CABININ EŞ Direktörü Deniz Erbaş ile bu yıl dokuzuncu kez gerçekleşen Çanakkale Bienali’nin bugününü, dönüm noktalarını, neleri temsil ettiğini ve geleceğe dair öngülerini konuştuk.
Bu yıl 9’uncusu gerçekleşen, Çanakkale Bienali İnisiyatifi – CABININ tarafından 2008 yılından bu yana düzenlenen Çanakkale Bienali, 11 Kasım 2024 tarihine kadar herkesi Çanakkale’de özgün bir sanat deneyimi yaşamaya davet ediyor. Dardanel’in ikinci kez ana destekçisi olduğu bu yılki edisyonda Türkiye’den ve dünyadan farklı disiplinlerden sanatçılar “Zamana Bırakmak” teması altında bir araya geliyor. Bu yılki eserler ve sergiler gençler, teknoloji, gelenek ve gelecek kavramlarına odaklanıyor. Bu yıl diğer yıllardan farklı olarak ortak küratör yerine kapsayıcı bir kurul yer aldı bienalde. CABININ – Çanakkale Bienali İnisiyatifi kurucusu Seyhan Boztepe’nin Genel Sanat Yönetmenliğini üstlendiği 9. Çanakkale Bienali, Alper Akyüz, Burak Topçakıl, Deniz Erbaş, Didem Çapa, Ebru Nalan Sülün, Hakan Yılmaz, Rüstem Aslan, Thouli Misirloglou, Ulrika Flink ve Zihni Tümer’in dahil olduğu kurulunun önerileri doğrultusunda şekillendi.
50’yi aşkın sanatçıyı ağırlayan bienal Troya Müzesi, ASTİM Kollektifi, MAHAL Sanat, Korfmann Kütüphanesi, Bordo Bina ve Çanakkale kent merkezinde farklı alanlara yayılıyor. Sanatçılar arasında Ahmet Yiğider, Akın Güreş, Alper Aydın, Ani Çelik Arevyan, Ataman Girişken, ATI SUFFIX, Ayşen Urfalıoğlu, Aytuğ Aykut, Berkin Gülten, Berkin Günsay, Bilal Yılmaz, Cem Sonel, Damla Sari, David Blandy, Deniz Kulaksızoğlu & Can Yıldırım, Ecem Dilan Köse, Eda Sütunç, Edith Roux, Erdal Duman, Eric Magassa, Esra Carus, Fatih Kızılcan, Fırat Engin, Füreya Koral, Gönül Nuhoğlu, Güçlü Polat, Hakan Yılmaz, Halit Demirel, Jane Jin Kaisen, Johannes Vogl, Jun'ichiro Ishii, Kaan Tanhan, Kerem Meriç, Larry Achiampong, Madlen Hirtentreu, Murat Cem Baytok, Mustafa Akkaya, Nejat Birecik, Ömür Tokgöz, Rabia Seyhan, Serhat Kiraz & Hakan Gündüz, Seyhun Topuz, Süleyman Yılmaz, Tunç Ali Çam, Vasilis Alexandrou, Vince Briffa, Volkan Babaotu, Yabancı, Yunus Aras, Zehra Kayataş yer aldı.
Çanakkale, tarihsel ve kültürel katmanlı yapısıyla Türkiye ve dünyanın ortak mirasına ait değerler taşıyan bir kent. Bu kentin sayenizde 2008 yılından bu yana gittikçe etki alanını genişleten bir bienali var. Bu yıl dokuzuncu kez gerçekleşecek Çanakkale Bienali’nin yıllar içindeki yolculuğunda en önemli dönüm noktaları neler oldu? Bunlar bugünkü bienali nasıl şekillendirdi?
Çanakkale Bienali başlangıcından bu yana yerelde örgütlenen bir sivil inisiyatif olan CABININ tarafından hayata geçiriliyor. İnisiyatifin 12 yıldır bir derneği ve bir sanat merkezi var. İşleyiş hiyerarşik olmayan, katılımlara, değişime açık bu yapı üzerinden sürdürülüyor. Tabii bu yapı yıllar içerisinde yeni katılımlarla güçlendi, farklı projelerle kapasitesini geliştirdi. Özellikle sanat eseri ve sergi prodüksiyonunda uluslararası standartlara ulaşmış durumda. Son yıllarda Çanakkale kentine kültür endüstrisinden insanların gelip yerleşmesi de inisiyatifin kapasitesine eklendi diyebiliriz.
2012 yılında MAHAL’in açılmasıyla inisiyatif hafızasını, üretimlerini ve kentle olan ilişkisini sürdürülebilir bir boyuta taşıdı. Yıla yayılan faaliyetler ve projeler bu mekân altyapısı sayesinde mümkün oldu. Bienalin her edisyonuna giden yolda MAHAL merkezli kültürel, sosyal ve sanatsal çalışmalar bir birikim oluşturuyor, bu birikim de bienalin içeriğine doğru akıyor.
Çanakkale Bienali’nin geldiği bu yolculukta yıllar içinde ulusal ve uluslararası birçok önemli destekçimizle birlikte ilerleyerek bu birikimi daha da güçlendirdik. Geçen edisyonumuzda olduğu gibi bu yıl da Çanakkale Bienali’ni, Çanakkale’nin özgün bir markası olan Dardanel’in ana destekçiliğinde hayata geçiriyoruz. Her edisyonunda olduğu gibi ana sergilerin öncesi, sırası ve sonrasına yayılan bir takvimde iş birlikleri üzerinden şekillenen kültür-sanat etkinlikleri ve projelerden oluşan bir deneyim alanı olarak işliyor. Bienal bu içerik zenginliğini kent merkezindeki tarihi ve kültürel mekânlara, Troya Müzesi ve çevresine, bienal tarihinde ilk kez Assos, Küçükkuyu gibi alanlardaki sanat ve kültür yapılanmalarına yaygınlaştırıyor.
