçeklik aslında. Bazen arkadaşlarıma karpuz ne renktir diye sorarım. Çoğunluğu yeşil der ama bence kırmızıdır. Çünkü benim ilgilendiğim kabuğu değil, meyvenin kendisi. Hadiselere böyle baktıktan sonra konular üst başlıkta değişse dahi zemininde aynı kökten beslendikleri ortaya çıkıyor. “Reborn” bu durumun biraz daha su yüzeyine çıktığı bir süreç oldu benim açımdan.

Bu sergiden önce o ana kadar yaptığım resimleri düşündüm. Ne yapmak istemiştim, çıkan sonuç ne olmuştu, başka ne yapmak istiyorum, neyin resmini yapıyorum diye kendimle çok konuştum ve tartıştım. İstediğim şeye yoğunlaşarak yaptığım şeye devam etmek yerine resmi yeni bir şekilde ilerletmek düşüncesindeydim. Tekniğin cazibesine kapılmadan, teknikten öte sadece resim yapma motivasyonuyla yola çıktım.

Ben de teknik süreci biraz sormak istiyorum. Kağıt kesme metodunu aslında ilk yıllarda deneme yanılmayla keşfetmişsin...

Bir teknik başka bir tekniğe kapı açtı, o da beni başka yere yönlendirdi. Oradan öğrendiklerim başka şeyleri gösterdi. Biraz basamak basamak organik biçimde ilerledi.

Peki tekniğinin rafineleştiğini düşünüyor musun? Hem kağıdı kullanma şeklinde, hem de boyayı...

İlk zaman resimlerim henüz keşfettiğim bir tekniğin yetkinleşme dönemiyle geçen işlerdi. Her resim başka bir şey öğretti, başka olanaklar sundu. Çünkü her resim için başka bir mimari yapı söz konusu. Renk seçiminde bağımlı olmamak için genellikle siyah beyaz görseller kullanıyorum. Ama teknik kaygıları hallettikten sonra resimsel kaygılarla resmi izleme biçimine dair yeni kapılar açıldı ve resimsel katmanlar arasında daha rahat hareket edebildim.

Teknik benim için temelde bir araçtır. Resmin nasıl yapıldığı kadar neden yapıldığı da mühim bir sorudur. Bu denge sağlandığı zaman iş bize lezzetli geliyor. Bir taraf ağır geldiği zaman ya çok felsefik, ya da çok dekoratif oluyor. Ve böyle işlerle sağlam bir ilişki kuramıyoruz.

©Nazlı Erdemirel

Bir işin oluşma süreci nasıl ilerliyor? Düşüncelerinle tekniğin nasıl buluşuyor? Teknik ayrıntıları da biraz merak ediyorum.

Bazen tamamıyla serbest dolaşan, ayakları havada süzülen bir fikir nüfuz ediyor zihnime. O fikrin bana yakın gelen görsellerini topluyorum. Bu görselleri eleyip düzenliyorum. Bazen de elimde bir görselden ziyade bir fikir baskın hale geliyor. O soyut fikri somut şekilde göstermenin yolunu arıyorum. İki uçlu bir başlangıcı var. Son sergimdeki büyük boyutlu figüratif işlerde olduğu gibi iki durum aynı anda da yaşanabiliyor.

Zihnimdeki fikri, imgesel kendi çizdiğim bir görseli ya da internetten indirdiğim bir fotoğrafı tükenmez kalemle desen olarak veya suluboyayla resim olarak dönüştürüyorum. O küçük boyutlu görsellerin resmin ne büyüklükte olmasını arzuluyorsam o boyutta fotokopisini çekiyorum. Hem resmin katmanlarını büyük bir şekilde ayırmama yardımcı oluyor, hem de siyah beyaz olduğu için renkler konusunda daha özgür davranabiliyorum.

Daha önceki resimlerime baktığım zaman resmin kendime göre en zor yerinden başlayıp genele doğru gittiğimi fark ettim. Resmin daha çok portre tabir ettiğim noktası da en zor kısmı oluyor, oraya yoğunlaşıp geri kalan kısmı daha da sadeleştirme yöneliminde olduğumu hissettim. Ama şu anki resimlerde bir kadın portresi de olsa, bir dağ figürü de olsa bir imgenin portresi olarak ele aldım ve bu resmin ağırlık merkezinin daha da genişlemesini sağladı.

Kağıt kısmına gelirsek... Hakim mimariye göre en üstte durması gereken ya da orta seviyede durması gereken kağıdı boyayıp sonra diğer tonlara geçiyorum. Bunları kendi içinde bir sıralamaya sokup boyadıktan sonra kesmeye başlıyorum. Uzunca bir süre resmin görseline bakıp mimari sıralamanın nasıl temelleneceğini kurgulamakla geçiyor zamanım. Sonrasında boyayıp kesip yapıştırıyorum. Katman katman inşa ettiğim için var olanla daha organik, daha resim temelli bir ilişki kurabiliyorum. Renkleri istediğim gibi dolaştırabiliyorum, yapıştırmadan evvel farklı renkler koyup görebiliyorum. Bazen resim bitmiş gibi olduktan sonra evden çıkana kadar aslında bitmiş gibi de görmek istemiyorum. Her zaman son bir oynama ihtimali barındırıyorum. Bazen de suluboya olduğu için üzerine bir kez daha renk müdahalesi yapınca farklı katmanlar ortaya çıkabiliyor.

©Nazlı Erdemirel

Bu sergiye gelelim. Jung'un Dört Arketip kitabından yola çıkmışsın.

Aslında Jung'un tek bir kitabı yerine genel düşünceleri ile insan doğasına ve zihnine bakışı beni etkiledi

Peki, Jung ile yakın zamanda mı tanıştın? Resmine nasıl dahil oldu?

