Zilberman Gallery-Istanbul, bu yıl sekizinci kez hayata geçirdiği “Genç Yeni Farklı” seçkisini 5 Temmuz günü ziyaretçilerine açtı. Ülke genelinde duyurusu yapılan ve genç sanatçılara destek amaçlı gerçekleştirilen “Genç Yeni Farklı”, her sezonun son sergisi olarak düzenleniyor.
Öznelliğini göz önünde bulundurarak sanatın yarıştırılamayacağı düşüncesinde birleşen Zilberman Gallery-Istanbul, sekiz yıldır yaptığı açık çağrıya gelen başvuruları belli kriterlere göre ve tarafsızca eleyerek seçkiye son halini veriyor. Bu yıl için planlanan sekizinci edisyonun jüri başkanlığını Nazlı Gürlek üstlenirken jüri üyeleri; sanat profesyonelleri küratör Mari Spirito, koleksiyoner ve yazar Banu Çarmıklı ve galeriyi temsilen sanatçı Burçak Bingöl oldu. Gürlek’in sergiyi anlattığı metinde belirttiği üzere jüri ilk aşamada dekoratif, illüstratif ve didaktik örnekleri elemiş, ardından beceri ile zihinsel derinliği, yaratıcılık ile eleştirel boyutu birleştirme becerisi ve araştırmanın orijinalliği, samimiyeti ve tutarlılığını dikkate almış, son kriter de başvurulan işin sanatçının pratiği içindeki konumu olmuş. Başvurulan işi/projeyi, sanatçının portfolyosuyla ilişkili olarak inceleyen jüri üyeleri, sanatçının bugüne kadar kat ettiği yolu tartarak bundan sonrası için vaad ettikleri üzerine düşünmüş. Sonuç olarak 35 yaş altı 11 genç sanatçının çalışmaları karma olarak Zilberman Gallery-Istanbul’daki yerini almış. Herhangi bir konu veya malzeme kısıtlamasının olmadığı “Genç Yeni Farklı VIII”de yer alan genç isimler: Fulden Aran, Ayşe Hilal Ateş, Özgür Atlagan, Cihad Caner, Meliha Gündüz, Gülşah Mursaloğlu, Nconen, Cemil Toprak, Levent Yıldız, Müge Yıldız ve Damla Yücebaş.
Sergiye atılan ilk adımda 1985 doğumlu sanatçı Müge Yıldız’ın Either/Or adlı çalışmasıyla karşılaşıyor izleyici. Sinema ve felsefe kökenli eğitimini işlerine yansıtan sanatçı video olarak kurguladığı çalışmasında Kierkegaard’ın fonda belli belirsiz okunan sözleriyle, kaygıyı ve sonsuz yinelemeyi yaşatan, obsesif ve karanlık bir akışla yüzleştiriyor. Kierkegaard’ın “…önümde hep boş bir mekân; ileri doğru sonuçlara yol almamı sağlayan arkamda kalmış nedenler var. Bu hayat korkunç, dayanılacak gibi değil…” sözleriyle sonsuz bir tekrar içindeki eski bir asansörü görüyoruz. Seyircisinde, asansöre bir türlü binemeyecekmiş, binerse de sonsuz akışa sıkışıp inemeyecekmiş kaygısı duyumsatan eserde Yıldız’ın sorguladığı ise “Her gün karşılaştığımız şeyler, yaşadığımız çevre ve etrafımızdaki görüntüler yani hayatın kendisi, felsefi metinler ve deneysel bir anlatımla yeniden ifade edilebilir mi?” sorusu.
Ardından 1986 doğumlu Fulden Aran’ın Melankoli çalışmasını görüyoruz. Aran’ın foto-gerçekçilik akımına yakın duran çalışmasındaki derinleşen perspektif sayesinde insan ve doğal bitki örtüsü arasındaki zıtlık belirginleşiyor. Bu karşıtlık ilişkisi aynı zamanda insanın yapay/medeni hali ile gizli/vahşi doğası arasındaki durumu hatırlatıyor. Yoğun bir gerçekçilik ve şiirsel bir ruh taşıyan Melankoli bakanı içine alan bir duyguya sahip.
1995 doğumlu oldukça genç bir sanatçı olan Ayşe Hilal Ateş’in çalışması ise görsel bir estetikten ziyade ruhsal bir hassasiyetle izleyicisiyle bağ kuruyor. Taze Nane Sabunu ismini verdiği çift kanallı video çalışmasında sanatçı, babaannesinin mezarından bir anla başlıyor. Mezardan aldığı toprakta yetiştirdiği taze naneleri, laboratuvar ortamına taşıyarak birtakım analizlere dahil ettiği ve bu nanelerden nasıl sabun yaptığını gösterdiği çalışmada Ateş’in vardığı noktadaki soru ve duygu yeryüzünde var olmuş hiçbir şeyin yok olamayacağına dair inanç ile çürümeye ya da yok olmaya karşı koyma çabası temel niteliği oluşturuyor. Sanatçının kendi kişisel tarihini, karşı koyma çabasını bilimsel yöntemlerden geçirip sanatsal bir biçime dönüştürdüğü çalışma izleyicinin aklında çok kadim sorulara ışık yakıyor.
