ORTADOĞU isimli sanatçı ikilisi Fırat İtmeç ve Ali Ünal’la İstanbul’daki ilk kişisel sergileri “Middle East Dreamin’” gelişim süreci ve sanat pratikleri hakkında konuştuk.
Kişisel olduğu kadar toplumsal meseleleri de ironik bir dil ile ele alan ORTADOĞU ikilisi, disiplinlerarası bir yaklaşımla, aldıkları eğitimle de çeşitlendirdikleri sanatsal pratikleriyle yozlaşmış kültür ve Doğu - Batı arasındaki derin karşıtlığı eleştiriyorlar. Farklı açmazlarda kalmış nesillerin, mecburi uyumlanma süreçlerine de çarpık bir şekilde odaklanan sergi, 24 Şubat’a kadar Merdiven Art Space’de izlenebilir.
İlk olarak genç bir sanatçı ikilisi olarak sizleri tanıyalım. Fırat İtmeç ve Ali Ünal kimdir? Sanatsal ve estetik yönelimleri nelerdir? Neyle uğraşırlar?
Ali Ünal: 1990’ yılında İstanbul’da doğdum. Ankara’da büyüdüm. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Film Tasarımı ve Yönetmenliği Bölümü’nde okumak için İzmir’e geldim ve o zamandan beri burada yaşıyorum. Ana uğraşımın yazmak olduğunu düşünüyorum ve esasen farklı disiplinlerde, ne olursa olsun üretim sürecinin temelini de okuyup yazmanın oluşturduğu kanaatindeyim. Birçok disiplinde üretiyorum. Resim yapmayı oldukça seviyorum, düşünceden arınmış sembolik bir boş alan yarattığından dolayı benim için şiir yazmaya benzer bir tatmini var. Onun haricinde heykel, video, yerleştirme gibi farklı alanlarda çalışıyorum. Sanatsal dışavurumun temelinde yatan; ortak bir duygu, his, parça olduğunu düşündüğümden farklı alanlar ve şekillerde deneme yapmaktan hoşlanıyorum ve bu parçayı bulmak, en azından onu ararken “yolda” olma düşüncesi beni ayakta tutuyor. Özünde, eserlerimde tamamen kişisel, eğlenceli veya acı bulduğum olayların, izlediğim filmlerin, arkadaşlarımın ve ailemin, sokakta gördüğüm insanların, kadınların; hayatım ve kişisel tarihim ile iç içe geçmiş olabildiğince basit bir resmini sunmaya çabalıyorum.
Fırat İtmeç: 1990 yılında İzmir’de doğdum. Yaklaşık sekiz senedir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Grafik Tasarım Bölümü’nde okuyorum. Küçük yaşlarımdan beri çizim yapıyor, farklı teknik ve disiplinlerde öğrenmeye ve sürekli üretmeye çalışıyorum. Sanırım üretmek dışında hayatta ilgimi daha fazla çeken bir şey de yok. Geçtiğimiz yıllarda çeşitli gruplara albüm kapakları ve afişler tasarladım. Son bir buçuk senedir de hem İzmir’deki ofisimizde Ali ile “Ortadoğu” adı altında, hem de kişisel projelerime odaklı olarak çalışmayı sürdürüyorum.
Peki, birlikte üretmeye ne zaman karar verdiniz? Sizi birleştiren, birlikte üretmenize neden olan en temel unsur nedir?
Ali Ünal: Esasen ORTADOĞU adı altında üretim yapmamız çok eskiye dayanmasa da eski ve sıkı arkadaşlar olarak vaktimizin çoğunu birlikte geçiriyorduk. Tez projem için çektiğim bir filmde Fırat ile çalışmıştık ve üretim biçimlerimizin, işlemek istediğimiz konuların benzer olduğuna o vakitler şahit olmuştuk. Üretime başlamamızdaki esas kırılma noktasını ise şöyle açıklayabilirim: En azından benim için hayatımın çıkışsız olduğunu düşündüğüm ve kötü alışkanlıklarımın hayatımın kontrolünü ele almaya başladığı oldukça trajik bir dönemdi. Gidişatı değiştirmek adına bir şeyler yapmam gerektiğini hissediyordum. Bu garip, miskin sarhoşluğun içinde Fırat’ın da benzer hisleri paylaştığını gördüm ve böylelikle ortaklığımız başlamış oldu.