Ayrıca geçen sene “Yeni Komşular” araştırma projesini kurgulayıp hayata geçirdik. Çanakkale kent merkezi dışında farklı ilçelere, köylere yerleşen, kültür endüstrisinin farklı alanlarından profesyonelleri tanımaya ve bir network oluşturmaya odaklanan projenin 120 kişiyi bir araya getiren bir de haritasını oluşturduk. Bu gruptan insanların bir kısmı hem MAHAL’deki etkinlik ve projelerimizde hem de bienalde farklı uzmanlıklarıyla sürece dahil oluyorlar.
Bunun dışında bienal edisyonlarına katılan, Çanakkale’ye ve bienale özgü eserler üreten sanatçılarla geleceğe dönük bir müzeleşme ve koleksiyon oluşturma fikrini paylaşıyor ve katılımlarını alıyoruz. Fikir aslında üretilen eserlerle, hayata geçirilen projelerle ve süreçlerle bienalin hafızasını yansıtacak bir oluşum. Buna en yakın kavram müze gibi duruyor. 2024 ilkbaharında Cermodern’de yaptığımız gibi farklı kentlerde kapsamlı koleksiyon sergileri düzenleyerek bu hedefimizi görünür kılmaya, süreci yine kolektif bir şekilde farklı kurum ve uzmanların katılımıyla kurgulamaya çalışıyoruz. Şu anda da Çanakkale Bienali İnisiyatifi CABININ’in köklü iş birliklerinden biri olan Sinopale’de (Sinop Bienali) Çanakkale Bienallerinden de bir seçki yer alıyor. “Tükenmeden Önce: Yeni Değerler Evreni” başlığıyla 11 Ekim’de kapılarını açan 9. Sinopale’nin de eş-küratörlerinden biriyim. Sinop Bienali kapsamında Jakob Gautel, Nikita Alexeev, Rüstem Aslan ve Mert Karaçıkay’ın Çanakkale’den esinle ürettiği ve mitolojilerin yeniden yorumlanmasına odaklanan eserlerinden oluşan Çanakkale Bienali seçkisi yakın zamanda restorasyonu tamamlanan Sinop Cezaevi’nde 31 Ekim tarihine kadar ziyaret edilebilir.
Tarihsel ve kültürel mirasının yanı sıra Çanakkale bulunduğu konum itibariyle önemli bir geçiş noktası aynı zamanda. Çanakkale Bienali’nin kentle, kent kültürüyle kurduğu bağı nasıl tanımlarsınız?
Bienalin var oluş nedeni aslında Çanakkale’nin kültürel coğrafyası ya da ekosistemi. Sizlerin de bildiği gibi tarihsel, kültürel ve ekolojik katmanlarıyla çok zengin bir kent Çanakkale. Bugün dünyada en çok bilinen simgelerden biri olan Troya, mitolojik, tarihsel özelliklerinin yanı sıra doğu-batı geçişinin fiziksel alanı olan Çanakkale Boğazı diğer adıyla Dardanelles ve tabii Gelibolu Yarımadası, dağları, akarsuları, adaları ve verimli topraklarıyla ekolojik zenginlikleri… Bu listeyi daha da uzatabiliriz.
Çanakkale 90’ların ortasından itibaren odağında kentsel koruma, planlama, tarih ve kültürün olduğu, Türkiye için de bir model ortaya koyan oldukça nitelikli ve güçlü bir sivil toplum geleneğine sahip. Türkiye ve dünya kültür ekosistemindeki modeller, tartışmalar ve gündemlerle bir şekilde etkileşim içindeki bu sivil yapılanmaların günümüz sanatına dair ilgi ve merakı CABININ’ın kuruluş sürecini başlatan temel dinamik. 2000’lerin ortalarında bu yapı tarafından Çanakkale’de hayata geçirilen bir dizi uluslararası sergi Çanakkale Bienali tarihinde 0. edisyon olarak anılıyor ve inisiyatife yerelde bir bienal düzenleyebilecek özgüveni kazandırıyor.
Çanakkale Bienali’nin kavramsal çerçeveleri de kente özgü bu tarihsel, kültürel, sosyal katmanlarla küresel gündemin kesiştiği bir bağlama oturuyor. Bu sayede sanatçıların yerel dinamiklerle buluştuğu bir sanat ekosistemi kurgulanabiliyor.
Yatayda ve dikeyde kentin katmanlarına ek olarak kültür ekosisteminde yaşanan güncel değişim ve dönüşümlere de duyarlıyız. Örneğin son yıllarda büyük kentlerden Çanakkale’ye gelip yerleşen kültür aktörleri ve kültür endüstrisinin farklı alanlarında uzmanlaşmış kişiler kente güçlü bir potansiyel ekledi. Bu hareketliliği de yakından takip ediyoruz, bu yeni kentlilerle ilişkileniyor, süreçlere aktif katılımları için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.
