Kadın sanatçı sergileri sanat dünyasındaki eşitsizliği düzeltmeye yardımcı mı oluyor veya eşitsizliği mi ebedileştiriyor? Kadınlara daha geniş sanat dünyasına uyum sağlayabilmeleri için görünürlük mü sağlıyor yoksa onları ayrı tutup, bunun adına eşitsizlik diyip, kadınları sonsuza dek sanat dünyasından dışlanan olarak mı konumlandırıyor?
“Emerging” yani gelişmekte olan sanatçılardan geçtiğimiz günlerde Londra’daki ünlü galeri Saatchi’de, “Champagne Life” adı altında bir kadın sanatçı sergisi toplandı. Sanatçılardan kimi bir neo-pop ressamıyken, kimi yaşadığı çevreden ilham alarak sanatını gerçekleştiriyor, kimi de insan faniliğini balmumu figürlere yansıtan bir heykeltraş. Bu birbirinden apayrı çalışmalara sahip üç farklı ismi beyaz duvarlar arasında bir araya getiren tek özellik ise “kadın” olmaları. Peki sadece cinsiyet aracılığıyla sanatçıları bir araya getirmek iyi bir sergi yapmak için yeterli mi?
Sadece Londra değil, Los Angeles’ta da geçtiğimiz Mart ayında açılan “Revolution in the Making: Abstract Sculpture by Women, 1947 – 2016” adlı 34 farklı kadının 70 senede yaptığı 100 farklı soyut heykeli bir araya getiren bir sergi gerçekleşti. Aynı şehirde 2007’de “WACK!: Art and the Feminist Revolution” adlı sanat ve feminist devrimi destekleyen, Moca (Museum of Contemporary Art) çatısı altında 120 farklı kadın sanatçı ve sanatçı grubu tarafından meydana gelen, çok farklı medyumlar içeren bir sergi düzenlenmişti.
Stratejik gereklilliği veya soruna doğrudan eğilen temalar dışında, kadınlık haricinde sanatlarında hiçbir ortak özellik bulunmayan sanatçıları bir araya getirmek ne kadar sağlıklı tartışılır ama sadece sergi adı vererek onları bir araya getirmek çoğu kurum için yeterli görülüyor. Küratörün görevi bağlam ve derinlik sağlamaksa, sadece “kadın” adı altında birleştirilen grup sergileri, sanatçıları rastgele bir açılışa davet etmeyi andırıyor.
Kadın sanatçı sergileri sanat dünyasındaki eşitsizliği düzeltmeye yardımcı mı oluyor veya eşitsizliği mi ebedileştiriyor? Kadınlara daha geniş sanat dünyasına uyum sağlayabilmeleri için görünürlük mü sağlıyor yoksa onları ayrı tutup, bunun adına eşitsizlik diyip, kadınları sonsuza dek sanat dünyasından dışlanan olarak mı konumlandırıyor?
Kadın sanatçı sergilerini bu şekilde bir araya getirmenin sebeplerini inceleyelim. Görünen sebepler arasında kadın sanatçıları ön plana çıkarmayı istemek ve onların işlerini görünür kılarak onları sanat dünyasının üst kademelerine çıkarmaya yardımcı olmak, farklılık ve çeşitliliklerini vurgulamak bulunuyor. Görünenin altında yatan sebep ise biraz oranlarla ilgili. Ünlü müzelerin kalıcı koleksiyonları, müzayede satış rakamları, galerilerde gerçekleşen solo sergilerdeki kadın erkek oranlarına bakarsak temel sorun cinsiyet eşitsizliğine dayanıyor, bu gibi sergiler hâlâ kadınların yüzleşmekte olduğu eşitsizlik durumundan kaynaklanan kaygı ile oluşuyor.
Eşitsizliğin olduğunun ispatı sergi programları ve kurumlardaki oranlarda aslında. Kadınların sanat dünyasındaki gelişen konum ve görünürlüğü bir yana, hâlâ büyük sistematik sorunlar ve çıkmazlar gözlemliyoruz. Eğer insan hakları bakış açısıyla değerlendirecek olursak, grup sergileri eşitlik sağlama açısından yerinde bir kaygıyla hazırlanmış, sağlıklı bir davranış olur. Dünyanın en bilinen müzelerinden MoMA’nın bile kadın sanatçı işleri oranı yüzde 7. Geçici sergilerdeki orana bakarsak, 2015 Venedik Bienali’nde yüzde 33’lük bir oran kadın sanatçılara aitti, bir bienal daha geriye gidersek 2013 senesi Venedik Bienali’nde ise kadın sanatçıların tüme oranında yüzde 26’lık bir pay gözlemlemiştik. Ülkemizde ticari galerilerdeki kadın sanatçı oranı için resmi bir data mevcut değil ama sanat sahnesinin öncü ülkelerinden Amerika’da ticari galerilerdeki kadın sanatçıların temsil oranı yüzde 30.
