Kale Grubu bu yıl 60. yıl dönümünü vesilesiyle bir dizi etkinlik gerçekleştirdi. “Füreya” sergisi de bu etkinlik serisinin önemli bir parçası olarak bizlerle buluştu. Károly Aliotti, Nilüfer Şaşmazer ve Farah Aksoy küratörlüğünde gerçekleşen sergi; Türkiye’nin ilk kadın sanatçılarından Füreya Koral’ı, dönemin ruhu çerçevesinde, sanatçı kimliği ve seramiğe olan tutkusu ile birlikte ele alıyor.
Bir dönem sergisi olarak karşımıza çıkan “Füreya”, Türkiye’de çağdaş seramik üreten ilk sanatçılardan biri olan Füreya Koral’ın geniş kapsamlı retrospektifini bizlerle buluşturuyor. Koral’ı sadece çalışmalarıyla değil belge, fotoğraf, mektup ve kapsamlı bir sanatçı kitabıyla ele alan sergi üç değerli küratör iş birliğinde gerçekleşiyor. Sergiyi küratörleri Károly Aliotti, Nilüfer Şaşmazer ve Farah Aksoy’dan dinledik.
Türkiye’nin ilk kadın sanatçılarından Füreya Koral’ı gündeme getiren “Füreya” adlı sergi, Károly Aliotti, Nilüfer Şaşmazer ve Farah Aksoy küratörlüğünde gerçekleşiyor. Öncelikle sizlerden dinlemek istiyorum sergi fikri nasıl ortaya çıktı?
Kale Grubu bu yıl 60. yıl dönümünü kutladı ve sene boyunca birçok etkinlik düzenledi. “Füreya” sergisi de bu kapsamda gerçekleştirilen etkinliklerden biri ve en büyüğü oldu diyebiliriz. Sergi fikri Kale Grubu’ndan Zeynep Özler’e ait ve bu fikir bize ulaştığında hem sevindik hem de endişelendik. Sevindik çünkü Şakir Paşa Ailesi gibi birçok ilgi çekici figürün oluşturduğu bir dünyaya adım atacaktık, endişelendik çünkü Füreya Koral, Türkiye sanat tarihinde tam olarak konumlandırılmamış, üzerine yapılan araştırmaların ve yazılı metinlerin kısıtlı sayıda olduğu bir sanatçıydı.
Sanıyorum daha önce ikili küratöryel denemeleriniz oldu ancak bu defa bir sergi kapsamında üç küratör bir arada çalışmak sizin için nasıl bir deneyimdi?
Bu denli geniş çaplı bir araştırma ve çalışma gerektiren bir sergide üç küratör olmak hem bir zorunluluk hem de bir zenginlik oldu. Hepimizin güçlü tarafları farklı ve bunları birleştirerek iyi bir ekip çalışması gerçekleştirdik. Birden fazla kişi söz konusu olduğunda düşünme ve karar alma süreçleri mutlaka uzuyor ancak iş birliği ve dayanışmanın getirileri yanında bu durum önemsizleşiyor.
Sergi oldukça dikkat çekti. Bu kadar kapsamlı olması ve Koral ile birlikte dönemin ruhunu da izleyiciyle buluşturması bence onu unutulmaz kılanlardan. Peki siz nasıl bir hazırlık ve araştırma süreci geçirdiniz?
Biz sergiye hazırlanmaya Füreya Koral’ın yeğeni ve manevi kızı Sara Koral Aykar ile konuşarak başladık ve yakın çevresindeki arkadaşları, dostları, meslektaşları ile görüşerek çemberi genişlettik. Rabia Çapa, Candeğer Furtun, Ferit Edgü gibi çok değerli kaynaklar bize kapılarını sonuna kadar açtı. Turgut Çeviker, SALT Araştırma, Şehir Üniversitesi Taha Toros Arşivi yararlandığımız diğer kaynaklar oldu. Onun dışında birçok kişi de gerek anıları gerek yönlendirmeleriyle sergiye katkıda bulundu.
