21. yüzyılın ilham veren özgün fotoğraf sanatçılarından biri olan Roger Ballen, tüm kariyerini gözler önüne seren retrospektif sergisiyle 2016’nın son günlerinde bizi İstanbul Modern’de karşıladı. Sanatçının Dorps: Güney Afrika’nın Küçük Kasabaları, Platteland: Güney Afrika Kırsalından İmgeler, Yabanülke, Gölge Oda, Misafirhane, Kuş Sığınağı ve Hayaletler Tiyatrosu serilerinden bir seçkiye ve Ballenesk Oda adlı yerleştirmesine yer veren sergi, etkileyici ve özgün tarzıyla Roger Ballen’ın tüm çalışmalarını ve hayatından kesitleri izleyiciyle buluşturuyor.
Zihin aslında “Fotoğraf zihinle başlar ve zihinle biter” diyen Ballen’ın çalışmalarının çıkış noktasında duran bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Kadrajında duran özne, obje ve yer, hepimizde olduğu gibi, onun zihninin ilk merak ettiği yeri yansıtıyor. Dolayısıyla sergide yer alan fotoğraflar, Ballen’ın zihninin bir tiyatrosu olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda çektiği portrelerde yer alan insanların zihninin oynadığı bir tiyatro olarak da bakabileceğimiz; kurgu mu yoksa o öznelerin gerçek yaşantılarından birer kesit mi kestiremediğimiz fotoğraflar ilk bakıldığında karmaşık bir psikolojik yoğunluk taşıyor.
Sanatçı fotoğraf çekmeye ilk defa zihninin derinliklerine bir yolculuk yapmayı öğrendiğinde başladığını söylüyor. 1973 yılında İstanbul’a da uğradığı bir yolculuk yapan Ballen, bu serüveni Hindistan’da bitiriyor ve aslında zihninin ilgilendiği – fotoğraflarında çoğunlukla gözlemlediğimiz – formlar, objelerin ahengi ve hayvanları keşfediyor. Sergi izleyiciye hem bu yolculuğun izlerini gözlemleme fırsatı sunuyor hem de yolculuğa eşlik ederken kendi zihninize bakma olağanı veriyor.
1990’lı yıllarda bir jeolog olmasının da etkisiyle Güney Afrika’nın kasabalarını gezmeye başlayan Ballen, gözlemlediği formları fotoğraflayarak Dorps: Güney Afrika’nın Küçük Kasabaları ve Platteland: Güney Afrika Kırsalından İmgeler adında iki fotoğraf serisine imza atıyor. 1995 ile 2000 yılları arasında Johannesburg’ta yaşayan sanatçı bu yılları “kablo dönemi” olarak adlandırıyor. Sergide yer alan eserlerde de kolaylıkla gözlemleyebileceğiniz bu kablo detayı sanatçının formlara olan özel ilgisini vurguluyor. Bu kablolar aslında bulunduğu bölgede yer alan somut çizgiler olmalarının yanı sıra birer formlar. Bu kabloların diğer obje ve öznelerle yarattığı absürt görsellik de aslında insan yaşamında yer alan tüm hallerin absürtlük durumundan ayrı düşünülemeyeceğinin bir göstergesi. Eserlerde yer alan tüm insanlar, hayvanlar ve nesnelerin arasında yakalanan uyum ve absürtlük hali izleyiciye iyi bir fotoğrafın metafor içinde yer alan başka metaforların yansıtılmasıyla yakalanabileceğini söylüyor.
Yabanülke ya da orijinal adıyla Outland serisine gelindiğinde ise aslında iyi bir fotoğrafın kelimelerin kifayetsiz kaldığı anın bir yansıması olduğunu fark ediyorsunuz. Zihni zorlayan formlar kadar “öteki” kavramına ve aslında günlük hayatta çoğu insanın kendini ayırdığı hikayelere odaklanan fotoğraflarla karşılaşmak; hem fotoğrafta aranan estetiği hem de toplumun çizdiği sınırları sorgulatıyor. Roger Ballen her ne kadar formların organik bir biçimde birleştiği anlardan yola çıksa da ben kişisel olarak karelerinde gördüğüm yaşamların gözlemleyemediğim hikayelerini önemsedim. Ballen benim için, Ballenesk dediği özgün tarzını, Yabanülke gibi toplumdan dışlanmış bireylerin yaşadığı bir yere gitmiş, orada yaşayanların hikayelerine dokunmuş bir insan olmasıyla kazanıyor.
Gölge Oda serisine gelindiğindeyse fotoğraflar gözle görünür biçimde soyutlaşıyor ve sürreal bir boyut kazanıyor. Portre ve çizimlerin birbirine karıştığı bu seride formların karmaşıklığı birbirine geçiyor ve bu şekilde deliliği gerçekliğin kenarında bir nokta olarak konumlandırıyor.
Sergide yer alan diğer bir seri olan Kuş Sığınağı’nda ise fotoğrafın bir ayna görevi görerek zihni zorlayan bir projektör konumuna ulaştığı gözlemlenebiliyor. Eserlerin iki ana unsuru var: Kuşlar ve çizimler. Kuşları cenneti dünyaya bağlayan canlılar olarak gören Ballen, bu canlıları da aslında delilik ve gerçeklik arasındaki bağı veya sınırları yansıtan birer metafor olarak kullanıyor.
Serginin son serisi ve aynı zamanda sanatçının son kitabı olan Hayaletler Tiyatrosu, kullanılan farklı tekniğiyle dikkat çekiyor. Ballen cinsellik ve toplum üzerinden kurguladığı bu çalışmalarında çizimleri ve pencere camına düşen yansımaların fotoğraflarını bir araya getiriyor. Bu serinin önemli eserlerinden biri olan Divided Self adlı çalışma Freud’un ego, super ego ve id kavramlarına odaklanıyor. Sanatçı belki de toplum içinde yaşayan bizlerin kısıtlanmış ve kapana kısılmışlığı ile hayatı boyunca karşılaştığı hikayelerde yer alan özgür insan ve hayvanları gösteriyor. Ve aslında anlıyoruz ki yine her şey zihnimizde oluyor. Yani fotoğraf sanatı bir şeyleri belgelemekten ziyade, sanatçının kim olduğuna dair sorulardan oluşan puzzle’ın parçalarını yine kendisinin birleştirmesiyle anlam kazanıyor.
“Roger Ballen Retrospektifi” 4 Haziran 2017 tarihine dek İstanbul Modern’de ziyaret edilebilir.