17 EYLÜL, PERŞEMBE, 2020

Eşsiz Bir Sanat Formu Olarak Güncel Sanatta Minyatür

Farklı coğrafyalardan 14 sanatçının, dünyaya minyatür aracılığıyla bakarak heykelden videoya, tekstilden yerleştirmeye çeşitli formlarda minyatürü yaşayan bir sanat biçimine dönüştürdükleri eserlerinden oluşan “Minyatür 2.0: Güncel Sanatta Minyatür” sergisini küratörleri Azra Tüzünoğlu ve Gülce Özkara ile konuştuk.

Eşsiz Bir Sanat Formu Olarak Güncel Sanatta Minyatür

Pera Müzesi’nin ev sahipliğinde ağustos ayında sanatseverlerle buluşan “Minyatür 2.0: Güncel Sanatta Minyatür” başlıklı sergi, minyatürün dününe, bugününe ve yarınına dair pek çok şey söylüyor. Başta 18. yüzyıla kadar sarayın himayesi altındaki minyatür sanatının batılılaşma ile birlikte değişime ayak uyduramayarak göz ardı edilmesinden sonra bugün karşımıza taze soluk alıp veren bir minyatür sanatı çıkıyor. Çağdaş sanat içerisinde farklı kuşaklar ve farklı ekoller minyatüre kendine ait bir alan açıyor. Bu sergide de bir araya gelen sanatçılar farklı medyumlarla minyatürü klasik tanımından koparıp onu günümüze ait bir sanat formuna dönüştürüyorlar. Eserler klasik konuların, Doğu-Batı karşılaştırmasının aksine sömürgecilik, oryantalizm, ekonomik eşitsizlik, toplumsal cinsiyet, kimlik politikaları, ayrımcılık, toplumsal şiddet, zorunlu göç, temsiliyet gibi konuları sorunsallaştırarak yeniden ele alıyor. Serginin sanatçıları arasında; Hamra Abbas, Rashad Alakbarov, Halil Altındere, Dana Awartani, Fereydoun Ave, CANAN, Noor Ali Chagani, Cansu Çakar, Hayv Kahraman, Imran Qureshi, Nilima Sheikh, Shahpour Pouyan, Shahzia Sikander ve Saira Wasim gibi Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan, Suudi Arabistan, Azerbaycan gibi farklı coğrafyalardan güncel sanatta yer edinmiş isimler geçiyor.

​Sergide her biri birbirinden bağımsız ancak tek bir kökten filizlendiğini hissettiren eserler sanatçıların yorumlarıyla minyatürün sınırlarının nasıl genişletilebildiğini gösteriyor. Bir anda kulağınıza David Bowie'nin Space Odditiy adlı şarkısı gelirse hemen Halil Altındere'nin Osmanlı minyatürüyle SpaceX Tesla Roadster'ı ilişkilendirdiği görsel ve işitsel eseri Tesla to the Moon'a bakın. Sergi boyunca çokça karşımıza çıkan ve her eseriyle kendine hayran bırakan CANAN'ın, bu sergide minyatür sanatına katkılarının bir seçkisi sunuluyor diyebiliriz. Ademler ve HavvalarGüzel ve ÇirkinFalname Serisi, 1 Mayıs ve İbretnüma farklı medyumlarla minyatürü nasıl yeniden ve yenilikçi düşündüğünü gösteriyor. Sergideki en dikkat çeken işlerden biri de Imran Qureshi'nin göz hizzasını yukarı taşıyan yaşamı ve ölümü, geleneksel ve çağdaş sanat ile bir araya getirdiği Hafızanın Sonsuz Görünen Yolu eseri. Farklı ekollerin beraberce yer aldığı sergide Güney Asya minyatür ekolünü küresel meselelere doğrultan Saira Wasim ise bir koridorda eserleriyle bugünün siyasi ve kültürel yozlaşmasına eleştirel bir yorum getiriyor. Sergi, Rashad Alakbarov'un buluntu malzemelerle yaptığı ışık ve gölge resmi Minyatür ( Prens kitap okuyor) izleyicisiye tadında bir son veriyor. 21. yüzyılda minyatür sanatının yerini ve bu alanda üretilmiş eşsiz eserleri görmek için “Minyatür 2.0: Güncel Sanatta Minyatür” başlıklı sergiyi 17 Ocak 2021 tarihine kadar Pera Müzesi'nde ziyaret edebilirsiniz.