Bir dönem sergisi olarak Koral’ın 20. yıl dönümünde sanatseverlerle buluşan sergi, sanatçının gizli dünyasının kapılarını aralıyor. Ayrıca sanatçı hakkındaki sergi kitabı da en az sergi kadar üzerine konuşmaya değer ve kapsamlı. Kitapta bizi neler bekliyor?
Sergiye eşlik eden kitapta sanatçıyı tüm yönleriyle ele almaya çalıştık. Kitap, önsözlerin ardından Candeğer Furtun’un Füreya’yla 1984 yılında yapmaya başladığı, birkaç kasete yayılan son derece samimi bir sohbetle başlıyor. Bu söyleşi, sanatçının kendi ağzından çocukluğunu, gençliğini, üretimlerini ve ilham kaynaklarını öğrenmek açısından eşsiz bir kaynak oldu. Alev Ebüzziya ve M. Tüzüm Kızılcan da bize sanatçının atölyesinde geçirdikleri zamandan bahsederek oranın bir resmini çizmemize yardım ettiler. Doç. Dr. Ahu Antmen, Füreya’nın 1950’lerde başlayan kariyerine ve o dönemin kadın sanatçılarına yönelik bakışa dair bir inceleme sundu. Dr. Necmi Sönmez, Füreya’nın çoğu kamusal alanlarda bulunan işlerinin resimsel bir okumasını yaptı. Y. Mim. Büke Uras da Füreya’nın çalışmaları ve mimari ilişkisine değin bir değerlendirme yaptı.
Kitabın içinde ayrıca Gül İrepoğlu’nun kısa bir hikâyesi, Ferit Edgü’nün daha önce yazmış olduğu bir metin, Zeynep Oral ve Rabia Çapa ile yapılmış bir söyleşi ve elbette eserlerin katalog sayfaları bulunuyor.
Tabii meşhur Şakir Paşa Ailesi’nden bağımsız bir retrospektif de düşünülemezdi. Sergi kapsamında bu önemli aileye de değindiğinizi görüyorum. Ancak bu noktada özellikle dikkat çeken şey; sanatçıyı özel kimliğinin ve ailesinin ötesine geçip üretim ve sanatçı kimliğiyle ele almaya ve bu ikisini karıştırmamaya dikkat etmeniz.
Şakir Paşa’nın altı çocuğundan üçü; Cevat Şakir Kabaağaçlı, Fahrelnissa Zeid ve Aliye Berger her zaman öne çıkan karakterler olmuş ancak ailedeki daha büyük kuşaklarda da sanata yatkınlığın, yeteneğin ve kültürel birikimin izlerini sürmek mümkün. Bu nedenle kaçınılmaz olarak aileyi sergiye dahil ettik ancak ailenin pırıltısının Füreya’nın üretimlerinin önüne geçmemesi gerekiyordu. Bu nedenle sergiyi daha henüz giriş bölümünden iki ayrı bölüme ayırdık. Sol taraftan girdiğinizde kronoloji bölümüne geçip hem tüm aileye hem de Füreya’nın hayatındaki dönüm noktalarına dair ipuçlarını görebiliyorsunuz. Sağ taraftan girdiğinizde ise yapının sonuna kadar uzanan bir aksta, yalnızca Füreya’nın eserleri yer alıyor.
Türkiye’de çağdaş seramik üreten ilk sanatçılardan biri olan Füreya, sadece çalışmalarıyla değil sergi boyunca gördüğümüz fotoğraflarında da kendine has tarzı, karakteristik ve cesur duruşuyla dikkat çekiyor. Size uzun araştırmalarınız sebebiyle de sormak istiyorum Füreya’yı nasıl anlatırsınız hiç tanımayan birine?
Füreya gerçekten roman gibi bir hayat yaşamış; içine doğduğu sosyo-politik durum, yaşadığı dönem, yakınında bulunan insanlar ve hayatında aldığı kararlarla son derece ilgi çekici bir figür. Sanatsal anlamda ise seramik alanında birçok konuda öncü olmuş, ilkleri gerçekleştirmiş, birçok sanatçının, özellikle de kadın sanatçının yolunu açmış bir figür.
