“It/Ortada” sergisiyle İMALAT-HANE İMÇ’ye konuk olan Umut Azad Akkel, izleyicilere eşitlik, ayrımcılık, haz, aidiyet ve kırılganlık kavramlarını yeniden düşünmeye davet eden bir oyun alanı sunuyor. Sanatçı ile sergi ve ele aldığı kavramlar üzerine konuştuk.
Unkapanı’ndaki İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ)’nda ikamet eden İMALAT-HANE Proje Alanı, Umut Azad Akkel’in İstanbul’daki ilk kişisel sergisi “It/Ortada”ya ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Ozan Ünlükoç’un üstlendiği sergide, Akkel sosyal normları ve ezen ile ezilen arasında ilişkiyi oyun teması üzerinden ele alıyor. Sergi, izleyiciyi yalnızca bir gözlemci olmaktan çıkararak eserlerle etkileşime geçmeye, düşünsel sınırlarını sorgulamaya ve toplumsal normlar üzerine “yeniden” düşünmeye davet ediyor. Sanatçının kişisel deneyimlerinden yola çıkarak şekillenen işler, aidiyet, dışlanma ve toplumsal yapılarla kurulan ilişkiler üzerine de derinlemesine bir keşif imkânı sunuyor.
“It/Ortada” sergi fikri nasıl ortaya çıktı? Bu projeyi oluştururken nasıl bir süreçten geçtiniz?
Aslında bir sergi planı yoktu aklımda. Yaşadığım sosyal bir dışlanma sonucu karanlık bir dönem geçiriyordum. Bir İstanbul seyahatimde serginin küratörü Ozan Ünlükoç ile tanıştım. Benzer deneyimlerimiz üzerine konuşurken serginin temelleri atılmaya başladı. Ozan, yaşadığım deneyime daha kavramsal bir perspektiften yaklaşınca da bu sergi ortaya çıktı. Kendi çıkmazlarıma ve yer yer mağdur hissettiğim deneyimime birlikte çok yönlü bir yol çizdik. Belki de bu süreçten güçlenerek çıktık.
Serginizin başlığının hikâyesini öğrenebilir miyiz sizden?
Sergiyi şekillendirirken, aslında içinde bulunduğumuz kimlik siyasetinin de çıkmazlarını sorunsallaştırıyorduk. Buradan hareketle oyun teması, haz, kazanmak gibi kavramlar devreye girdi. İngilizcedeki “ebe” kelimesinin karşılığının “it” olduğunu görünce, bugün kimliklendiğimiz ve eşitlenemediğimiz yüzyılda hiçbir şey ifade etmeyen, tamamen kimliklerinden arışmış bu zamirin, çocukken oynadığımız oyunlardaki “ebe”nin ve aynı zamanda “ortada sıçan” gibi anlamların da içinde barındırdığını fark ettik. Temelde, ezen ve ezilen ilişkisinin döngüsel olduğuna odaklandığımız bu sergide, hepimiz potansiyel failler olduğumuzu kabul edersek belki eşitlenebilir, kimliklerimizden ve ayrıcalıklarımızdan sıyrılabiliriz. Bu nedenle sergiye “It/Ortada” ismini uygun bulduk.
Serginizde izleyiciyi oyun üzerinden bir deneyime davet ediyorsunuz. Neden özellikle çocuk oyunlarını seçtiniz? İzleyicinin bu oyunlarla nasıl bir deneyim yaşamasını bekliyorsunuz?
Oyun, sanat pratiğimde ve estetik rejim çerçevesinde, önemli bir yer tutuyor. Bu sergi için ise oyun temasını biraz daha ön plana çıkardım. Sergide, tahakküm ile ezen ve ezilen döngüsünü tartışıyoruz. Bu bağlamda, bir oyunda ebe olmanın – oyunun kurallarına bağlı olarak – dezavantajlı ya da avantajlı bir konumda bulunma durumunun, ele aldığımız konular için güçlü bir analoji oluşturduğunu düşündük. Bu nedenle, işlerimde oyun temasını daha belirgin bir şekilde öne çıkarma kararı aldım. Aslında bu karar, biraz da bilinç dışımda gerçekleşen bir karar oldu.
Paulo Freire’nin Ezilenlerin Pedagojisi kitabından yola çıkarak iktidar ve ezilen dinamiklerini ele alıyorsunuz. Bu ilişkiyi oyun kavramıyla bağdaştırmak size nasıl bir ifade alanı sağladı?