Sergi özeline gelmeden önce genel olarak minyatürden bahsedelim isterim. Serginin adı “Minyatür 2.0: Güncel Sanatta Minyatür”. Minyatürde 2.0’a ulaşılması yeni mi oldu? Öncesinden ayıran, o kırılmayı veya sıçramayı gerçekleştiren ne oldu? 

Azra Tüzünoğlu: Minyatür aslında uzun zamandır yaşamayan bir form. 12. - 18. yüzyıllar arasında altın çağını yaşamış, sonrasında imparatorların bu sanata ilgisinin azalması, ekonomik zorluklar, matbaanın yaygınlaşması gibi sebeplerle aslında yavaş yavaş önce saraydan kopmuş, sonrasında ise çeşitli yeni denemelerle yaşamını sürdürmeye çalıştıysa da çok başarılı olamamış. Aşağı yukarı bu sergi kapsamında baktığımız tüm coğrafyalarda benzer bir örüntü görüyoruz. Ancak Osmanlı’dakinden farklı olarak örneğin Hindu-Paki minyatürleri 19. yüzyılda farklı bir gerekçeyle, sömürgecilerin ilgisiyle yeni bir form almış, Company School (Ticari Ekol) ile daha kolay üretilebilir, daha büyük figürlerin olduğu, hâlâ minyatüre benzeyen ancak yer yer batılı perspektifin de yer aldığı hibrit bir form türemiş. Bizim bugün baktığımız ve adına 2.0 dediğimiz bu dönem ise, Pakistan’da Bashir Ahmed, Hindistan’da Gulammuhammed Sheikh gibi öncülerin açtığı okullarda yetişmiş Shahzia Sikander, Imran Qureshi, Hamra Abbas, Nilima Sheikh gibi sanatçıların öncülüğünü yaptığı, özellikle ‘80 sonları ‘90 başlarından itibaren belli bir çevrede yaygınlaşmaya, sonrasında ise dünya çapında tanınmaya başlayan bir ekol. Türkiye örneği, diğer iki ülke örneğine benzememekte, zira burada bir okul etrafında toplanan bir grup sanatçıdan değil, ancak bireysel çıkışlardan bahsedebiliyoruz. Her ne kadar Cumhuriyet’e geçişle birlikte bazı sanatçıların eserlerinde minyatür etkileri görülse de bugün bu serginin kapsamına giren sanatçıların minyatürü ele alış biçimine benzemeyen bir yaklaşım söz konusu.

​​Gülce Özkara: Minyatür, bir anlatıyı, şiiri, hikâyeyi, masalı görselleştiren kitap illüstrasyonudur. Hükümdarların himayesinde geleneksel bir sanat formuna dönüşen minyatürün tarihi 12. yüzyıla dayanır. Minyatürü “güncel” yapan ise çeşitlilik, farklılık, çok kültürlülük ile ilgili soruları gündeme getirmesidir. Sergide, minyatürün 2.0’ı, “güncelliği”, çok seslilik anlamına geliyor. Minyatürü öncesinden neyin ayırdığı ise her bir sanatçının eserinde çeşitleniyor. Bu anlamda minyatürü güncelleştiren zamansallığı değil normlara ve formlara meydan okuması bizim için.

Geleneksel bir sanat üretimi olan minyatürün çağdaş sanattaki yeri, ona bakış ne durumda sizce? Minyatürün çağdaş sanatla çarpışması ne gibi olanaklar sağladı ona?

G.Ö: Minyatür ve güncel minyatür, kültürler ve uluslararası düşünmek için muhteşem bir araç. Tarihte ve bugün coğrafyalar, kültürler arası bilgi alışverişini, toplumların birbirlerini nasıl etkilediğini, nasıl değiştirdiğini ve bununla birlikte sanatın kendisinin ve algılanış biçimlerinin değişimini gözlemleyebilmek epey heyecan verici. Bunun yanı sıra, tarihsel ya da geleneksel olarak kategorize edilerek politik bir simge hâline gelmeye, manipüle edilmeye müsait bir sanat biçimi minyatür. Onu nostaljiden sıyırmak mühim. Serginin en önemli meselelerinden biri minyatürü zamanda donduran ve kültürel bağlamından koparan nostaljinin karşısında harekete geçmek.