Dönem sergisi yapmak oldukça zor bir çalışma biçimi. Sizin için nasıl bir süreçti? Nelerden faydalandınız?
Dönem sergisi yapmak Türkiye’deki hafızasızlık, arşivsizlik gibi nedenlerden dolayı çok zor. Biz Füreya’nın ailesine ve arkadaşlarına ulaşabildiğimiz için ve hepsi de Füreya’yı gerçekten sevip işlerini ve hatıratlarını koruduğu için nispeten şanslıydık fakat tıkandığımız kimi noktalar da oldu. Bunların başında da kimi mimari yapılar için ürettiği ancak bugün yerinde durmayan eserler geliyor. Bu eserlerin hâlâ depolarda var olup olmadığını dahi öğrenemedik ve bu hem sanatçının külliyatı hem kentin hafızası hem de o mekânın kendisi için son derece üzücü.
Füreya’nın işleri çoğu zaman bilmesek, farketmesek de şehir hayatında da sık sık karşımıza çıkıyor aslında. Hazırlık sürecinde pek çok işin de kayıp olduğuyla karşılaştınız sanırım.
Evet, Füreya’nın hem İstanbul’da hem de Ankara’da birçok kamuya açık mekânda eseri bulunuyor. Bunlardan bir kısmına ulaşmamız mümkün olmadı zira sorularımız, araştırmamız muhatap bulamamaktan dolayı yarıda kaldı. Ancak biz hazırlık sürecinde izini sürdüğümüz ve ulaşabildiğimiz eserlerin izleyiciyle de buluşabilmesi için küçük bir harita hazırladık. Hem sergi rehberinde hem de kitapta yer alan bu harita, Füreya’nın kent içindeki işlerini takip etmek isteyenler için minik bir rehber niteliğinde.
Bu kapsamlı araştırma sürecinde sizi şaşırtacak detaylarla karşılaştığınız oldu mu?
Çok daha az sayıda eserle, mütevazı bir sergi hedefleyerek yola çıktığımız bu projede, Füreya’nın birbirinden bu kadar farklı teknik ve formda eser üretmiş olduğunu keşfettik ve çok etkilendik. Günümüze ulaş(a)mayan nice eserinin varlığını arşivlerden derleyebilmek de çok güzel bir detay oldu.
Belge, fotoğraf, mektup gibi sanatçının çalışmaları dışında pek çok materyal de sergiye eşlik ediyor. Bu materyalleri bir araya getirmek sizin için zor olmuştur diye tahmin ediyorum.
Arşiv değeri taşıyan materyallerle çalışmak çok kıymetli fakat bunları sergi ya da kitaba dahil edebilmek, çeşitli belgelerin izini sürerek kesin bir bilgi olarak paylaşmak çok zor ve önemli bir sorumluluk. Örneğin, Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi ile birlikte gerçekleştirdiğimiz iş birliği bu sergi için çok özel ve önemli bir gelişmeydi. Ara Güler, yalnızca Füreya’nın eserlerinin dokümantasyonunu yapmamış, 1955’te sanatçının çıktığı bir İç Anadolu seyahatinde ona eşlik de etmiş. Bu seyahat sırasında çektiği fotoğraflardan sanatçının o dönem eserlerinde bu seyahatin kimi etki ve izlenimlerini görebiliyoruz, bu sebeple bu fotoğraflar görsellikleri dışında da bir önem taşımaya başlıyor. Arşivden çıkan fotoğraflar arasında bazıları var ki Füreya’nın izini süremediğimiz ya da günümüze ulaşmayan eserlerinin tek kaydı sayılabilir. Sergi ve eşlikçisi kitapta Ara Güler’in fotoğraflarına yer vermeyi çok önemsedik, hem kendisine hem de kuruma buradan tekrar teşekkür ederiz. Son olarak tüm eser, fotoğraf ve belgelerin sergide anlamlı ve de yaratıcı bir şekilde sergilenmesine, sergi prodüksiyonuna büyük katkıda bulunan Karşılaşmalar ekibine de müteşekkiriz.
“Füreya” sergisi, 18 Ocak 2018 tarihine dek Akaretler Sıraevler No:16'da ziyaret edilebilir.