Merdiven Art Space’te sanatseverlerle buluşan, Defne Parman, Doğa Çal ve Hilal Balcı’nın çalışmalarını bir araya getiren “Parça Parça” sergisini küratörü Neriman Polat ile konuştuk.
“Parça Parça” sergisinde; Neriman Polat’ın küratörlüğünde Defne Parman, Doğa Çal ve Hilal Balcı, feminist pratik ile aralarında gerçekleştirdikleri iletişim üzerinden seçkiyi oluşturuyorlar. Farklı kadın oluş deneyimlerine odaklanan sergi; farkında olmadığımız yaralar, parçalarda ve eylemlerdeki tekrarlar, ilişkiler ve saplantılar gibi konuları ele alıyor.
Kırılganlık, yaralanabilirlik konuları odağında çalışan Defne Parman, üretim sürecinde gazete kupürleri, aydınger kâğıt, kumaş gibi hassas malzemeleri kullanıyor. Sergideki Pansuman isimli işinde “kırıldığımız yerleri nasıl iyileştirebiliriz”e odaklanan sanatçı, Örtü isimli çalışmasında ise; danteli yapı bozuma uğratıp, gazete haberlerindeki kadına ve hayvana şiddet içeren görselleri kullanarak, kâğıdı tığ ile delerek kırılgan bir örtü yaratıyor.
Doğa Çal ise sergideki Kafam Başka Yerde isimli video serisinde, evin farklı odalarında parçalanmış ama her parçanın hareket ettiği ve yaşadığı kadın bedenini, trajediden uzak, absürt bir mizah duygusu ile izleyiciye sunuyor. Annem, Ben, Ananem videosu; üç jenerasyon üzerinden abartılı bir biçimde, kadınlar arasındaki ilişki ve dayanışmayı vurguluyor.
Kendi hareketlerine mesafe alabilmenin olanaklarını araştıran Hilal Balcı; Yutkunma, Kulaktan, Yukardan Çevirme isimli siyah-beyaz video işleri ile gündelik yaşamın sıradan hareketleri yeniden kurgulayarak alışılagelmiş ritmik hareketleri sekteye uğratmaya çalışıyor. Sanatçı, Sarı bez işi ile tekrar eden eylemlerin zaman içinde deforme olma hâlini, saplantıya dönüşen hijyen takıntısını gözler önüne seriyor.
Defne Parman, Doğa Çal ve Hilal Balcı’nın eserlerinden oluşan, Neriman Polat’ın küratörlüğünü üstlendiği “Parça Parça” başlıklı sergiyi, 8 Haziran Cumartesi gününe kadar Merdiven Art Space’te ziyaret edebilirsiniz.
“Parça Parça” sergisi için küratöryel kararlarınıza rehberlik eden feminist pratik ile sanatçıların aralarında gerçekleştirdikleri iletişim temalarını anlatabilir misiniz? Bu temalar sanatçı ve eser seçimini nasıl etkiledi?
“Parça Parça” sergisini oluştururken, öncelikle birbirimizi anlamaya çalıştık. 1,5 yıl boyunca düzenli toplantılarla sergiyi oluşturduk. Bu toplantılarda sanatçılar işlerini birbirine anlattı. Hangi işleri seçeceğimize, nasıl bağlantılar kuracağımıza birlikte karar verdik. Feminist pratik dediğimiz şey bu, yanındaki anlama, dinleme, eşit düzlemde yer alma, deneyim paylaşımı. Sergideki temalar çeşitlilik gösteriyor ama bu temalar birbirleri ile ilişkileniyor. Kadınlığı sabitlemeden, kadın oluş hâline bakan çalışmalar bunlar. Bir türlü yerini bulamayan özne, iki kadın arasındaki kulaktan çekilen sırlar, travmalar, yaralandığımız yerler, üç jenerasyon kadının birbirine yönelttikleri jestler, parçalanmış bir bedenin bazı parçalarının yaşaması gibi oldukça farklılık ve yan yana gelişlerinde ise yakınlık oluşturan işler bunlar. “Parça Parça” sergisi bu anlamda bütünlüklü, hikâyeler açısından ise parçalı bir sergi.