A.T: Bu tek taraflı bir ilişki değil aslında. Çağdaş sanatın minyatüre sağladığı olanaklar olduğu gibi, minyatürün de çağdaş sanata sağladığı pek çok olanak var. Sonuçta çağdaş sanat, bir bakış, bir düşünme ve üretme pratiği temelinde. Formunu ihtiyaca cevaben oluşturan, daha esnek bir yapısı var. Bu anlamda minyatürün perspektifsiz ancak çok sayıda köşeden bakışı, temelde batılı sanat tarihinin belirlediği yasaların ötesinde bir üretim/bakış imkânı sunuyor.

​​Minyatür sanatının nostaljiye sıkışması ve kendini tekrar etmesi, bu anlamda yeni bir bilgi veya günümüzde ait bir estetik üretmekten çoktan uzaklaşmış olması gerçekliğini düşündüğümüzde, sanatçıların minyatürü kendi meseleleri ile ele alış biçimleri olağanüstü bir yenilik getiriyor. Bu anlamda tarihsel bir formun teorik potansiyellerinin keşfi ve yeniden keşfi söz konusu. 

İmparatorlukların, sarayların sanatı olan minyatürü icra eden nakkaşlardan bugünün sanatçısına gelindiğinde minyatürün uygulayıcısının değişmesi minyatürün yasalarında neleri değiştirdi?

A.T: Minyatürün içeriğinde de formunda da bir özgürleşme oldu pek tabii. Saray sanatı olan minyatür, temelde bir metne eşlik eden, çoklukla savaş, kahramanlıklar gibi konuları işleyen, büyük harfle yazılan tarihin bir parçasıydı. Bugün, serginin kapsamında yer alan minyatürler kitaplardan çıktılar, videodan enstalasyona, heykelden tekstil işlere çok çeşitli formlar aldılar. Ayrıca konuları da ekonomik eşitsizliklerden, hak mücadelelerine, kimlik politikalarından, LGBTQI haklarına uzanan bir çeşitlilikte.

​​G.Ö: Geleneksel ve çağdaş/güncel arasındaki gerilime epey bir süredir dikkat çekilse de asıl önemli olan bir sanat biçiminin üretildiği zamandaki toplumsal gerçekliklerden kopuk düşünülememesidir.

Günümüze biraz da bu minvalde serginiz üzerinden gelmek istiyorum. Bu fikir nasıl çıktı ortaya? Minyatürü sayfalardan çıkarıp geniş bir yaratıcılık alanı hâline de getiren bir sergi ortaya koyuyorsunuz. Serginin hazırlık süreci nasıl geçti? Malum pandeminin etkisi altında gerçekleşti bu hazırlık süreci. 

A.T:Biz sergi üzerine çalışmaya 2018 yılında başladık. Önce klasik minyatürlere ilgi duyduk, ardından çağdaş sanatta minyatürün nasıl yeniden hayat bulduğunu merak ettik. Oldukça geniş bir coğrafyanın tarihine, kültürüne, minyatürleri arasındaki benzerlik ve farklılıklarına baktık. Sanatçıları araştırdık, bu alanda daha evvel yapılmış sergiler olmuş mu çalıştık. Koleksiyonlarda yer alan minyatürleri inceledik. Bu alana ilişkin çıkmış literatürü taradık. Pandemi bu sürecin çok sonlarına, serginin açılış günlerine denk geldi ki biz o zamana dek zaten sergiyi de kitabı da tamamlamıştık. Pandemi sadece bazı sanatçı ve eserlerin gelişiyle ilgili sıkıntı yarattı bize. Ve tabii izleyiciyle buluşmamız konusunda sıkıntı yaşadık. Geç de olsa sergiyi açabilmek önemli bizim için. 

Eser seçkisi nasıl hazırlandı, seçkide öncelediğiniz mesele neydi? Hatta bazı eserler de sadece bu sergi için üretildi ve ilk kez burada sergileniyor. Bunlardan da bahsedebilir misiniz? 

A.T & G.Ö: Eser seçkisi, uzun sürece yayılan bir çalışmanın sonunda oluştu. Çok sayıda sanatçıyla, küratör ve yazarla görüştük. Çok sayıda katalog ve kitap taradık. Aslında gösterdiğimiz sanatçı ve eserler, büyükçe bir grubun içinden seçilmiş, birbiriyle ilişkili, olabildiğince farklı medyumlarla, tarzlarda üretilmiş eserleri göstermeyi hedefleyen, sanatçılar ve üretimleri arasında hem benzerlik hem farklılıkları kolayca hissedebileceğiniz, aynı zamanda belli ekolleri de örnekleyen üretimler. Farklı kuşaklardan sanatçılar davet ettik. En yaşlısı 74, en genci 32 yaşında sanatçıların. Aynı zamanda bu sanatçıların hoca-öğrenci ilişkisi içinde olanları da var. Aynı atölyede çalışmış olanlar var. Olabildiğince geniş bir seçki sunmaya çalıştık.

