Fransız sanatçı Agnés Varda’nın 2000 tarihli filminden ilhamını alan “Toplayıcılar // Les glaneurs et les glaneuses” sergisi 13 Ağustos’a kadar Versus Art Projects mekânında olacak. Küratörlüğünü Ezgi Bakçay ve Selim Süme’nin üstlendiği sergide fotoğraf sanatına farklı yaklaşımlarıyla Ata Kam, Ali Taptık, Alp Sime, Civan Özkanoğlu, Ege Kanar, Görkem Ergün, Gözde Türkkan, Kerem Uzel, Melisa Önel, Metehan Özcan, İrem Sözen, Selim Süme, Serdar Darendeliler, Serkan Taycan, Sevim Sancaktar, Sinem Dişli, Uğur Çolak, Yusuf Sevinçli yer alıyor.
Fotoğrafın bugünkü hali, güncel sanat nesnesi ya da güncel sanatın kendisi haline gelmesi, fotoğrafın temsil biçimleri son zamanlarda tartışılan şeyler (mi?). Gündelik hayatta çekilen fotoğraflarla cep telefonlarının hafızasını dolduran, instagram gibi sosyal medya kanalları üzerinden bir imaj dünyası içinde yaşayan izleyici bir yana; hızlı üretip tüketebilen, kolay uygulanabilir olması ve bu şekilde fotoğrafın demokratikleşmesiyle herkesin ürettiği bir anlatım biçimi olarak bugünün fotoğrafı, acaba gelecekten bakıldığında sanat tarihinin neresine, nasıl koyulacak? Ezgi Bakçay’ın deyişiyle: “Fotoğrafik imge ile gerçek hayat arasında nasıl bir ilişki var? Fotoğrafik imgenin algılanma süreci nasıl? Sınırları neler? Fotoğraf bütün bu farklı mecralara dağılırken; çerçevede, ışıklı panoda, kitapta hâlâ fotoğraf olmayı nasıl sürdürüyor? Gözettiğimiz şey buydu, bu soruları sormak.”
Dolayısıyla bu soruları soran, fotoğraf ontolojisini yapan, fotoğrafı yaşamının nedeni ve sonucu olarak var eden, ortak üreten, paylaşan ve arkadaş olan bir grup sanatçı “Toplayıcılar” sergisinde bir araya gelmiş. Fikir çerçevesinde küratörler Ezgi Bakçay ve Selim Süme’nin hem gündelik hayatta beraber hayatı paylaştığı, hem de profesyonel anlamda işlerini takip ettiği sanatçıların işleri sergide bir bütünü oluşturmuş. Gözümüzün aşina olduğu, daha önceden sergilenmiş işlerden kurgulanan sergi; sanatçı ve birey olarak toplama halinden, kişisel geçmişlerimizden biriktirdiklerimiz ve gündelik yaşamımızda topladığımız anlardan hareketle seçilmiş işlerle kurgulanmış. Bence farklı yorumlamalar üzerinden “toplayıcılık” meselesine yaklaşarak tartışma yaratacak bir sergi olmuş. Tartışma iki taraflı olabilir: Toplama meselesinin sanat tarihinde sanat ve sanatçı bağlamındaki önemi ve güncel sanatta temelsiz bir şekilde toplayıp bir araya getirerek kavramsal alt yapı uydurularak güncel sanat piyasasına hizmet eden, hızlı üretilip tüketilme hali. Fotoğraf gibi bugün herkesin üretebildiği bir temsil biçimi ise bu iki tarafa da hizmet edebilecek bir araç. İkisinin de fotoğrafik değeri var bir izleyici olarak.
Tüm bu tartışmalar ve sorgulamalarla birlikte “Toplayıcılar” sergisi, olasılıklar ve fotoğrafın sunum ihtimallerine karşı bir özet sunuyor oluşuyla da önemli. Fotoğrafın alışıldık biçiminin dışında, ezber bozan, bazen işin kavramsal arka planına hizmet edecek bir teknik ve prodüksiyon ile sunulan işler, güncel sanatın prodüksiyon üretim meselesine de dokunuyor. Sevim Sancaktar’ın Extra Vocabulary enstalasyonunun bir parçası olan Tito yerleştirmesinin bir fotoğraf tekniği olarak arşivsel pigment baskı olarak üretilmesi fotoğraflığını temsil etse de, bir bayrak gibi tepeden sarkıtılması onu fotoğraf kimliğinden farklı bir boyuta taşıyor, yerleştirme olarak tanımlanmasına neden oluyor. Sergiden başka bir örnek olarak Melisa Önel’in I Love You Inside and Out serisinden. Fotoğraflarındaki katmanlılık, süreç, bir anı süreç ve aşamalarlar üretiliyor olmasının, bir resmin katman katman boyanarak üretilmesinden zaman ve sonuç anlamında çok da farkı yok. Ya da Serkan Taycan’ın fotoğrafındaki araştırma ve belgeleme süreci sanat tarihindeki bir peyzaj resmini yaparkenki renk ve ışık araştırmaları ile geçen süreçten çok da farklı sayılmaz bugün. Ata Kam’ın cam bir kap içindeki Here and Now serisinden fotoğrafının eriyor
olması, işin halen üretim aşamasında olduğunun bir göstergesi ve fotoğrafı bir araç olarak kullanıyor…