Çanakkale bienallerinde Çanakkale’nin kentsel mimari ve kültürel mirasını odağına alan mekânlar kullanılıyor. Yıllar içerisinde kentin tarihsel kimliği olan ama atıl durumdaki birçok metruk alanı bienal sergileriyle kentin gündemine getirmiş, korunmalarını ve kültürel işlev kazanmalarını sağlamış olduk. Çanakkale Bienali’nin her edisyonunda bu mekânlarla birlikte kentin kültürel kimliğini gündeme getirme duyarlılığına önem veriliyor. Troya gibi kentin en önemli değerinin temsilcisi olan Troya Müzesi, Troya Ören Yeri ve Troia Vakfı’nın çağdaş sanat ve kültürle ilişkilenmesinde işlev görmüş, kentteki gençlerin kültürel ihtiyaçlarına imkânları dahilinde cevap vermiş, 2011 yılından bu yana “Bienal Engelsiz” girişimiyle kültüre erişim ve evrensel tasarım alanında sivil toplum çalışmalarına önderlik etmiş, bu süreçte bir taraftan da Çanakkale’ye özgü nitelikli sanat eserlerinin üretimini gerçekleştirerek kente dair özgün bir sanat koleksiyonu oluşturmuş istikrarlı bir yapılanmayız. Tüm bu süreçteki stratejimiz ise bienale bir kültürel kimlik inşa etmekten çok Çanakkale kentinin kültürel kimliğinin tüm potansiyellerini gerçekleştirmesine katkı vermek.
Türkiye’nin en uzun soluklu bienallerinden biri olan Çanakkale Bienali kentte yapılan en geniş çaplı etkinliklerden biri. Bienal kapsamında düzenlenen yan etkinlikler ise çağdaş sanat kültürünün dünya, Türkiye ve Çanakkale kentinin doğası ve gelişmeleriyle bütünlük sergiliyor. Film etkinlikleri, müzik dinletileri, paneller ve festival havasında sanat etkinlikleriyle tüm şehri içine alıyor.
Bienalin önceki yıllardan beri taşıdığı ideallerden biri Çanakkale’yi uluslararası bir kültür kentine dönüştürmek. Bienal, Çanakkale ile sınırlamıyor kendini. Sizin de bahsettiğiniz; sene başında Cermodern’deki “Paylaşılan Bellek” sergi, eş zamanlı gerçekleşen Sinopale’de yer alan özel seçki örneğin. Bu bağlamda gelinen noktada bienalin yurt içi ve yurt dışındaki görünürlüğünü, bilinirliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
2015 yılından bu yana Çanakkale Bienali seçkileriyle farklı projeler ve etkinlikler gerçekleştirdik. Bugüne kadar İstanbul, Sinop ve Ankara’nın yanı sıra Osnabück ve Selanik Bienali’nde Çanakkale’de üretilen eserlerden oluşan sergiler düzenledik. Bu tür iş birliklerini ve bienal kapsamında Çanakkale’den esinle üretilen eserlerin görünürlüğünü önemsiyoruz. Sizin de belirttiğiniz gibi temel vizyonumuz Çanakkale’yi küresel ölçekte bir kültür kenti olarak konumlandırmak. Tabi bunu tek başına bir STK’nın gerçekleştirmesi mümkün değil. Bu vizyonu yıllardır kentteki kamu otoriteleri, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile paylaşıyor, tüm kesimleri ortak vizyon etrafında bir araya getirmeye çalışıyoruz. Gelinen noktada hem Troya Müzesi’nin açılması hem de kentte düzenlenen festivallerin gelişmesiyle kentin kültür kimliği güçlendi ve görünürlüğü arttı diyebiliriz.
Diğer taraftan bu nitelikli ve uzun soluklu çalışmalarımız hem ulusal hem de uluslararası ölçekte takdir gördü ve farklı ödüller aldık. 2015 TÜYAP Artist Sanat Fuarı’nda onur ödülüne, 2020 Baksı Vakfı Anadolu Ödülleri’nde süreli etkinlik kategorisinde büyük ödüle layık görüldük. Son olarak kentte çağdaş sanatı toplumun farklı kesimleriyle buluşturma stratejimiz ile UCLG – MEXICO CITY – CULTURE 21 Uluslararası Ödülü “En iyi Uygulamalar 2022” listesine seçildik.
Çanakkale Bienali 2014 yılından bu yana Uluslararası Bienaller Birliği - İBA’nın kurucu üyelerinden. Dünyanın farklı yerlerinde düzenlenen nitelikli ve sürdürülebilir bienalleri bir araya getiren bu ağın küresel haritasında yer alıyoruz.
Dolayısıyla yerel, ulusal ve uluslararası ölçekte çağdaş sanat ekosistemi içerisinde belli bir görünürlüğümüz ve bilinirliğimiz var, bunu yıllar içerisinde artırmak için farklı kanalları ve ağları değerlendirmeye çalışıyoruz. Fakat Türkiye’de maalesef İstanbul dışında hayata geçirilen nitelikli ve sürdürülebilir modeller ancak son birkaç yılda ilgi çekmeye başladı, kültür üretimi ve tüketiminin sadece İstanbul ile sınırlı olmasının uzun yıllar olumsuzluklarını yaşadık.
Dokuzuncu kez bienale hazırlanırken sizin için bu bienalde neler önemliydi? Nasıl bir çalışma yürüttünüz bu süreçte?