Minyatüre bugünden bakmak, geçmişle olan ilişkimizi, tarih yazımını sorgulamak bir ihtiyaçtı. Büyük harflerle yazılan sanat tarihine karşı bir alternatif arayışı aslında. Eser seçimlerimizi de bu şekilde yaptık. Minyatürü zamanımızı anlamak, incelemek ve ifade etmek için bir yol olarak düşledik ve bu düşü paylaşan sanatçılarla irtibata geçtik.

Sergiye 6 ülkeden 14 sanatçı katılıyor. Sanatçıların 8’i kadın ve 6’sı erkek. 14 sanatçının heykel, resim, kolaj, video, animasyon, enstalasyon, tekstil, performans gibi farklı medyumlarla ürettikleri 40’tan fazla eserini gösteriyoruz. Sanatçıların daha evvelden ürettikleri işlerin yanı sıra, 7 sanatçımız; Hamra Abbas, Halil Altındere, Canan, Cansu Çakar, Imran Qureshi, Shahpour Pouyan ve Saira Wasim sergi için yeni eserler ürettiler.  Shahpour Pouyan, bu sergi için ürettiği eserinde ilk kez bir Osmanlı minyatürünü, Topkapı Sarayı Koleksiyonu’ndaki Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatını anlatan Süleymanname’nin Elkas Mirza’nın Kabul Töreni sahnesini tüm figürlerden arındırarak yorumladı. Imran Qureshi, ise MET Müzesi terası ve 11. Sharjah Bienali için ürettiği eserlerin bir devamı niteliğindeki çalışmasıyla katılıyor sergiye. Bir silahlı çatışmanın veya memleketi Pakistan’da gerçekleşen bir bombalamanın hemen sonrasını çağrıştıran kanlı izlerin içinden çıkan çiçek desenleri, her felaketin içinden doğabilecek umuda referansla çiziliyor. 2000’lerin başından beri minyatürün Türkiye çağdaş sanatı içine yerleşmesi/tartışılması için yoğun çaba gösteren CANAN, minyatür tekniği/bakışıyla ilk kez heykeller üretti bu sergi için. Ayrıca, sanatçı Falname’lere atıfla yeni bir seri üretti.

Cansu Çakar ise sergiye özel ürettiği yeni eserinde hayali bir harita resmetti. Çakar, Türkiye’de klasik minyatür alanında eğitim alıp, çağdaş yaklaşımları eserlerine yansıtan nadir sanatçılardan biri.

Bu sergi için ilk kez minyatür tekniğini kullanan sanatçı Halil Altındere, sergi için yeni çalışmalar üretti. Çalışmalarda, zamanlar ve mekanlar arasında olduğu kadar tarzlar arasında da geçiş yapıyor sanatçı.  Como Müzesi ve New York’taki Asia Trinial’inde gösterdiği eserlerinin bir devamı niteliğinde ürettiği iki yeni serisinde Hamra Abbas, uzun yıllar Amerika’da yaşadıktan sonra döndüğü memleketi Lahor’dan ilham alıyor. Hamra’nın, 2007 İstanbul Bienali’ndeki ilgi çeken Lessons on Love ve 2009 yılında Sharjah Bienali’nde büyük ödüle layık görülen God Growns on Trees çalışmasından bu yana, minyatürle kurduğu ilişki çok çeşitli biçimler aldı. Yeni eserlerinde, minyatür tekniğini yetkinleştiriyor, bambaşka formlara sokuyor.

Ayrıca, “Minyatür 2.0” sergisi için çok sevdiğimiz modacı Hatice Gökçe ile bir iş birliği gerçekleştirdik ve sergiye özel bir kapsül koleksiyon hazırlamasını rica ettik. Bu teklifi bir sanatçı gibi ele alan Hatice, çeşitli minyatürlerden soyutladığı figürleri nakış olarak ürettirdi. Çanta, t-shirt gibi çok kullanılan ürünlerin yanı sıra, uyku gözlüğü ve pareolar üretti. Bu özel koleksiyonu müze mağazasında görebilirsiniz.

