Borusan Contemporary ve New Museum iş birliğiyle gerçekleştirilen “Mika Tajima: Esir” sergisi, Japon-Amerikalı sanatçı Mika Tajima’nın eserlerini sanatseverlerle buluşturuyor. 19 Ağustos tarihine dek Borusan Contemporary’de ziyaret edilebilecek olan sergi, Margot Norton küratörlüğünde karşımıza çıkıyor.
Genç sanatçı Mika Tajima’nın Borusan Contemporary’de açılan yeni sergisi kapsamında dört farklı işi yer alıyor. Duyular ve bizde bıraktıkları etkiler üzerine şekillenen sergi tam tabiriyle az ama öz bir sunumla bizleri selamlıyor. Bu arada Tajima’nın sergisine paralel olarak Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu'nda yer alan eserlerden bir seçkiyi sunan “Alacakaranlık” sergisi, Perili Köşk’ün etkileyici atmosferinde ziyaretçilerle buluşuyor. “Alacakaranlık” sergisi koleksiyon sergileriyle edebiyatçılar arasında kurulan bağ geleneğini bozmayarak 1985 yılında aramızdan ayrılan şair ve ressam Metin Eloğlu'na selam veriyor.
Mika Tajima’nın, “Mika Tajima: Esir” adlı sergisine dönecek olursak, sergi adında yer alan “esir”in tutsak kavramından öte olduğunun altını çizerek başlayabiliriz. Sergi kitapçığında Eski ve Orta Çağ bilimine göre elle tutulamayan bir maddeyi tarif eden, “hava” anlamını da taşıyan kelime, etrafımızı çevreleyen ve bizi etkileyen birçok koşulu da içerisinde bulunduruyor. Yaşamına ve çalışmalarına New York’ta devam eden Mika Tajima’nın eserleri pek çok veriden faydalanıyor. Negatif Entropi serisi kapsamında ise sanatçının çalışmalarını en çok etkileyen veri: Ses. Seride akustik veriyi soyut kompozisyonlara dönüştüren sanatçı bizi kumaş resimleriyle karşılıyor. Ses üzerinden noktayla üretilen bir baskı, kumaş olarak dokunarak bir tabloya dönüşüyor. Enerjiye referans veren canlı renkler tercih eden Tajima, araştırmaları sonucunda spor malzemelerindeki renkleri kullanıyor. Bir sesin direkt olarak enerji ve harekete referans verdiğini düşünen Tajima, ses dalgalarının noktalı bir şekilde üretilmiş grafiğini görsele ardından da dokumaya döküyor.
Serideki her iş farklı kişilerin seslerini odağına alıyor. Japon ve Batılı avangart arasında aracılık yapan ünlü bir Japon çevirmenin sesi, Jacquard delikli kartları üreten teknisyenin çıkardığı sesler, dünyanın farklı yerlerinde bilgisayar altyapısı sağlayan Dijital Okyanus’un ambiyans sesleri serideki üç ayrı çalışmanın konularını oluşturuyor. Seri adını kuantum fiziğinde kullanılan, kaotik bilgiyi ölçen ve sistemleştiren ters entropiyi anlatmak amacıyla kullanılan terimden alıyor. Negatif Entropi içindeki çalışmaların görüntü ve biçimleri sesin dozu, konuşmanın dili ve biçimine göre farklılıklar gösteriyor.
Meridyen adlı çalışma ise birbirine bağlanmış led ışıklardan oluşuyor. Çalışma gerçek zamanlı olarak sosyal medyadan veri topluyor ve bunları sergi alanına yansıtıyor. İnsanların Twitter’da yazdığı mesajları, ışık verisine dönüştürerek online olarak alana yansıtan Meridyen, renk değiştiren bir ışık enstalasyonu olarak karşımıza çıkıyor. Bilgisayarda bir dilbilgisi programı aracılığıyla Twitter akışından veriyi toplayan program bu veriyi çeşitli ışık renklerine dönüştürüyor. Çalışma aslında bir nevi şehrin ruh halini yansıtıyor. Atılan tweet’lerin nötr olması beyaz ışık olarak odaya yansırken mutlu ve neşeli tweet’lerin rengi pembeye dönüştürüyor, kırmızı ise kızgınlık ve öfkeyi temsil ediyor.
Pranayama E adlı çalışma jakuzi püskürtücüleriyle bezenen ahşap heykellerden oluşuyor. Çalışma göğse takılan ateli andırıyor. Vücut şekline ve istenen işlevselliğe göre özel olarak kalıplandırılmış olmasıyla dikkat çekiyor. İyileştirici güce referans veren çalışma medikal bir zırhı andırıyor. Çalışma adını da Sanskritçe bir kelime olan, yogada nefesi kontrol etme pratiğine verilen “pranayama”dan alıyor.
Kamusal alan kullanımı için üretilen Sosyal Sandalye de insanların aynı atmosferde ne kadar birbirinden kopuk yaşadığının altını çizen bir iş. Çalışmanın üzerine oturulduğunda birbirinden kopuk ama yan yana olan insanlar manzarasıyla karşılaşıyoruz. Bu çalışmasıyla yapay mekânların insan aktivitelerini nasıl yönlendirdiğini vurgulayan sanatçı aslında bunu geniş kapsamlı araştırmanın bir parçası olarak bizimle buluşturuyor. Ceviz ağacından yapılan ve jakuzi püskürtücüleriyle bezenen iş, çalışma ortamlarının bilinçli bir şekilde rahat bir ortama dönüştürülme çabasına atıfta bulunurken aslında pratikte tam tersi bir şekilde kullanım sağlıyor. Oturanları birbirinden uzak tutuyor, görüş mesafelerinden çıkartıyor.
Jakuzi püskürtücüleriyle ilişkimiz burada bitmiyor, kendilerinin arzı endam ettiği bir diğer çalışma olan Güçlü Dokunuş bu defa büyük bir duvara yayılıyor. Duvardaki püskürtücüler görünmez bir basınç oluşturarak dışarıya hava veriyorlar. Akupunkturda kullanılan, insan vücudunun enerji taşıyan meridyen noktalarını gösteren şemaya göre yerleştirilen püskürtücüler, günlük davranışlarımızı şekillendiren görünmez teknolojik baskı ve güçlere referans veriyor.
Sergideki tek video yerleştirmesi olan İnsan Sentezi; tahmin edilemeyecek davranışlar sergileyerek dolaşan bulutları önümüze seriyor. Kontrol edilemez bulutlar günümüzün algoritma tahmin teknolojisini kullanıyor. Ordu ve e-ticaret tarafından kullanılan insan duygusunun ne yönde gideceğini ölçen tahmin eden bir sistem bu. Meridyen adlı çalışma verileri gerçekleştikten sonra raporlar ve sunarken İnsan Sentezi tamamen tahminler üzerinden hareket ediyor. Tahmin verileri üzerinden gelişen animasyon ise adeta bize gelecekten bir şeyler fısıldıyor.
“Mika Tajima: Esir”i 19 Ağustos tarihine dek Borusan Contemporary’de ziyaret edebilirsiniz.