Serginin çatısını Ozan’la kurarken çok eski bir metin olan Ezilenlerin Pedagojisi kitabını önerdi. Biz, Paulo Freire’nin “Özgürleşme Korkusu” olarak adlandırdığı bölümün çok küçük bir kısmına odaklandık. Burada özgürleşme, eşitlenme gibi herkesçe hem fikir olduğumuzu sandığımız kavramların aslında pratikte tahakküm ya da ezilenin kendi ezeni(iktidarı) gibi davranma motivasyonlarıyla yüzleşmek istedik. Burada hem Ozan hem ben, kendi iktidarlarımızla veya tahakküm kurma arzularımızla yüzleşmenin oyunda kazanma hırsı ya da kaybedeni görmekten duyduğu hazla benzerlikleri üzerinden oyun temasını tercih ettik.
Oyunlarda çoğunlukla belirli kurallar ve kazanan-kaybeden ilişkileri de olur. Serginizde oyun fikri bu rekabetçi yapının dışında nasıl bir yere oturuyor? İzleyiciyi düşündürmek istediğiniz “kazanan” ya da “kaybeden” tanımları var mı?
Serginin dilini kurarken, izleyicinin merak duygusu ve haz çok belirleyici oldu. İşlerin izleyenle iletişimi de bu anlamda önemli bir rol oynuyor. Fakat bunu yaparken izleyenin üzerinde bir tahakküm kurmadan bunu nasıl yaparız diye uzun uzadıya düşündüğümüzü söylemeliyim. Bunu ne kadar başarabildik, bilemiyorum. Oyun konsollarında izleyiciyle etkileşen videolar ve benim bedenime açıkça zarar veren işler var. Bunlar tamamen izleyenin inisiyatifine kalmış. Buradan bir kazanan hazzı yaratmak, son derece üstten duyguları barındırsa da sorduğu sorular kazanan ve kaybeden ilişkisine dair…
Sergide toplumsal kırılganlıklar ve aidiyet kavramlarından bahsediyorsunuz. Kişisel deneyimlerinizden de yola çıktığınızda bu kavramlar size ne ifade ediyor?
Aidiyet ihtiyacı ve çabası, bu kırılganlıkları yaratan dinamiklerden biri. Asıl sergi mekânına girmeden önce, aidiyet meselesini sorgulatan ve bunun kırılganlıklara nasıl yol açabileceğine atıfta bulunan iki katılımcı objemle karşılaşıyorsunuz. Bu objeler bağlamında, aidiyet meselesini, hayal ve kalp kırıklıkları, yanılgılar ve kabullenilmeyen farklılıklarla sonuçlanan bir çaba olarak görmek mümkün olabilir.
İşlerinizde endüstriyel, hazır ve inşaat malzemelerine yer veriyorsunuz. Bu materyallerin kırılgan yapılarıyla, toplumsal ve kişisel kırılganlıkları bir araya getirme fikri nasıl doğdu?
Bu sergide neredeyse hiç hazır malzeme kullanmadım. Kullandığım endüstriyel ve inşaat malzemeleri, aslında kırılganlığa bir zıtlık oluşturuyor. Kendileri kırılgan değil. Ancak kırılganlıklara video performanslarımda ve kolajlarımda yer alan çizimler ve şiirler aracılığıyla referans veriyorum. Bu yaklaşım, benim genel sanat estetik tercihlerimin bir yansıması. Diğer işlerimde de kırılganlıklara dair detaylar, soğuk ve endüstriyel formlar arasında kendini gösteriyor. Bu durum, toplumun yücelttiği hiper-maskülen ve hiper-fonksiyonel birey beklentisine bir tepki niteliği taşıyor.
Serginin bir sonraki durağı neresi olacak?
Üzerinde çalıştığım yeni bir yerleştirmeyi de ekleyerek sergiyi Berlin’e taşıyacağız. Bu sergiyi 2025 yılında gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Sergi mekânı ile gayri resmi bir anlaşmamız var. Bu yüzden de bürokratik süreçler kesinleşene kadar mekân ile ilgili detay vermeyi tercih etmiyorum.
Umut Azad Akkel’in kişisel sergisi “It/Ortada”, 29 Aralık’a kadar İMALAT-HANE Proje Alanı’nda görülebilir.