​​Serginin en çok önemsediğimiz kısımlarından biri de sergi kitabıydı. Klasik minyatür çok çalışılmış ve çalışılmakta bir alan olmasına karşın güncel sanatta minyatür alanında üretilmiş az sayıda yayın bulunmakta. Sergi kitabının bu alandaki boşluğu doldurmaya yardımcı olacağını umuyoruz. Kitapta, toplamda beş metin bulunmakta. Yazarların batılı, orta yaşlı, erkek akademisyenler olmamaları özellikle dikkat ettiğimiz bir mevzuydu, bu anlamda altı yazarın beşinin kadın olması bizim için çok değerli. Filiz Adıgüzel Toprak, sergi fikrinin ortaya çıktığı günden bugüne bize mihmandar oldu. Vishakha Desai, Nada Shabout yanı sıra Hammad Nasar’ın katkıları çok önemliydi.  

1. Halil Altındere - Sultanın Drone'lu Cülus Töreni
2. Hayv Kahraman - Nabog
3. Fereydoun Ave - İsimsiz I Untitled
4. Cansu Çakar - Rahime
5. Imran Qureshi - Ilımlı Aydınlanma I Moderate Enlightenment
6. Nilima Sheikh - İnşaat Alanı I Construction Site
​7. Hamra Abbas - Her Renk I Every Color
8. Imran Qureshi - Hafızanın Sonsuz Görünen Yolu
​9. RashadAlakbarov - Minyatür (Prens kitap okuyor)

Sergide farklı coğrafyalardan 14 sanatçı bir arada (Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan, Suudi Arabistan, Azerbaycan’dan). Sergide yer alan sanatçılara nasıl karar verdiniz? Sanatçıları bir araya getirilmesinde etken olan konular nelerdi?

G.Ö: Anakronik bir yan yanalıktan biraz daha fazlasını talep eden, kendi meseleleri, kendi estetik ve kavramsal yaklaşımlarıyla zenginleşen üretimler yapan sanatçıları bir araya getirdik. “Minyatür 2.0”da , minyatürden yola çıkan eserleri yan yana getiriyor, minyatüre farklı yaklaşımları ve ortaklaştıkları prensipleri açığa çıkarmak istiyoruz. Sergide yer alan sanatçılar da  geçmişi ve günümüzü eleştirel bakış açısıyla bağlamanın bir yolu olarak minyatürü kullanıyor. Sanatçıları, minyatür aracılığıyla dünyaya bakmaları, geleneğin kalıntıları içerisinden soru sormaları birleştiriyor. Bazen içerik, bazense form, üretimlerinin tetikleyici unsuru.

​​A.T: Sergide yer alan sanatçıların minyatüre yaklaşımları, kendi sanat yaşamları içinde ele alış biçimleri kadar, birbirleriyle nasıl ilişkilendikleri de bizim için önemliydi. Nilima Sheikh ile CANAN birbirlerini tanımasalar da ortaklaştıkları konular var. Sheikh, 1980’li yıllarda feminist mücadelenin içinde olmuş, 4 arkadaşıyla birlikte Hindistan içinde gezen bir serginin öncülüğünü yapmış. Çocuğu doğduktan sonra, kendi ev içi yaşamının sanatına nasıl tercüme edilebileceğini merak etmiş, kendi estetik dilini üretmiş bir sanatçı. Bu anlamda, CANAN’ın kadın mücadelesiyle kurduğu ilişkiye benzer bir tutum içinde olmuş. Yanı sıra, Hamra Abbas’ın Pakistan toplumunun ötekileri, dışlanmışları transları ele alış biçimiyle, İranlı sanatçı Fereydoun Ave’nin maço-mistik diye tanımladığı ve halk destanlarının yenilmez kahramanı Rüstem’de kristalize olan cins kimlikleri meselesi, onlar belki daha evvelden fark etmeseler de birbiriyle kesişiyor. Ya da Shahpour Pouyan’ın hikâye ve karakterlerden soyutlanmış mekânlarının, Cansu Çakar’ın psiko-coğrafik haritalar diyebileceğimiz çizimleriyle nasıl kesiştiğini önemsedik. Bu anlamda, tüm bu bağların, coğrafyalar ötesinde eserleri nasıl bağladığı bizim için temel mevzulardan biriydi. 

Katılımcı sanatçılar farklı disiplinlerle yorumladıkları minyatürü alışılmış biçiminden çıkartıyor. Sanatçıların ortaya koydukları bu çeşitlilik hakkında neler söylersiniz? Minyatürün bugünü hakkında ne diyor bu eserler? 