Fırat İtmeç: Uzun süredir zaten arkadaştık. Yaklaşık bir buçuk yıl kadar önce de kendimize bir ofis, nedenini bilmiyorum ancak ilk günden beri atölye yerine ofis deriz, tutup burada üretim yapmaya karar verdik. Bu kararı almamızın en önemli sebebi aslında ortak dertleri ve üzüntüleri paylaşıyor oluşumuz ve yaşadığımız modern dünyaya karşı bakışımızdaki benzerliklerdi. Ortaklığımızın haricinde de zamanımızın büyük bölümünü birlikte geçirdiğimiz için böyle bir birliktelik aslında tahmin edilebilirdi.
Eserlerinizin genel olarak içeriği ve formsal yapısı nedir?
Ali Ünal: Eserlerimizin içeriğini hayatımızdan alıyoruz. Formsal yapıs konusunda da; o an dertlerimizi anlatmamıza yarayacağını ve izleyici ile doğru bağ kuracağını düşündüğümüz biçime göre farklılaşan olabildiğince özgür bırakmaya çalıştığımız bir estetik üslubumuz var.
Fırat İtmeç: Her eserin kendine özgü bir içeriği oluyor tabii, genel çerçevede şu ana kadar ki işlerimizde; üzüntü, karmaşa, ironi, bağımlılık, yeni gençlik, modern dünya gibi kavramlar üzerinde durduğumuzu söyleyebiliriz. Her işe göre o işin içeriğini en doğru yansıtacak biçimi, malzemeyi ve disiplini seçmeye çalışıyoruz.
İlk kişisel serginiz İzmir K2 Güncel Sanat Merkezi'nde açtığınız “Arabesk Fantazya” adlı sergiydi. Sonrasında “Middle East Dreamin'“ başlıklı serginizle ilk kez İstanbul'da Merdiven Art Space’te bir kişisel sergi ile izleyici karşısına çıktınız. Bu serginin ortaya çıkış ve oluşum sürecinden söz eder misiniz?
Ali Ünal: Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Sanat Dünyamız dergisinin Temmuz sayısının, Fragmentation bölümünde, “Esaslı Kederler İçinde Gençliğimiz” başlığı altında bir iş yapmıştık. Merdiven Art Space’in kurucuları Banu - Hakan Çarmıklı da dergide yer alan işlerimizden oldukça etkilenmiş. Bunun neticesinde bizimle iletişime geçtiler. Zaten İzmir’den sonra İstanbul’da da bir sergi açmak niyetindeydik ve taşlar yerine oturdu. Serginin oluşum süreci ise bambaşka bir konuydu. Kanser olduğumu öğrenmiştim ve kemoterapi alıyordum, bir taraftan kemoterapi alırken bir taraftan sergiye hazırlanmak zorlu ama öğretici bir deneyimdi. Bu koşullar altında sergiyi gerçekleştirebilmemiz bile büyük bir başarı diye düşünüyorum. Durum bu noktadayken bu kadar hızlı gelişen bir sergi süreci içinde mekânın direktörleri Nazlı ve Yasemin Çarmıklı ile de oldukça efektif çalışarak sergiyi ortaya çıkardık.
Fırat İtmeç: Tek söyleyebileceğim şey, çok hızlıydı! Bir ayda hem kavramsal çerçeveyi hem de işleri sıfırdan hazırladık. Bunların haricinde bir de kişisel projelerim ve okulla da ilgilenmem gerekiyordu. Hızlı iş yapmayı severim ve zaten içinde bulunduğumuz çağ sebebiyle ötekisini de pek bilmiyorum ama bu benim gibi hızlı birisi için bile fazla hızlıydı.
Merdiven Art Space'te izlediğimiz sergide birbirinden farklı birçok obje, heykel, resim, poster, video, enstalasyon vb. disiplinlerle karşılaşıyoruz. Serginin kavramsal çerçevesinden ve biçimsel yönünden söz eder misiniz?
Ali Ünal: Sergide izleyicinin objeler üzerinde karşıtlıkların vahşi savaşını deneyimleyebilmesini ve bu deneyim sırasında eğlenmelerini amaçladık. Anlattıklarımızın hangi zamana ait olduğunu belirtmiyoruz ve sanki kurgusal bir dünyada geçiyormuş hissine kapılıyorsunuz ama bu tamamı ile doğru değil! Eserlerde anlatılanlar gerçek ve hatta günümüzde gidişatın; gösterdiklerimizden kat be kat kötü olduğunu söyleyebilirim. İnsanların maneviyatı son hızla duvara doğru ilerliyor; çarpışma kanlı ve acı olacak.
Fırat İtmeç: Sergide Ortadoğu coğrafyasının Batı ile yanlış uyumlanışının doğurduğu manevi karışıklığı ve karşıtlığı; yakın gelecek tasviri bağlamında görselleştirmek istedik. Bu amaçla bu coğrafyada görmeye alıştığımız eşyaların Yeni Dünya’ya özgü birtakım ögelerle birleştirilmiş hallerini üretmenin uygun olacağını düşündük.