Daha evvelki işlerde ucundan kıyısından, üstü örtük şekilde benim izini sürebildiğim noktalarla işler üretiyordum. Dört- beş senedir hayatımda vardı Jung, ama son üç senedir onu daha yoğun anlamaya başladım diyebilirim. Ünlü bir Jung uzmanının lafı vardır, "30 yaşına kadar Freud, otuzundan sonra Jung size hitap eder" diye. Benim de otuzuncu yaşıma denk gelmişti bu karşılaşma.

Kafamda dolanan, uçucu, ifade edemediğim birçok meseleyi birkaç cümleyle anlatmıştı Jung. Daha önce kendime çok iyi anlatamadığım birçok meseleyi açık bir şekilde ifade ettiğine tanık olduktan sonra bu durumları görselleştirme deneyimi başladı benim için. Daha çok şuuraltının doğasını anlamaya, nasıl bir şey olabileceğini görmeye başladığım bir süreçti.

©Nazlı Erdemirel

Serginin en başından başlayalım. Defter dışında 3D bir işle sergiyi açıyorsun. Sergiye adını veren bu işe kağıt kesme ve mekan enstalasyonuna ek olarak Erdem Tunalı'nın ses enstalasyonu da eşlik ediyor. Niçin böyle bir işle açılış yapmak istedin?

Daha önce yaptığım işlerde hiç olmayan bir içerik ve biçim uyuşması vardı o işte. Teknik olarak bahsedeyim: Büyük boyutlu işler yapıp o boyutun seksapalitesine kanmadan resmin ihtiyacı dahilinde resmi yükseltmek, alçaltmak ya da düz satıha yaymak taraftarıyım. Ancak bazı resimlerden sonra dahası nasıl olur sorusu çınlıyordu zihnimde. Şöyle bir düşünce cereyan etti: Duvarda gördüğümüz bir resmin içinde dolaşabilir miyiz?

Bazı fikirleri bekletiyorum. Biçim ve içeriğin oturmasını istiyorum. Bu beklettiğim bir işti, Reborn’u hazırlarken kafamın bir tarafında beni meşgul ediyordu. “Reborn” sergisi çok yoğun ve ucu açık bir süreçti. O sürede bağımsızdım ve bağımsız kalmayı istiyordum. Atölyemi de içinde okuyup üretebildiğim bir mağara gibi görüyordum. Okumalarımdan sonra değişim ve dönüşümün gerçekleştiği en güçlü mekânın mağara metaforuyla görselleşebileceği fikrine sahip oldum. Teknik sorularla da bu düşüncem birleşince Reborn işine başlamış oldum. Daha evvel yapmadığım kadar detaylı, kapsamlı ve prodüksüyonlu bir eser oldu ve bence bu açıdan sergideki diğer işlerin aksine bireysel değil kolektif bir çalışmaydı. Resmi tamamladıktan sonra bir arkadaşım resmin odada nasıl görüneceğine dair maketi hazırladı, başka bir arkadaşım resmi fotoğrafladı, bir diğeri resmi taşıyan ahşap parçaları kesti, sonra ahşapları beraber boyadık. Ardından bir diğer arkadaşım galeriye taşıdı, bir başkası odayı ve ışıkları tasarladı, başka birileri odanın alçıdan duvarlarını hazırladı ve diğeri o duvarı boyadı, tüm bu sürecin üç farklı arkadaşım tarafından videosu hazırlandı. Ve en sonunda Erdem Tunalı tarafından işin birden fazla duyuya hitap etmesini sağlayacak Innercave isimli mükemmel ses tasarlanmış oldu. 

©Nazlı Erdemirel

Karşılıklı, ikiz gibi duran kadın - erkek portrelerine gelelim. En çok şunu merak ettim. İlk önce kadını mı çizdin, erkeği mi? Bu kadın, erkek olsaydı nasıl olurdu diye mi düşündün?

İlk kadını çizdim, anonim bir kadın fotoğrafıydı. Hatları, renkleri, saç tonu farklıydı. İlk önce serginin girişindeki defterdeki taslağı çizdim bu fotoğrafı dönüştürerek. Zaten bir adam ve kadın ikilisini resmetmek istiyordum. İkiz gibi demeyelim de aynı doğanın iki farklı tezahürü gibi olmalarını istiyordum. Önce kadını çizdim ve bu kadın erkek olsaydı nasıl olurdu deyip erkeği çizdim. Kadın resmi olarak görünen aslında bir erkeğin bilinçaltındaki dişil yön, yani anima. Erkek olan ise bir kadının bilinçaltındaki eril yön, yani animus. Zaten bunlar da soyut bir kavramın somutlaştırılması olduğu için omuzlarını bulanıklaştırarak resmettim.

Bundan sonrası için ne düşünüyorsun?

Merkezde bir şey var, onu tanımıyorum. Onu tanımak için yerimi değiştiriyorum. Karşıma çıkan bazı kılavuzlar var ve o göreceğim şeyi bulunduğum yerden daha iyi görmemi sağlıyor. Ama yer değiştirdikçe kılavuzlarım da değişiyor. Psikoloji, sosyoloji, bilim, teoloji, mitoloji bunlar beni besleyen şeyler, bunun yanı sıra sokak sanatı, çizgi roman, sinema ve müzik de öyle. Bundan kısa süre ya da uzun vadede hangi yönde olup hangi tarafından bakacağıma göre ilgi alanlarım da değişecektir. Sergiyi tamamladıktan sonra denemek ve devam etmek istediğim farklı projeler elbet var. Fakat şimdiden konuşmak fazla soyut olacağından, ileriye dair söyleyebileceğim tek şey; resim izleme sürecini farklı bir deneyime taşımaya çalışıyor olacağımdır.

0
9877
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage