Sanatçı Kerem Ağralı ile resim ve heykel çalışmalarını sürdürdüğü Kadıköy Yeldeğirmeni’ndeki atölyesinde bir araya gelerek sanatı ve yapıtları üzerine konuştuk.
Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz? Çocukluğunuzun sanat eğitiminize katkısı oldu mu?
Gayet normal bir çocukluk geçirdiğimi söyleyebilirim... Bahçe oyunlarının hâlâ var olduğu dönemlerdi :). Her şey çok hızlı değişti biliyorsunuz. Açıkçası pek bir etkisi olduğunu söyleyemem, lakin mütemadiyen resim çizdiğimi hatırlıyorum.
Akademi’de sanat eğitimi alma süreci nasıl gelişti? Akademi eğitimi hayata, sanata bakışınızı nasıl etkiledi?
Lisedeki resim hocam Şakir Sağlam’ın katkısı büyüktür akademiye girmemde. Önce kendisinden birebir ders aldım, sonrasında da başka bir kursa gittim. Sınavda MÜGSF (Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) Heykel bölümünü kazandım. Akademi hayatının en azından bana pek bir katkısı olduğunu söyleyemeyeceğim. Yarısı benimle ilgili, yarısı da akademik standartlarla ilgili bence…
Sanat eğitimini aldığınız dönemle günümüz sanat eğitimi arasında ne gibi fark vardı sizce?
Belirli farklar var mıdır bilemiyorum... Ama en önemli fark belki de, bilgiye çok daha kolay ulaşma kısmında olabilir. En azından her şeye ve herkese, yapılan her esere çok daha kolay ulaşma imkânımız var telefonlar sayesinde. Bu da, belki daha evrensel bir dil yaratmada avantaja dönüşüyordur yeni jenerasyonda. Bunlar elbette sadece varsayımlar.
Heykel eğitimi almış birisi olarak resme yönelmeniz nasıl oldu?
Heykel okurken de çizmeyi, kompoze etmeyi, kurgulamayı hiç bırakmadım. Sadece doğru zamanı hissettiğimde yaptıklarımı kâğıttan tuvale geçirmeye başladım. Boyayla çok daha fazla ''teşne'' olma ihtiyacı hissettim. Çalıştıkça geliştim (her disiplin de olduğu gibi) ve geliştikçe de daha fazlasını görmek istedim. Zaten heykel bölümünde de yoğun desen dersleri görüyorduk ve aynı zamanda temel sanat dersi de. Hâliyle gerisi tamamen size ve tutkunuza bağlı. Yeteri kadar tutkunuz var ise zaten sürekli çalışma hâlinde oluyorsunuz. Tüm bunlar dışında; kafamdaki kurguları, meramımı, dünyayı iki boyutlu yüzeyde daha rahat anlattığımı fark ettim.
Yapıtlarınızı biçimsel, kavramsal ve estetik açıdan hangi kaygılarla planlıyorsunuz?
Kaygılarım, öncelikle yapacağım esere hakkını vermekle alakalı. Eseri ciddiye almak, her eserde sanki son işinizi yapıyormuşsunuz gibi davranmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Hiçbir yeri sallamamak, en ufak detayına mikrodan makroya aynı özeni göstermek bence işinizin hak ettiği bir olgu. Öncelikli hedefim, yapıtın matematiğini doğru kurmak. Yanlış temele oturttuğunuz bir resmi istediğiniz kadar süsleyin, eğitimli gözler, hatta bazı eğitimsiz gözler bile içsel olarak bu sıkıntıyı fark eder. Doğru temele oturduktan sonra, sanat tarihine referanslar veren imgelerin, öğelerin peşinde koşmayı seviyorum. Elbette, kendi özgün dokunuşumla ki, esas gizem zaten burada…
Bir eserin düşünsel oluşumu ile bitişi arasındaki süreç nasıl işliyor?
Yeldeğirmeni’nde Atölye Senkron’u açtınız. Yeldeğirmeni sanatınızı nasıl etkiledi?
Çok güzel bir soru, aklınıza düşen imgelerden biri bir şekilde öne çıkmaya başlıyor. Çoğunlukla bunun sebebini bilmiyorum, bilmeme durumu içinde tatlı bir gizem barındırıyor. Sonra da oturup, bu öne çıkan imgeyi kompoze etmeye başlıyorum... Neyle uyar, ne ile birlikteliği bu imgeyi daha güçlü ve eşsiz kılar. Aklınızdakine yakın bir şeyler oluşturmaya çabalıyorsunuz, fakat süreç bazen sizi daha farklı noktalara götürebiliyor. Burada, sürecin kendi doğalında akmasına izin vermek lazım, aksi durumda bir çatışma yaratmış oluyorsunuz ve yaptığınız iş doğallığını bence kaybediyor. Atölye Senkron’u bilgi birikimimi diğer insanlarla paylaşmak adına açmıştım... Lakin bugün geldiğim noktada, başka planlar daha ön plana çıktı gibi gözüküyor.
Yaptığınız çalışmaların yeteri kadar anlaşıldığını düşünüyor musunuz? Günümüz çağdaş sanatını nasıl yorumluyorsunuz?
Açıkçası her yaptığınız eseri herkes anlayacak ya da bağ kuracak diye bir şey yok... Ama ben farkında zihinlere hitap etmek isterim, o farkındalıkta biriyle karşılaşırsam, bu benim için büyük bir zevk oluyor. Günümüz çağdaş sanatı her yönden mıncıklamak isteyebileceğiniz yavru bir köpeğe ya da kediye benziyor, sanıyorum yorumum bundan ibaret olacak :).
Kullandığınız malzemeler, teknik, estetik açıdan görülen değişimleri nasıl değerlendirmeliyiz?
Malzemelerde görülen değişimler tabii ki de önce bende olan değişimlerdir. Değişken bir varlık olan insanın, değişmiyormuş gibi bir ruh hâline bürünüp ölgünleşmesi talihsizlik gibi geliyor... Ya da en kaba hâliyle gerçeklerden kaçmak belki de. Değişim bu işin olmazsa olmazı değil mi? Yani bu hayatım da öyle ya da böyle bir karar vermişim ve sanat yapmak istiyorum, sanatçı olmak istiyorum demişim. Bu kadar bedel ödemeye razı iken, neden sürekli kendimi tekrar edip durayım ki, yapabileceğim her şekilde değişmek ve ilerlemek isterim.
Bir sanatçı olarak insanın doğayla olan ilişkisinin yapıtlarınıza yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğa bana göre bir yerde Tanrı... Evren ile birlikte tabii ki. Bizler de bu düşünceden yola çıkarsak, Tanrı'nın çocukları olabiliriz pekâlâ. İnsanın tüm geçmiş bilgisi, kendi hücrelerinde ve tabii ki de doğanın toprağında, çiçeğinde ve gökyüzünde. Yaptıklarımı ya da yapmaya çalıştıklarımı bir noktada bu geçmiş bilgiyi belgelemek olarak görüyorum. Bu sonsuz bilgi kaynağı da yaptıklarıma yansıyor... Mümkün mertebe süzmeye çalışıyorum, ne kadar yapabiliyorum orası muamma. Ama bu süreç içerisinde tam ve doygun hissediyorum, bu da doğru bir şeyler yakalamakla ilgili olabilir.