Defne Parman, Doğa Çal ve Hilal Balcı’nın çalışmalarının hangi nitelikleri veya yönleri onları bu sergi için bir araya getirmenize neden oldu? Bireysel sanatsal pratikleri serginin kapsayıcı temalarıyla nasıl örtüşüyor?
Üç sanatçıyı da yakından tanıyorum ve üretimlerine tanıklığım var. Onlar birbirlerini tanımıyorlardı ve tanışmalarına bu sergi ile vesile oldum. Bir arada iyi bir sergi çıkarabiliriz diye düşündüm. Ayrıca genç sanatçılara alan açmak da motivasyonlarımdan biri. Bunu hep yapmak istiyordum bu sergi ilk adım oldu. İşleri arasında benzerlikler, yakınlıklar, iletişim kurabileceğimiz bağlantılar olduğunu düşündüm. Biyopolitikalara bakışlarını işlerine yansıtmışlardı, en çok bu ilgimi çekti ve kendi işlerimle de yakınlık kurdum.
Sergi, video ve yerleştirme gibi farklı medyumlardaki işlerden oluşuyor. Bu araçların serginin temalarını ifade etmedeki rolü nedir?
Medyumların farklıları sanatçıların ifade biçimleri ile ilgili. Video, fotoğraf, gazete-kolajlar gibi çeşitlilik var. Parça parça meselesinde farklı medyumlar olması belki parçalı yapıyı göstermede işe yarıyor. Ama öncelik işlerin neyi, nasıl, hangi biçimde anlattığı ile ilgili. Bu tamamen sanatçıların işlerini nasıl kurguladıklarıyla ilgili.
Bu sergi üzerinde çalışırken, sanatçılar ile medya türleri arasındaki koordinasyonu nasıl sağladınız?
Medya türlerinden çok kavramlar ve konularla ilgileniyorum. Bir çalışma ne söylüyor, neleri barındırıyor, hangi çağrışımlarla açılıyor dünyaya, neleri gerektiriyor, neleri fazladan söylüyor. Bu bağlamda hangi sanatçının hangi işi nasıl konumlanmalı diye düşündüm, öneriler sundum ve sunduk, birlikte konuşarak, karar verdik.
Sergideki işler; farkında olmadığımız yaralar, parçalarda ve eylemlerdeki tekrarlar, ilişkiler ve saplantılar gibi konulara odaklanıyor. “Parça Parça” sergisinin arkasındaki tetikleyici fikir neydi?
Kanımca eylemlerdeki tekrarları kırdığımızda, rutin olana dönüp bakıp, onu değiştirdiğimizde sanatsal eylem başlıyor. Gündelik hayatın içine sızan ve onu değiştirmeyi de öneren bir yapı, sanatsal önermelere sahip diye düşünüyorum sadece onu gösteren değil. “Parça Parça” sergisinin arkasında gündelik hayatın rutinlerine bir gönderme var.
İzleyicilerin “Parça Parça” sergisi ile nasıl etkileşime girmesini veya sergiye nasıl tepki vermesini umuyorsunuz? Sergide yer alan eserler aracılığıyla izleyiciye aktarmak istediğiniz hisler neler?
İzleyicinin kurduğu ilişkiyi mekânı kurgularken düşünüyorum. Her yapıtın nasıl bir etki yaratacağını bilemeyiz. Hislerin ucu açık. Ama mekâna yerleşmenin, her köşenin, duvarın, konumun önemi var. Sergi bizi bitmemiş bir ev ile karşılarken, sonra bir odaya, ardından sıkışık bir koridora ve daha sonra daha içsel bir odaya, üst kata gönderiyor. İzleyiciyi benzerden çok farklı duygulanımlara davet ediyor. Farklı duygular skalasında dolaşıyor izleyici.
Bu serginin güncel sanat ortamı veya daha geniş kültürel söylem üzerinde ne gibi bir etkisi olmasını bekliyorsunuz?
“Parça Parça” sergisi, her şeyi çok hızlı geçtiğimiz bugünlerde bence birlikte sabırla çalışmayı öneriyor. Bana 90’lı yıllardaki deneyimlerimi hatırlattı bu sergi. Ayrıca feminist sergiler bağlamında kız kardeşlik sergisi olarak okunabilir. Nasıl bir etki göstereceğini de zaman gösterecek.