Shovel-eye (kürek-göz) serisinden çalışmalarıyla seçkiye dahil olan 1984 doğumlu Özgür Atlagan, çalışmasında gündelik yaşama gömülü absürt, itici ve erotik olanı bulmaya yöneliyor. Belirli bir konudan bağımsız, soyut anlatıya sahip olan iş, göz ile sezgisel olan arasındaki bağı arıyor.
1990 doğumlu sanatçı Cihad Caner ise kadim ve güncel bir konunun peşinde kurguluyor çalışmasını. Sanatçı Soyut Şiddet adını verdiği işinde, video, pileksi üzerine baskı gibi karma yöntemlerini kullanmış. Çalışma özellikle günümüz dünyasına ait sosyal medya kültürünün yarattığı kulaktan kulağa, manipülatif bilgi akışının, savaşın ve göçün gerçekliğini yansıtmadığını, imgelerle oluşturduğu çarpıtılmış algıyla kitlelerin düşüncelerini nasıl yönlendirdiğini tartışıyor. Sanatçı, Suriye’de yıkılmış şehirlerden ve geride bırakılan objeler üzerinden, şiddet içerikli imgeleri göstermenin imkânsızlığına vurgu yaparken imge kültürü çağında bunları nasıl yorumladığımızı da sorguluyor.
İsimsiz çalışmasında plastik poşete doluşmuş kapital dünyayı eleştiren 1992 doğumlu sanatçı Meliha Gündüz, tuval üzerine yağlı boyayla yaptığı işinde siyah poşetle perdelenmiş bir televizyonu gösteriyor. Gündüz, tüketim çılgınlığının en zirve sembolü plastik poşetlerin sadece satın aldıklarımızı değil, tüm duyularımızı da poşet içine alıp paketlediği bir dünyayı özetliyor.
1992 İzmir doğumlu Nconen, kendisinin de dahil olduğu grafiti ortamındaki sanatçıların portrelerini ele alıyor. Devletin suç saydığı, haliyle yapanların da suçlu görüldüğü bir ortamda, grafiti sanatçılarını yüzlerinde maskeleriyle kâğıt üzerine yağlı boyayla aktardığı portrelerdeki bakışların canlılığı seyirciyi tek kelimeyle ele geçiriyor. İzleyici; sanatçının benlik, anonimlik ve kimliksizleştirme kavramlarını öne çıkardığı çalışmalara bakarken bir gece yarısı, isyan duyguları yükselmiş halde değerli bir amacın peşinde yol alıyormuş duygusuna kapılıyor. İzleyicisine geçirdiği bu duygu için bile tekrar dönüp bakılan Making of seçkinin önemli işlerinden biri.
Tekinsizliğin evde, dahası içimizde olduğuna dair ilginç bir video çalışması olan Ev, 1993 doğumlu Cemil Toprak’ın aslında güvenli bir ortam olarak kurgulanan evlerin içindeki kamufle olmuş tehdit ve saldırıyı sorguladığı bir iş. Evle ilişkimizi ve yarattığımız algıyı kıracak olan iş, bazı ziyaretçilerin algısında aile içi şiddetin sorgusunu da açığa çıkarabilir.
Beckett, Şimdi Söyle ve Kendini İzle çalışmasında nesne, metin ve özne arasındaki ilişkiyi araştıran 1993 doğumlu Levent Yıldız son dönem çalışmalarında Beckett ve tragedya metinlerini yapıbozumuna uğratarak, kurgular düzenliyor. Metin ve üç boyut birlikteliğini, plastik ögeleri mekân içerisinde alışılagelmişin dışında bir heykel gibi kurgulayan sanatçı, ziyaretçisini eserin etrafında dolaştırarak, kurgunun ve düşüncenin içine dahil ediyor.
1987 doğumlu Damla Yücebaş’ın Noise isimli tekstil üzeri serigrafik çalışması, bakış açısına göre netleşen ya da flulaşan alanlar yaratarak bir illüzyon yaratıyor. Gerçeklik ve yanılsama kavramları üzerinde oluşan çalışmada izleyici kendi bakış açısına göre konum belirlediği bir işle karşılaşıyor.
Serginin ortasında görsel olarak en geniş alanı kaplayan Riegl’in Yolculuğu: Değişken Boyutlarda Çemberler Arasından isimli yerleştirme 1989’lu sanatçı Gülşah Mursaloğlu’nun Alois Riegl’in “saklı hareket” teorisinden yola çıkarak hazırladığı bir çalışması. Portakal kabukları ve el kremi kullanarak, teorinin dayandığı inorganik ve organik maddelerdeki farklı enerji hızlarıyla bir denemeye giden sanatçı; insan gözünün göremeyeceği kadar bir küçük genleşme ve daralma hareketi içerisinde olan bir yapı inşa ederek, en sabit anlarda bile farkında olmadan nasıl bir devinim içinde varlığımızı sürdürdüğümüzü hatırlatıyor.
Genç sanatçıların desteklenmesi amacıyla maddi bir teşvik desteğinin de yapıldığı “Genç Yeni Farklı VIII”, yeni ve farklı deneyimler arayan sanatseverler tarafından 29 Temmuz’a kadar Zilberman Gallery–Istanbul’da ziyaret edilebilir.