Bu bienalde bizim için önemli olan, bienalin kürasyonundan prodüksiyonuna her aşaması için oluşturduğumuz iş birliği ve dayanışma modelinin görünür olmasıydı. Geçtiğimiz edisyonlarda da aslında hep kolektif bir içerik üretme süreciyle hazırlandığımıza vurgu yaptık ama bu edisyonda küratör kavramının yerine geniş katılımlı bir “kurul”u koyarak yaklaşımımızı daha iyi ifade etmeye çalıştık. CABININ ekibinden Burak Topçakıl’ın küratörlüğünü üstlendiği genç kuşak sanatçılardan oluşan sergi, Maçka Sanat Galeri’sinin hafızasını yansıtan seçki, Selanik Bienali, Kültür için Alan, Cermodern gibi kurumlarla iş birliklerinden doğan sanatçı üretimleri, ilk kez sanatseverlerle buluşan ve kentin sanayi bölgesinde örgütlenen ASTİM Kolektifi gibi farklı bileşenleri uyum içerisinde aynı kavramsal çerçeve altında yan yana getirmek bizim için önemliydi.
Diğer bir önemli nokta ise, Çanakkale’den çıkan küresel markalarımızın bienale destek olmasıydı. Ana destekçimiz Dardanel ve kurumsal destekçimiz KALE tarafından sahiplenilmek, Çanakkale’ye değer katan bu markalarla iş birliği yapmak bizi çok güçlendirdi.
Kentin potansiyelini bilen, saygı gösteren üstüne bir katman daha atmak yerine tüm katmanlarla uyumlu bir bienal yapısı var Çanakkale Bienali’nin. Bu yıl bienalin başlığı “Zamana Bırakmak”. Bu başlığın temsil ettiklerini, bienali nasıl çerçevelediğini, neden bu başlığı seçtiğinizi anlatır mısınız?
Çanakkale Bienali’nin iki temel ilkesi varsa biri düzenlendiği kenti egzotikleştirmemek, bir diğeri de sanatı araçsallaştırmamak denebilir. Her edisyonda bienal odağında nitelikli bir sanat içeriği sunmaya ve bu yolda sanat eserleri ve sanatçıların yeni üretimleri için bağlamlar, koşullar oluşturmaya yoğunlaşılıyor. Bu anlamda, “Zamana Bırakmak” başlığıyla “gençlik” meselesini kavramsal kurgusunun merkezine oturtan bir anlayışla yaklaştık bu yılki bienale de.
Çanakkale Bienali’nin kavramsal çerçeveleri hep söyleyegeldiğimiz gibi, kente özgü tarihsel, kültürel, sosyal katmanlarla küresel gündemin kesişim alanlarında düğümleniyor. Bu sayede hem uluslararası sanatçılar hem de yerel dinamikler için ortak bir zemin oluşturulmaya çalışılıyor. I. Dünya Savaşı’nın 100. yılı’nın hatırlandığı 2014 yılında savaş, kara ve deniz yoluyla göçün canlı bir noktası olan Çanakkale’de 2016 yılındaki Çanakkale Bienali’nde göç temasını düşündüğümüz gibi. Benzer bir perspektiften, 9. edisyonda bu kez gençlere odaklanmak istedik. Çanakkale nüfusunun dörtte birini gençler oluşturuyor fakat kentin kültür ekosisteminde onlara ayrılan bir alan, onlara hitap eden, onlarla etkileşime geçen, kültürel ihtiyaçlarını gözeten bir ortam yok. MAHAL’de son yıllarda elimizden geldiğince gençlerle bir arada olmaya, onlara alan açmaya çalıştığımız bir sürece girdik ve bu sürecin sonunda bu kez bienalin gençlerin görsel evrenine, kafalarını meşgul eden meselelere, geçmiş ve gelenekle kurdukları ilişkiye alan açmayı amaçladık. Tüm bunları düşünürken, “Zamana Bırakmak” başlığı kolektif bir süreçte kristalize oldu aslında.
“Zamana Bırakmak” bu deyimin hem birincil anlamına hem de çağrışımlarına gönderme yapıyor: Bugün aciliyet taşıyan fakat mevcut koşullarda çözümsüz gibi görünen durumları zamanın sağaltıcı etkisine emanet etmeyi, aciliyetin çağrıştırdığı aceleciliğin yerine serinkanlılığı tavsiye eden bir tonu var. Bir yandan genç olmakla özdeşleşen heyecan, tez canlılık, yüksek enerji bir yandan da günümüz teknolojilerinin dayattığı hız ve eşzamanlılık baskısı karşısında dünyanın, doğanın ve insanlığın zamanını daha geniş bir perspektiften ya da farklı boyutlarıyla ele almayı öneriyor. “Zamana Bırakmak” daha kendine referans veren bir boyutta ise Çanakkale Bienali’nin uzun yıllardır sürdürdüğü sanat üretimini, geliştirdiği kurumsal model ve stratejileri zamana emanet ederek geleceğe aktarma arzusuna da gönderme yapıyor. Sloganı ise “Çanakkale’de yeni nesil bir çağdaş sanat müzesine doğru!”
Ortak bir küratör olmama durumunu da ayrıntılı sormak isterim. Bu yıl diğer yıllardan farklı olarak tek bir küratörü yok ama seçici kurulu ve sergilerin ayrı küratörleri var. Bu seçimin bu yılki bienale etkileri neler oldu? Neden bu yapı tercih edildi, nasıl bir yol izlendi? Bunun önümüzdeki yıllarda da süreceğini söyleyebilir miyiz?
Çanakkale Bienali kolektif bir sivil yapı ve bu yapıyı küratöryel yaklaşımına da aktarmak istiyor. Bu nedenle “auteur” bienali değil. Genel Sanat Yönetmeni de bir otorite pozisyon olmaktansa bu kolektiviteyi kurgulayan kişi oluyor. Geçtiğimiz edisyonlarda Beral Madra gibi, Azra Tüzünoğlu gibi değerli isimlerin genel sanat yönetmenliğinde çoklu küratörler, inisiyatifler ile kolektif modeller ortaya koyduk. Katı kurumsal bir yapı olmadığımız için aslında bu kurguda her edisyonda belli riskler alıyoruz, denemeler yapıyoruz ve bir şekilde sürecin parçası olan herkes için özgün bir deneyim olmuş oluyor böylece. Önümüzdeki yıllarda bu strateji doğrultusunda farklı modeller denemek de gündemimizde var.
Bu edisyonda Seyhan Boztepe Genel Sanat Yönetmenliği görevini üstleniyor. Oluşturulan kurulda ise küratörlü sergiler de tekil sanatçı üretimleri de yer alıyor. Yani küratöryel pratikleri, senografiyi kesinlikle gözeterek bu edisyonda kurulunda farklı sanat uzmanları, kurum temsilcilerinin yer aldığı daha hibrit bir yapı kurguladık.
Çanakkale Bienali kapsayıcılık, etkileşim ve diyalog başlıklarını önemsediği gibi dokuzuncu edisyonunda değişen dünya ile öncelediği başlıklara neleri ekledi? Bunlar bu yılki bienalde nasıl karşılık buldu kendine?
“Zamana Bırakmak” teması kapsamında bienali gençlerin günümüz sanatının zengin ekosisteminin deneyimlenebileceği, güncel konulara odaklanan canlı bir platform oluşturmak üzere kurguladık ve “gençlik” olgusuna birbiriyle bağlantılı üç eksen üzerinden odaklandık.
Bunlardan ilki gençlik kültürü ve sanat-teknoloji bağlantısı. Bienal, çağdaş sanatın teknolojiyle kesişimini, dijital teknolojileri, oyun kültürünü ve iletişim araçlarını bu başlık altında ele alıyor. Bu eksende sergiler, dijital ortamların ve etkileşimli platformların sanatsal ifade alanına entegrasyonuna odaklanıyoruz. Artık gençlerin yaşamının ayrılmaz bir parçasına dönüşen teknolojik gelişmelerin günümüz görsel kültürünü nasıl şekillendirdiğini ve sanatsal sınırları nasıl esneterek dönüştürdüğünü de bu bağlamda tartışıyoruz.
İkinci eksenimiz ise küresel konulara taze yaklaşımlar. Bu kapsamda mesleklerin geleceği, çevresel sürdürülebilirlik ve hareketlilik gibi günümüzde gençleri etkileyen acil küresel gündemlere dair sanatsal yaklaşımlar bienalin ikinci eksenini oluşturuyor. Günümüz gençlik deneyimlerinin karmaşıklığını yansıtan, umut ve beklentiden endişe ve kaygıya kadar uzanan bir duygu yelpazesini ele alan bienal, yenilikçi yaklaşımlar aracılığıyla bu kritik konular üzerine sanatın diliyle diyaloglara açık bir platform oluşturuyor.
Üçüncü eksenimiz olan kültürün aktarımında sanat ise kültürel mirasın, geleneklerin ve kolektif hafızanın korunması ve yeni nesillere aktarılmasında sanatın merkezi işlevi üzerine odaklanıyor. Görsel, şiirsel ve kavramsal ifadelerin geçmiş, bugün ve gelecek arasında nasıl köprü görevi gördüğü, kültürel sürekliliğin önemi, kolektif hafızanın güncel kültür ekosistemindeki yansımaları ve sanatsal yorumların topluluk anlatılarını şekillendirmedeki rolü gündeme getiriliyor.
Bienalde bu yıl 50’den fazla sanatçı yer alıyor. Sanatçı seçimlerinizi yaparken kriterleriniz neler oldu? Sanatçıların çalışmalarında neler öne çıkıyor bu yıl?
9. Çanakkale Bienali gençlere odaklanıyor ama sadece genç sanatçıların olduğu bir bienal değil. Tüm kurul üyeleri bienalin kavramsal çerçevesiyle örtüşen sanatçılar önerdi, örneğin Cermodern direktörü Zihni Tümer, yıllardır yoğunlaştıkları yeni medya ve dijital sanat alanından özgün sanatçılar davet etti, bunlardan Ecem Dilan Köse, Troya Müzesi’nin cephesi için bir mapping eseri üretti, Hakan Yılmaz ve Süleyman Yılmaz ise atölyelerini yakın zamanda taşıdıkları Çanakkale’nin yeni bir sanayi sitesindeki tasarımcı ve sanatçı komşularıyla yeni bir kolektif oluşturarak bienalin hem içeriğine hem de mekânsal yayılımına katkı verdiler. Burak Topçakıl ise çok ilginç genç kuşak sanatçılarla MAHAL’de özgün bir sergi kurguladı. Buna ek olarak Bilal Yılmaz, Damla Sari, Ahmet Yiğider, Erdal Duman, Murat Cem Baytok, ATI Suffix, Erc Magassa, Jun’ichiro İshii ve David Blandy bienale özel üretimleriyle öne çıkıyor. Edith Roux ve Vince Briffa’nın geçtiğimiz yıllarda ürettikleri video enstalasyonları ise insanı içine alan deneyimler sunuyor.
Bu örneklerden göreceğiniz gibi aslında kriterimiz hem kurul üyelerimizin öneri ve görüşlerine ağırlık vermek hem de sanatçıların bienale özgü üretimler gerçekleştirmesi için koşullar oluşturmaktı. Bu edisyonda öncekilere nazaran çok daha fazla yeni üretim gerçekleşti. Malzeme, teknik ve anlatım zenginliği ise bienal içeriğinin diğer bir özelliği. Resim, fotoğraf gibi daha konvensiyonel üretimlerin yanı sıra bulunmuş nesneler, üç boyutlu yerleştirmeler, koku deneyimleri, mappingler ve interaktif dijital işlerle farklı deneyimler oluşturmaya çalıştık.
Ayrıca Troya Müzesi’ndeki galeri mekânında Maçka Sanat Galeri’sinden bir seçki yer alıyor. Buradaki serginin bienal ile nasıl bir bağ kurduğunu düşünüyorsunuz?
Troya Müzesi hem Çanakkale’nin hafıza katmanlarını hem de dünya kültür mirasını geleceğe taşıyan bir çağdaş müze olarak, açıldığı 2018 yılından bu yana Çanakkale Bienali’nin sanat üretiminin gelenek - gelecek bağlamına odaklanan sergiler ile bienal içeriğini ve sergi deneyimini zenginleştiriyor. Önceki yıllarda Türkiye’nin çağdaş sanat belleğinden oldukça nitelikli bir seçki sunan Agah Uğur Koleksiyonuna, Alparslan Baloğlu’nun Troya’ya odaklanan mekâna özgü ve izleyici içine alan yerleştirmesine ev sahipliği yapan Troya Müzesi geçici sergi salonu, 9. edisyonda bu kez Türkiye çağdaş sanat hafızasının önemli temsilcilerinden Maçka Sanat Galerisi’ni misafir ediyor. Rabia Çapa ve Varlık Sadıkoğlu tarafından kurulan Maçka Sanat Galerisi, Türkiye’de çağdaş sanatın gelişimine katkı sağlamış, 40 yılı aşkın öyküsü ile bellek niteliğinde bir arşive sahip. Son yıllarda galerinin yönetimini devralan Didem Çapa, Maçka Sanat’ın bu eşsiz sanat belleğiyle, günümüz sanatının dinamikleri ve gelecek vizyonları arasındaki ilişkiye odaklanan çalışmalar yürütmekte ve galeri dışında farklı şehirlerde de özgün sergiler düzenlemekte. Bienal kapsamında Didem Çapa’nın bu çalışmalarını temsil eden bir seçki sunduğu sergide Akın Güreş, Ani Çelik Arevyan, Aysen Urfalıoğlu, Esra Carus, Fatih Kızılcan, Fırat Engin, Füreya Koral, Gönül Nuhoğlu, Güçlü Polat, Halit Demirel, Ömür Tokgöz, Rabia Seyhan, Serhat Kiraz & Hakan Gündüz, Seyhun Topuz ve Tunç Ali Çam’ın eserleri yer alıyor.
Bienal mekânlarının sayısı daha fazla önceki yıllara göre. Kent merkezindeki alanlar, Troya Müzesi dışında bienal Assos ve Küçükkuyu’ya da yayılıyor. Çeperini genişletmesi bienale nasıl bir ifade alanı açtı, bienal yapısına katkısı ne olacak?
9. Çanakkale Bienali Troya Müzesi, ASTİM Kolektifi, MAHAL Sanat, Korfmann Kütüphanesi, Bordo Bina ve Çanakkale kent merkezinde farklı alanlara yayılan sergileriyle bu edisyonunda da çağdaş sanat tutkunlarının odak noktası oluyor. Ayrıca bu yıl tarihimizde ilk kez sizin de belirttiğiniz gibi kent merkezinin dışına çıkarak Assos, Küçükkuyu gibi alanlardaki sanat ve kültür yapılanmalarına da yaygınlaşıyoruz.
Kentin değişen ve dönüşen dinamiklerine duyarlı bir oluşum olan CABININ olarak, son yıllarda büyük kentlerden Çanakkale geneline doğru yaşanan iç göçü yakından takip ettik. Bu süreçte yukarıda da bahsettiğimiz gibi geçen yıl başlattığımız “Yeni Komşular” araştırma projesiyle de farklı ilçelere ve köylere yerleşen kültür endüstrisinden uzmanlar, yeni oluşum ve mekânsal kümelenmelerle diyaloglar geliştirildi. Bu iş birlikleri ve diyaloglarla birlikte Çanakkale Bienali ilk kez merkez dışındaki kurumlarla bağlarını görünür kılacak jestleri bienal programına dahil etti.
Merkezi Assos Antik Kenti’ne komşu bir çiftlik olan Güneşane Vakfı’nda, çocukların yaparak, hissederek ve fark ederek yaşam becerilerini geliştirmeleri amacıyla eğitsel atölye çalışmaları düzenleniyor. Çiftlikte kurulan topluluk yaşamında hem kendi özgünlüklerini keşfediyor hem de birlikte üretmenin gücünü deneyimliyorlar. Bienal kapsamında vakfın çiftliğinde David Bandy’nin çocukları merkezine alarak tarım ve savaş ilişkisine odaklandığı “Toprak, Kas ve Kemik” videosunun özel gösterimleri düzenleniyor. Ayrıca, Güneşane Vakfı ve Danimarka Kültür Enstitüsü iş birliğiyle hayata geçirilen Marika Seidler’in “Doğa Sanat Okulum” projesi, 12-13 Ekim tarihlerinde köyde yaşayan çocuklarla buluştu.