Serginin ismi aslında oldukça ilginç. Neden böyle isim kullanmayı tercih ettiniz? Size ne ifade ediyor Middle East Dreamin'?
Ali Ünal: Fırat ile ORTADOĞU adı ile üretim yapmaya başladığımızda ana motivasyonumuz yaşadığımız coğrafyayı, dolayısı ile kendimizi bütün çirkinlik ve güzellikleriyle -ki ikisi de birbirinin içine geçmiş ve aynı ortaklığa işaret eden ayrılmaz kavramlardır- ortaya koyabilmekti. ORTADOĞU coğrafyası kim ne derse desin üzerinde hala yeni şeylerin, umudunun dolaştığı yerdir. Yeni şeyler görmek, deneyimlemek istiyorsanız yüzünüzü Doğu’ya dönüp beklemenin yararlı olacağını söyleyebilirim.
Fırat İtmeç: Aslında bu ismi son anda sergideki bir işin isminden koyduk. “California Dreamin’” “AmericanDream” klişelerinin Ortadoğu’ya uyarlanmış halinin işlerin tezatlığını da destekleyeceğini düşündük. Hem ne de olsa burası bizim uykumuz!
Sergide kişisel meseleleriniz kadar toplumsal meselelere de odaklanıyor musunuz?
Bu konuda düşüncemiz şu ki; toplumsal bir mesele ister istemez kişiselleşiyor. Yani içinizde toplumsal meselelerden tamamen bağımsız olamıyorsunuz, tabii kişilerin bu meseleleri algılayış ve işleyişlerinde farklılıklardan söz edebiliriz ki, biz toplumsal meseleleri içimizde işledikten ve kendi ruhsal süzgecimizden geçirdikten sonra dışa vuruyoruz. İşte eserler ve eserlerin içinde olduğu sergiler de böyle ortaya çıkıyor. Tabii bu sergide Arabesk Fantazya’nın aksine daha genel bir hali yansıtmak istedik.
İlk kişisel serginiz “Arabesk Fantazya” ve ikinci kişisel serginiz “Middle East Dreamin'” arasında nasıl bir bağ ve ne gibi farklılıklar söz konusu?
İlk kişisel sergimiz daha otobiyografik ögeler taşıyan daha “kişisel” meselelere yoğunlaşmış daha naif üretimlerin olduğu bir sergiydi. Örneğin “Arabesk Fantazya”’da güvensiz ve oldukça melankolik iki çocuğun hayata bakışını, hezeyanlarını ve gündelik dertlerini görebilirsiniz. Yine o sergide İzmir’de hep gittiğimiz bir barın (RAŞ) sandalyeleri ve masası ile yaptığımız bir yerleştirme vardı ki o sandalyeler ve masa gerçekten kullandıklarımızdı. Keza oradaki tüm eserler çok kişisel olayların ve acıların patlamaları olarak ortaya çıkmıştı. Middle East Dreamin’‘de ise üzülmekten başka pek bir motivasyonu olmayan o çocukların biraz daha olgunlaştığını, kalplerini ve zihinlerini genişlettiğini görebilirsiniz. Bu sergi ve sergiye hazırlandığımız dönem, kişisel olarak inanılmaz zorlayıcı ama öğretici bir dönemdi. Sergi daha genel bir bakışla Doğu’nun Batı ile kurduğu kafası karışık ilişki ile alakalı bir içeriğe sahip. Diğer işlerimizde de çokça kullandığımız bazı imgeleri bu sergide de görebilirsiniz. Kısacası Middle East Dreamin’ bu kişisel meselelerin daha geniş açılardan daha evrensel perspektiften ele alınarak işlenmiş halidir.
Sergide gördüğümüz materyaller arabesk kültürün bir parçası olarak, bayağı ve kitsch olarak nitelenebilir. Bu malzemeleri nereden buldunuz ve nasıl temin ettiniz? Neden bu materyaller?
Ali Ünal: Bu malzemeler hayatımızın içinden çıkmış malzemeler ve bunlara derin anlamlar yüklemek gibi bir kaygımız yok. Döner tezgâhı döner tezgâhıdır. Mobilet mobilettir ve eserler de bu objelere kattığımız yorumlardır. İnsanlar özlerinde ne kadar bayağı ve kitsch ise objeler de o kadardır. Objeler üzerinden belli bir kültür veya o kültürün yarattıklarını aşağılama gibi bir derdimiz yok, bunu da ayrıca belirtmek isterim.