Sergide Görkem Ergün Yağma serisinden fotoğraf dışı farklı malzeme ile fotoğrafın kendisini bir araya getirdiği “kirli” işleri ile biçimsel bir tezat yaratan “clean-cut-temiz” pigment baskı fotoğrafı bir arada sunuyor. Serdar Darendeliler günce tadındaki fotoğrafları ve onları bir rafta albümlere koyduğumuz fotoğraf boyutundaki sunumu ile sanki mekânın her zaman bir parçasıymış gibi sergiliyor. Selim Süme’nin silik bir ağaç silüeti ile otoportresi kişisel bir temsil sunuyor. Ali Taptık’ın Depression Gürtel und Sehnsucht adlı 2012 tarihli, genelevlerin kapılarını fotoğrafladığı seri, bir araştırmacı edasıyla topladığı porno alemlerinde internette en çok aranan kelimeleri ve qr kodlarla size yeni kapılar açan düzenlemesi ile kendi arşivinden çıkardığı Türkiye’den dergilerden gazetelerden topladığı “seksi kadın” fotoğraflarından kurguladığı kolajı; biriktirme halini gösteriyor. Alp Sime’nin geleneksel teknikle üretilmiş, mahrem bir anmışçasına aynı fotoğraftaki çocuklar gibi bir duvarın kenarına saklanmış Merhamet ve Kontrol Altında serisinden Disiplin fotoğrafı sergi mekânındaki konumu ile fotoğrafın içindeki hikayeyi hissetmeye davet ediyor. Sergide Ege Kanar Surface serisinden bir ahşap kutu içinde sergilediği eskicilerden topladığı fotoğraflar ve arkalarına yazanların yazma biçiminden, karakterlerinin izini süren işleri ile izleyiciyi merakla baktırıyor. Yanyana gelmesini çok da hayal edemeyeceğiniz Gözde Türkkan’ın Pay Here fotoğrafı, İrem Sözen’in işleri ve tam karşılarındaki Civan Özkaya’nın Bizzat serisinden 03 fotoğrafı ile yine yan yanalıkları ile leziz bir birliktelik oluşturan Kerem Uzel’in Alexandropouli serisinden fotoğrafı ve Uğur Çolak’ın Solid serisinden Dalgıç fotoğrafı biçimsel ve kavramsal bir ayrılık da olsa sergileme kurgusunda nasıl birliktelik yakalanabileceğini bize gösteriyor. Metehan Özcan’ın şahsen aşık olduğum, Elipsis’teki sergisinden hatırladığımız B06 ve A11 foto-kolajları, Sinem Dişli’nin yakın zamanda Empire Project’teki solo sergisinde karşısında uzun uzun kalakaldığımız Pagnon Mağarası Kalıntıları fotoğrafı ile sanki bir anahtar deliğinden bakıyormuş, kapısı aralık bir odanın içinden dikizliyormuş gibi izlediğimiz Yusuf Sevinçli Post ve Good Dog serisinden siyah beyaz işleri, tüm bu işlerle daha önceki karşılaşmalarımızda kurduğumuz bağlar ve bağlamlardan farklı bir bakış açısıyla değerlendirme yapmamıza neden oluyor. Ve tüm sanatçılar, küratörler, kitapçıkta yazan yazarlar ile birlikte bu sergi, fotoğrafın çevresinde dolanan, fotoğrafla ilişki kuran, hem fotoğrafın kendisi hem başkası olan, bazen bir antropolog ya da bir sosyolog, bazen sokaktan geçen bir adam olarak üretilen işlerle bir bütünü oluşturuyor. Ezgi Bakçay’ın dediği gibi montaj yaparken ki gibi parçaları bir araya getirip bütünü oluşturma hali “Toplayıcılar” sergisinde bir araya gelen birbirinden bağımsız parçalarla-sanatçılarla-işlerle bir bütün ve ortak bir durum arz ediyor.
Sergide kuşkuşuz bir ortak ruh halinden, dayanışmadan, bir dönemin izini taşıyor olmaktan bahsetmek, sanatçılar bağlamında ortak dertlere farklı yaklaşımlar sunmalarından, anda olmalarından temelli bir bütünlük olduğunu da söylemek gerek. Gündelik hayatın rastlantısallığı, süreç odaklı üretim, deneysellik bu serginin başka bir ortak noktası. Peki sergi açıldığından beri sorulan o sorular: “Bu bir dönem sergisi mi?” “Bu bir dönemin sanatçılarını bir araya getiren bir sergi mi?”. Ezgi Bakçay diyor ki: “Bir dönem sergisi değil. Yapabileceğimiz en ileri şey mevcut kategorileri yıkmak olabilir ve yıkılmak üzere bir kategori kurmak” diyor ve ekliyor: “Bu serginin devamı yine bir “Toplayıcılar” sergisi olmayacaktır ama devamında bu sergi vesilesiyle, tartışma konuları çıkacak, başka sergiler de olacaktır”.
Sergi için basılan kitapçıktan da bahsetmek gerekiyor diye düşünüyorum. Sarp Sözdinler’in yalın ve şahane tasarımı ile sergide yer alan işlerin görsellerinin yanı sıra, toparlayıcı nitelikte dört de metin yer alıyor kitapçıkta. Ezgi Bakçay'ın toplayıcılık ve sergi üzerine metni serginin çıkış noktası ve içeriğine değinirken, Murat Alat sanat tarihi
üzerinden hareketle sanatçı olarak toplayıcılıktan bahsediyor ve Özgür Ögütcen işin felsefik boyutunu tartışıyor. En sonda ise 1997’de kurulan Geniş Açı dergisi ve bugünkü Geniş Açı Proje Ofisi kurucularından Refik Akyüz Türkiye’de 90 sonları ve 2000’lerde varolan fotoğraf üzerine dernekler ve inisiyatifler, kolektifler üzerinden Türkiye fotoğraf tarihinin kısa özetini sunuyor.
Sergiyi görmeniz için son günler zira bu haftasonu sona eriyor. Ama kitap Versus Art Project’ten temin edilebilir, sanatçılar takip edilip yeni ortak hareketler gözlenebilir.