G.Ö: Her sanatçının minyatürü ele alış biçimi, pratiği çok farklı. Ancak hepsi minyatürü bir sanat yapma biçimi, dünyaya bakış yöntemi olarak ele alıyor. Minyatürü odak noktasına alan güncel sanat eserleri, bu tarihsel formu kitaplardan çıkarıp boyutlandırarak, yerleştirmeye, videoya, heykele dönüştürürken, minyatürü, doğu-batı, geleneksel-modern, kavramsal-emek-yoğun, içerik-form gibi dikotomilerin ötesinde yeniden düşünüyor. Minyatürü, şimdiki zamanı, geçmişi ve geleceği birlikte hayal etmek için kullanıyor. Eserler üzerinden heterojen, kapsayıcı/kucaklayıcı alternatif bir küresel düzenin nasıl olabileceğini düşünüyorlar. 

Sergide yer alan 40’ı aşkın eser ile “Minyatür 2.0: Güncel Sanatta Minyatür”ün izleyicisinde nasıl bir karşılık bulmasını istiyorsunuz?

A.T: İzleyicilerin farklı kültürel bagajlar ve ön yargılarla bu sergiye geleceklerini düşünürsek; onların beklentilerini karşılamayan, meraklandıran, şaşırtan, sorular sorduran bir sergi yapmış olmayı arzu ederiz.

​​G.Ö: “Minyatür 2.0”, minyatürün kültürel hafızadaki yerini ve güncel sanatın dönüştürücü gücünü görünür kılmayı amaçlıyor. Minyatürün sosyo-kültürel bir değişim yaratma potansiyeli olduğuna inanıyoruz. Minyatür, Pera Müzesi ziyaretçileriyle buluştukça güncellenecek ve yeni anlamlar kazanacaktır. Hem hiç benzemeyen hem de ortak bir geçmişten yola çıkıp, başka yollar, başka ifade biçimleri keşfeden sanatçıların eserlerini izleme/deneyimleme fırsatı bulacak ziyaretçiler bu sergide. 

1. Azra Tüzünoğlu
​2. Gülce Özkara

Serginin küratörleri olarak bu serginin küratöryel anlamda kazanımları sizler için neler oldu?

A.T: İkimiz de üniversitede sosyoloji eğitimi aldık ve bu sergiye biraz tez yazar gibi hazırlandık. Ancak bu tezi, bir sosyal bilimci gibi değil, meraklı bir sanat izleyicisi gibi yazdık. Bu anlamda, bu çalışma sürecinin kendisi, başta bizim ön yargılarımızı kırmakta oldukça faydalı oldu. Sonucunu bildiğimiz bir sergi değildi bu. Konfor alanımızın çok dışında, bilmediğimiz bir tarihsel yükü sırtladık, yeni hikâyeler ve sanat yapma biçimleriyle karşılaştık. Bu geniş coğrafya ve tarihin sanatının bugün nasıl anlamlandığı, sanatçılar tarafından nasıl ele alındığı/alınabileceği, potansiyellerini keşfetmek ufuk açıcıydı. 

Son sorumu yine sergi isminden hareketle sormak istiyorum, Minyatür 3.0’a dair herhangi bir tarih için şimdiden bir sergi kurgulamanız istense, bu serginin davetinde hangi tarih yazar, ziyaretçileri nasıl bir deneyime davet edersiniz? 

A.T & G.Ö: Minyatüre olan ilgimiz devam ediyor, çeşitleniyor. Umarım bir gün Minyatür 3.0’ı da yaparız! Ancak bu sergi için yaklaşık 3 yıl çalıştık ve başta nasıl bir sergi yapacağımızı bilerek yola çıkmadık. 2018 yazında kitaplarımızı alıp eve kapandık ve öncelikle sanatçıları, sanat ortamlarını, eserleri araştırdık. Sanatçıların farklı dönemlerde neler yaptıklarına baktık. Pakistan’daki Lahor Sanat Okulu (NCA) gibi özel örnekleri araştırdık. Kendi sanat serüvenleri içinde seçtiğimiz bazı eserlerin neden önemli olduğunu tartıştık ve uluslararası düzlemde ürettiklerinin nasıl bağlantılandığına baktık. Bu süreçte çok beğendiğimiz bazı eser ve sanatçıları hem serginin genel çerçevesine oturmadığı hem de mekânsal imkansızlıklardan ötürü davet edemedik ama belki Minyatür 3.0 sergisinde o işleri de geri çağırırız. Minyatür 3.0 da nasıl olur söylemek için bir iki sene daha en az çalışmamız lazım:).

0
23857
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage