Marcus Graf’ın küratörlüğünde, biçim ve formların ötesinde bir algının peşinde, Çağdaş Türk sanatının son dönem eğilimlerini, farklı disiplinlerde üretim yapan dokuz sanatçının çalışmaları üzerinden inceleyen “Formun Gücü” sergisi, 19 Haziran’a kadar Plato Sanat’ta görülebilir.
Sanatı, sanat yaparak eleştirme/inceleme fikriyle kurgulanan ve bugünün çağdaş Türk sanatına odaklanan “Formun Gücü”, üç sergiden oluşan serinin ilk etabının açılışını 5 Mayıs’ta gerçekleştirdi. Çağdaş Türk sanatında bugüne odaklanarak, kavram, teknik ve estetik değerlendirmesini, farklı disiplinlerde çalışmalarını sürdüren sanatçıların üretimleri üzerinden gerçekleştiren “Formun Gücü” sergisi, her bir sergide farklı konuları ele alarak, izleyicilere detaylı bir inceleme süreci sunmayı amaçlıyor.
Serginin ve Plato Sanat’ın küratörü Marcus Graf’a neden tek bir sergi değil de, üç sergiden oluşan bir seri oluşturmaya ihtiyaç duyduğunu sorduğumda: “’Formun Gücü’ Türk Çağdaş sanatının son dönemdeki eğilimlerine; soyut, figüratif ya da kavramsal üretim yapan sanatçılarla birlikte odaklanıyor. Bugünün sanat dünyasında neler olup bittiğini anlamak ve bunun üzerine gerçekleştirilecek eleştirel analizler için bir başlangıç niteliği taşıyor. Her sergi, Türkiye’deki çağdaş sanat kavramına ait farklı güncel konuları incelemeye odaklanacak ve farklı sanatçılarla, farklı kavramsal çerçeveler oluşturalacak. Seri fikrini sevmemin bir sebebi de çağdaş sanatta ya da hayatta, üzerinden geçecek vaktiniz olduğunda bir değerlendirme yapmak için çok daha karışık ve farklı yollar deneyimleyebiliyorsunuz. Üçlü sergi ‘üretim, meditasyon ve bilgiyi hatırlama’ konseptinde daha önce de başvurduğum bir yöntemdi ve bu şekilde çalıştığınızda hem sanatçının üretiminde konuyu iyice didikleyerek derinleşmesi için ve hem de düşünerek, detaylandırmak için zamanınız oluyor. Ve tabii sürecin nasıl işlediğini deneyimleyip, sonuç odaklı çalışma anlamında bir şans elde ediyorsunuz.” diyerek cevaplıyor.
Haydar Akdağ, Refik Anadol, Günnur Özsoy, Seçkin Pirim, Nejat Satı, Kemal Seyhan, Gülay Semercioğlu, Kaan Sofuoğlu ve Cemal Gürsel Soyel’in eserlerinin yer aldığı seçkinin nasıl oluşturulduğu, neden bu sanatçılara yer verildiği ve aralarında nasıl bir bağ kurmamız gerektiğinin cevabını yine Marcus Graf’tan istiyorum ve kendisi iki ana noktaya değiniyor. “Öncelikle soyutlama ve biçimciliği tüm üretimlerinde yöntem olarak kullanan sanatçıları seçtim. Geometri ve organik kompozisyonlar, dışavurumcu ve kavramsal, minimal ya da maksimal estetik arayışları arasında pek çok farklı yaklaşımın yer almasını istedim. İkinci amacımda kendi disiplinleri ve tekniklerinde özgün ve güçlü bir temsiliyet sunan sanatçılar bulmak oldu. Sonucunda dokuz sanatçıdan oluşan bu kaleydeskop, farklı yansımalarıyla kavramsal ve biçimsel estetikle ilgili fikirleri irdelemeye yönelik oluşturuldu” diyor Marcus Graf.
Farklı teknikte üretimlerin yer aldığı sergide inceleme 20. yüzyılın modern avangartlarının temel hedefi olan soyut ve biçimci sanattan bugünün güncel yöntemlerine kadar uzanıyor. Marcus Graf konuyla ilgili: “Bu sergide fikrin ve sanatsal üretimin geçerliliğini koruduğunu görüyoruz. Kandinsky’nin temsilden uzak imgenin yaratımını gerçekleştirmesinden sonra, sanat eleştirmeni Clement Greenberg biçimciliği, sanat için sanattaki (l’art pour l’art) mutlak yüceliğin sanat felsefesindeki son gerçekleşmesi olarak belirlemiştir. Sanatçı o zaman, somut dünya meseleleri ile iletişim kurma, resmetme ya da gösterme çabasını bırakmıştır ve günlük yaşam konularından çekilmişti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise Soyut Dışavurumculuk’un Batı sanat dünyasına etkisinden dolayı modern, özgür ve demokratik bireyin görsel dili haline gelmiştir. 1980’lerden bu yana yeni dışavurumcu betili resim ile gerçekçiliğin çeşitli biçimleri yeniden ortaya çıkmış ve sanat dünyasına egemen olmaya başlamıştır. 1990’lardan itibaren dijital medya ve teknolojiler gerçekliğin aldatıcı çoğalmasını güçlendirmiş ve yeni bir hiper gerçeklik ortaya çıkmıştır. Bu da bugün üretimlerinde soyut ya da biçimci yaklaşımlara yönelen sanatçılar için bir sorun gibi görünse de aslında herhangi bir akım ya da trendi takip etmeden, özgür bir üretim süreci yaşamalarını sağlıyor.”
Serginin izleyiciyle aktaracakları noktasında önemli olanlardan biri teknik ve kavramın çağdaş sanatta geçerliliğini korumakla kalmayıp, büyük bir güce sahip olduğu. Sergilenen sanatçılarında net olduğu nokta tüm bu kavramsal yaklaşımları değerlendirirken yapılan eleştirel incelemelerin, temsilden uzak üretimin önemine yaptığı vurgu ve bunu sanat izleyiciyle paylaşmak. Serinin gelecek sergilerinde karşımıza neler çıkacağını merakla beklerken, tüm bu incelemelerin tamamını gözlemlemek adına 19 Haziran’a kadar Plato Sanat’a mutlaka uğrayın!