Adatepe İda Blue Hotel, bölgenin butik bir turizm işletmesi olmanın ötesinde sanata açtığı alan ve özgün sanat koleksiyonuyla bienalin bölgede kurduğu iş birliklerinin bir diğeri oldu. 2024 yılı yazında Fatoş Üstek küratörlüğünde İda Blue Hotel’de üretimlerini gerçekleştiren Danimarkalı sanatçı Kirstine Roepstorff’un heykelleri bienal kapsamında ziyaret edilebiliyor.
Küçükkuyu’da bulunan ve bölgenin en köklü kültür kurumlarından olan Zeytinyağı Müzesi de 9. Çanakkale Bienali rotasına dahil oldu. Türkiye’de türünün ilk örneği olarak 2001 yılında açılan Zeytinyağı “Fabrika – Müzesi” bienal süresince sanatçı Jun'ichiro ISHII’nin Japon geleneksel reçine hasadını şiirsel bir dille görselleştirdiği Urushi Video Projesi’ne ev sahipliği yapıyor.
Dardanel’in ana destekçiliğiyle düzenlenen bienalde bu yıl aynı zamanda Türkiye’den ve dünyadan kurumlarla çeşitli iş birlikleri yapıyorsunuz. Bu iş birliklerinin kurulmasından, neler olduğundan bahsedebilir misiniz?
İş birlikleri Çanakkale Bienali’nin önceliğini oluşturuyor gerçekten. Yerel ölçekte Çanakkale’deki farklı sivil toplum kuruluşları, üniversite, kamu ve özel sektör ile sürekli etkileşim ve iş birliği hâlindeyiz. Bienalin yarattığı bu düzlemde buluşuluyor ve önemli bir dayanışma ağı oluşuyor.
Diğer yandan Çanakkale Bienali, İstanbul dışında düzenlenen, sürekliliği olan ve nitelikli bir sanat etkinliği olarak çağdaş sanat alanında içerik üreten, destek sağlayan ulusal ve uluslararası kurumlar, alanın uzman ve profesyonelleri ile uzun soluklu ilişkiler geliştirerek içerik zenginliğini hedefliyor.
9. Çanakkale Bienali farklı kurumsal iş birlikleri ve ortaklıklarla zenginleşen bir içerikte kurgulandı. Ana destekçimiz Dardanel üçüncü kez Çanakkale Bienali’nin destekçisi oldu. Çanakkale Belediyesi’nin katkılarını da belirtmemiz gerekli. Kurumsal destekçimiz Kale-KTSM, eş destekçilerimiz Trendyol Sanat ve Datassist oldular. Medya partnerimiz ArtDog İstanbul, çevrim içi sanat partnerimiz Art TV, katkıda bulunan diğer kurumlar, ağırlama partnerlerimiz, çözüm ortaklarımız ile kocaman bir aile olduk diyebiliriz. Tüm iş birliği yaptığımız kurum ve kuruluşlarla ortak hedefimiz ise sanatın dönüştürücü gücüne katkı sağlamak.
İş birliklerimizin detaylarından örnek vermek gerekirse; Selanik Bienali ile uzun yıllara yayılan bir diyalogumuz var. 2017 yılında Selanik Bienali’ne Çanakkale Bienali’nden bir seçkiyle katılmıştık, ilginç ve özgün bir model olmuştu bu deneyim. Devam eden süreçte de bu etkileşim devam etti. 9. edisyonumuzda hem Selanik Bienali ekibini burada misafir ettik hem de Selanik’ten Vasilis Ayexandrou bienal içeriğine katıldı.
Diğer bir uluslararası proje, Kültür için Alan Hareketlilik Programı kapsamında Ulrika Flink ile kurduğumuz küratöryal iş birliği oldu. Bu kapsamda bienalde “oyun” ve “dünyalar kurmak” teması etrafında İsveç’ten sanatçıların eserleri yer alıyor. Yine aynı kapsamda ve British Council’in Yaratıcı İş Birlikleri Programı desteğiyle Southampton Üniversitesi John Hansard Galeri ile yeni bir sanatçı üretimi üzerinde çalıştık.
Bunun dışında İtalyan Enstitüsü, Goethe Enstitüsü, Danimarka Kültür Enstitüsü, Fransız Enstitüsü gibi uluslararası iş birliklerinin yanı sıra her edisyonda olduğu gibi SAHA Derneği MAHAL’deki sergide yer alan sanatçıların üretimlerini destekledi.
9. Çanakkale Bienali’nin kurumsal destekçisi Kale Grubu’nun katkılarıyla, uzun soluklu bir projenin ilk çalıştayı bienal programı kapsamında hayata geçiriliyor. KTSM (Kale Tasarım ve Sanat Merkezi)’nin yürütücülüğünü üstleneceği ve iki gün süren “Kentsel Mekanlarda Sanat” çalıştayında mimar, sanatçı, akademisyen, kültür alanından uzmanlar ve araştırmacılar bir araya gelerek kentlerin kamusal alanlarına yüksek sanatsal niteliğe sahip eserlerin kazandırılması için yol haritası oluşturdular. Çalıştayın halka açık paneli de 20 Ekim’de Studio MAHAL’de gerçekleşti.