Fırat İtmeç: Malzemelerin neredeyse hepsini İzmir’de dolaşmaktan çok keyif aldığımız Kemeraltı Çarşısı’ndan aldık. Bilmeyenler için burayı İstanbul’da ki Eminönü’ne benzetebiliriz. Kemeraltı malzemeleri aldığımız yer olmanın dışında, hem eserleri hem de kavramsal çerçeveyi belirlememizde çok yardımcı oldu.
Merdiven Art Space'i neredeyse yekpare bir parçaymış gibi birbirinden bağımsız ama aynı zamanda iç içe geçmiş bir kurguyla tasarladığınızı görüyoruz. Galeri mekânını Yeni Dünya'da yetişmiş bir Mesih/Mehdi iddiacısının gerçeküstü salonu olarak tasvir ediyorsunuz. Bu söyleminizi biraz açabilir miyiz?
Sergilerimizi kavramsal bir çerçeve yerine şiirler ve öyküler yazarak tasarlıyoruz. Yeni Dünya’da yetişmiş Mehdi de, bu kurmaca öykülerden birinin kahramanı olarak ortaya çıktı. Kimliksiz, kişiliksiz ve tamamen bilgisayar ortamında yaratılmış sahte bir peygamber fikri (video yerleştirmesinde göreceğiniz üzere) serginin başında oldukça hoşuma gitmişti. Biz de bu fikri alıp izleyicide bir sergi alanı değil de gerçek bir salonu dolaşıyormuş hissi yaratmak istedik ve sergi tasarımını bunun üzerine kurduk.
Kişisel ve sosyal meseleler çevresinde, derin bir deformasyon ve yoğun imge bombardımanına sahip serginiz için yazdığınız bir şiir var. Kavramsal bir çerçeve yerine, sergi için yazdığınız şiirden bahseder misiniz?
Ali Ünal: Şiir hislerin, imajların ve cümlelerin bir araya gelerek yarattığı organik bir form. Onu açıklamak onun hakkında insanların kafasında önyargı yaratmak demek olduğundan şiir hakkında açıklama yapamam. Ama kavramsal bir metin yerine niçin şiir kullandığımızı açıklayabilirim. Bunun sebebi kavramsal metinleri çok zoraki ve sıkıcı bulmamız. Bu yüzden sergilerimizde kavramsal metinler yerine doğasında çok daha güçlü bir enerji barındıran şiiri tercih ediyoruz.
Fırat İtmeç: Kavramsal bir metin yerine şiir kullanmayı seviyoruz. Soğuk, katı ve ukala metinler yerine şiir hem işler ile daha iyi anlaşıyor hem de kendisi işlerin tümünü kapsayan ayrı bir iş olmuş oluyor. Bu sergimizdeki şiiri de serginin şiir hali olarak adlandırabilirim.
Sizce arabesk kültür ve çağdaş sanat arasında nasıl bir bağ var?
Ali Ünal: Aslında karşıt gibi görünüyor ama içlerinde oldukça benzeşen tarafları olduğunu da düşünüyorum. Çağdaş Sanatı da arabesk kültür gibi içerik olarak boş bir zemine oturan, olmaya çalışan ama olamayan, sınırları zorlayan ama yıkık dökük hisler neticesinde doğmuş, mutant bebekler olarak tanımlayabilirim. Ama bu çağdaş sanatı da arabesk kültürü de sevmediğim anlamına gelmiyor. Nasıl çağdaş sanatı sadece üst zümreye hitap eden, anlaşılmamak adına uğraşan bir ortam olarak tanımlamıyorsam; arabesk kültürü de alt zümrenin kültürü olarak adlandırıp, yadsımıyorum.
Fırat İtmeç: Çağdaş sanatın her kılığa bürünebilir ve her şeyi malzemesi yapabilen tavrının aracılığıyla arabesk kültüre de tacizde bulunması dışında aralarında pek bir bağ olduğunu düşünmüyorum.
Son olarak Doğu ve Batı arasında Postmodern bir ikilikten söz ederek hayali bir durumun reel bir simülasyonunu yarattığınız serginizde direkt olarak izleyiciye ne söylemek istersiniz?
Ali Ünal: Hepimiz Batılı olursak, güneşin doğacak bir yeri olmaz. Bu yüzden kafanızdaki Ortadoğu imajını en azından değiştirmeye çalışın, kenarlarını yumuşatın. Bunun haricinde hepiniz öleceksiniz, hepimiz öleceğiz, korkmayın. Bu fikre alışmak dışında yapabileceğimiz pek bir şey yok. İyi zaman geçirin, içinizde sevgi daim olsun.
Fırat İtmeç: Böyle direkt şeyler söylemeyi pek beceremem bu yüzden sanatla uğraşıyorum sanırım.