Sanat eğitimine gelince oran biraz daha iyimser bir boyut alıyor. Tarih boyunca sanat eğitiminde görünmez sayılmış olsalar da, günümüzde kadınlar her alanda olduğu gibi sanatta da istedikleri gibi eğitim görüp çalışabiliyor. The New York Times’ın, 2006’daki araştırmalarında ortaya çıkan Amerika’daki sanat programlarındaki öğrencilerin yüzde 60’tan fazlasının kadın olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, kadın sanatçılar bugün bir 50 sene öncesine göre çok daha iyi konumda aslında.
Eğitim mümkün olsa da, konu kariyere geldiğinde: “Kadınlar sanat dünyasında erkeklere eşit haklara sahip” cümlesini tekrar düşünmemiz gerekiyor. Marina Abramovic, Tracey Emin gibi isimler hafızalarda mevcut olduğu için kadın sanatçılar eşitliğe ulaştı diyemiyoruz aslında. Konu bundan çok daha derin…
Sanat dünyası istatistiklerini yakından analiz etme fırsatı bulduysanız, yukarıda bahsettiğim gibi benzer birçok alanda da büyük ölçek hep erkeğe ait oluyor. Cinsiyetçilik kurumların dokusuna, diline ve ana akım sanat dünyasına o kadar işlemiş durumda ki, çoğu zaman fark edilmiyor bile.
2014’te Sanat Müzesi Direktörleri Birliği (Association of Art Museum Directors) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, kadın sanat müzesi direktörleri erkeklere göre daha az kazanıyor ve üst kademe pozisyonlar erkekler tarafından kapatılmış durumda. Yönetimde yer alma açısından ise oran umut vaat ediyor. 2005’te kadınlar Amerika’da müzelerin yüzde 32’sini yönetirken, bu oran bugün 42.6’ya ulaşmış durumda.
Yönetimden örnek vermek sizi yanıltmasın, sanat dünyasının sadece üst kademesinde değil, her alanında eşitsizlik gözlemliyoruz aslında. Galeriler tarafından temsil edilme, müzayede fiyatları, basında yer alma, kalıcı koleksiyonlara dahil edilme ve solo sergilerde de uluslararası galerilerde erkek sanatçılar kadınlara göre çok daha iyi konumda. MoMA, Whitney, Guggenheim gibi müzelerde solo sergilerde erkek sanatçı sayısı çok daha fazla.
Almanya ve Fransa’yı inceleyecek olursak, Centre Pompidou, Jeu de Paume ve Berlinische Galerie gibi isimler daha iyimser oranlara sahip ama yine bireysel başarılar genel eşitliği sağlamaya yetmiyor.
İngiltere’de durum Tate ile apayrı bir boyut kazanıyor. Feminist direktörleri sayesinde kadın sanatçı solo sergi oranı yüzde 40 ile tüm ülkeler ve müzeler arasında başı çekiyor. Tate Modern’in 2015 sergi programı Sonia Delaunay, Agnes Martin ve Marlene Dumas olmak üzere üç ayrı kadın sanatçıya adanmış solo sergiyi içeriyordu.
Kalıcı koleksiyonda yer alma konusunu da incelersek, büyük sanat kuruluşlarında da kadın-erkek sanatçı sayısı dengesizliği bulunuyor. Bu rakamlar da uluslararası müzelerdeki koleksiyonları yenileme ihtimaline yanaşmayan küratörlerin eski koleksiyonlara yeni perspektif getirmek için yeterince uğraşmadıklarını gösteriyor gibi.
Aslında uluslararası alanda bunu aşmak için ün getirmiş çalışmalar da yapılıyor. Örneğin MoMA’nın MoMA Kadınlar Projesi (MWP) müzeye iyi değişiklikler getirdi. 2005’te başlayan hareket, bağış yapanlardan Sarah Peter öncülüğünde gelişti. Küratörler müzenin koleksiyonundaki kadın sanatçıları araştırdı ve erkek sanatçıların kadın sanatçılara oranı 5’e 1 çıktı. Modern Kadınların Fonu ile topanan mütevelli heyeti üyeleri ve koleksiyonerlerden oluşan grup, şimdi birkaç girişimi desteklemekte. Eğitici ve kamu programları koleksiyona kadın sanatçı işleri kazandırmayı hedefliyor. Amaç geleneksel maskülen yapıyı yeniden değerlendirmek.
Ünlü makalesi “Why Have There Been No Great Women Artists?" (“Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?”) ile tanıdığımız feminist sanat tarihçisi Linda Nochlin, kadın sanatçılara “korkusuz olun, sesinizi yükseltin, birlikte çalışın ve istikrarlı olarak problem yaratın” diyor. Peki biz bireysel olarak sanat dünyasında eşit ve adil temsil edilmeyi nasıl teşvik edebiliriz? Sanat dünyasındakilere cinsiyet eşitsizliği olduğunu nasıl fark ettirebiliriz? Eşitsizlik üzerinde düşünmeli, konuşmalı ve harekete geçmeliyiz. Provaktif davranmalı, büyük kurumları, eleştirmenleri, küratörleri ve galerileri devreye sokmak için çalışmalıyız ki değişime biz de katkıda bulunabilelim.