9. Çanakkale Bienali eş destekçisi Trendyol Sanat 5 Kasım’da Marcus Graf ile Sanat Konuşması etkinliğini Çanakkaleli sanatseverlerle buluşturacak. Datassist ise bienal sürecinde başlayıp devam edecek Sanat-Teknoloji-Düşünce buluşmalarının yanı sıra 8 Kasım’da Zeynep Öykü’nün Anlatımlı Arp Konseri’ne ev sahipliği yapacak.
Ayrıca ÇOMÜ MSSF Konserleri, Ali Alper Akyüz, Erdinç Alnıak, Yener Pınarbaş ve Deniz Kürşad’ın yürütücülüğünü üstleneceği gençlere yönelik farklı atölye ve söyleşiler, Nini Özönden ve Yıldız Çapkan’ın çocuk sanat atölyeleri, Umut Doğu’nun kurguladığı Flamenko etkinlikleri ve Didem Çatal’ın “Zamana Bırakmak” davetli uluslararası afiş sergisi de 9. Çanakkale Bienali’nin zengin etkinlik programından öne çıkanlar.
Destekçilerin ve iş birliklerin artması umut vadediyor. Bir bienalin sürdürülebilir olması için kurulan iş birliklerin ve destekçilerin önemi büyük. Bienali var etme ve bunu devam ettirebilme konusunda yıllar içindeki deneyiminizden neler paylaşırsınız bizimle?
Bizim sürdürülebilir olmamız ve her edisyonda kendimizi ve kentimizi geliştirmemizin arkasındaki temel dinamik bizce yerelde örgütlenen, yıl boyunca sivil toplum kuruluşu ve sanat mekânıyla kentin kültür alanını zenginleştirecek proje ve etkinlikler yürüten bir yapı olmamız. Kentteki dinamikler ve potansiyellerle sürekli etkileşim hâlinde çalıştığınızda, iki yılda bir aktive olan bir çağdaş sanat etkinliği olmanın ötesinde kent için bir değer yaratabiliyorsunuz. Bu nitelikli çalışmaların toplumsal etki yaratabilmesi ancak kamu kurumlarının, yereldeki uzmanların, diğer sivil yapıların, kanaat önderlerinin yaptığınız işin bir parçası olmasıyla mümkün. Böylesi bir güven ve iş birliği ağı olmadan, örneğin sadece maddi imkânlarla yaptığınız bir etkinlik yüzeyde kalma riski taşıyor.
Çanakkale Bienali bu yapıda olduğu için de etrafında oldukça geniş bir dayanışma ve gönüllülük ağı var. Çok farklı donanımlarda bireyler, gençler ve özellikle de kadınlar bienalin hem kurgu ve organizasyonunda görev ve sorumluluk alıyor hem de sanatsal içeriğiyle etkin bağlar kuruyor.
Diğer önemli nokta ise nitelikten ve çağdaş sanat alanındaki uzmanlıklar ve ilkelerden ödün vermemek. Bu yıllar boyunca temel motivasyonumuz nitelikli sanat üretimleri gerçekleştirmek ve uluslararası standartlarda sergiler kurmak oldu. Yani merkez dışında, altyapının olmadığı bir yerde bienal yapmanın olası bahanelerine sığınmadan olabilecek en yüksek standartlarla işler yapıyoruz.
Özetle Çanakkale Bienali olarak önceliğimiz görünürlük ya da popülerlik değil ülkemizdeki çağdaş sanat alanına nitelikli çalışmalarla katkı vermek, bunu yaparken de Çanakkale kentinin özgün değerlerini, potansiyel ve dinamiklerini ön planda tutmak.
Her izleyici/ziyaretçi eminim ki kendi yolunu çizecektir ancak ev sahibi olarak siz bienal izleyicisine nasıl bir yol çizersiniz? Bu yolculukta hangi noktalara özellikle temas etmesini istersiniz?
Biz tabii ki tüm bienal sergilerini görmelerini mutlaka tavsiye ederiz. Bienal sergileriyle birlikte Troya Müzesi, Ören Yeri ve komşu köyleri görmek için neredeyse bir gün ayırmak gerekir. ASTİM Kolektifi merkeze çok yakın bir noktada ve mutlaka gidilip görülmesi gereken bir atmosfer ve sanat içeriği sunuyor. Diğer taraftan bienalin her edisyonunda Çanakkale kent merkezindeki sergi mekânlarıyla aslında kentin tarihi dokusunu keşfedebileceğiniz keyifli bir yürüyüş rotası oluşturuyoruz. Böylece hem kentin kültürel mirasıyla hem de bienalin özgün içerikleriyle karşılaşacağınız yarım günlük bir tur yapabilirsiniz.
Küçükkuyu, Adatepe ve Assos’taki bienal içerikleri ise bizi misafir eden, iş birliği yaptığımız kurumların kapasitesine göre belli gün ve saatlerde ziyaret edilebiliyor. Küçükkuyu’daki Zeytinyağı Müzesi her gün 09.00-16.30 saatleri arası açık, İda Blue Hotel ise salıdan cumaya 10.00-17.00 arası bienal kapsamında kendi sanat koleksiyonunu ziyarete açıyor. Paşaköy’de bulunan Güneşane ise sadece salı ve cumartesi günleri 18.30-20.00 arası David Blandy’nin film gösterimini gerçekleştiriyor.
Her biri özgün bir içeriğe sahip bu mekânları ve Kuzey Ege coğrafyasını keşfetmek için keyifli bir rota oluşturduk.
9. Çanakkale Bienali’ni 11 Kasım 2024 tarihine kadar ziyaret edebilirsiniz. Bienale dair ayrıntı bilgiyi buradan edinebilirsiniz.