Alberto Giacometti’nin üretiminde doğa –insan ve şeyler- yontularına malzemedir. Buna karşılık doğa asla öykünülmesi gereken bir usta değildir. Heykelleri, doğa karşısında özerklikle donanmıştır ve Giacometti verili olanın hepsini, onları tekrarlarcasına bir kez daha yontusuna dahil etmez. Mümkün olan en azla, bazen sadece bir çizgi, bazen de küçük temaslarla eserini sonlandırır. “Dış dünyada verili olarak her şeyi katmaz ve bunu, bunları zaten verilmiş olarak bulduğu için yapmaz...” Hegel’den Giacometti’ye...
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi 10 yıldır gerçekleştirdiği sergilerle, farklı mecra ve dönemlerden dünya sanatının usta isimlerini Türkiyeli izleyicilerle buluşturuyor.
Paris’teki Giacometti Vakfı’nın katkılarıyla hazırlanan Alberto Giacometti sergisinin, müzenin 10. Yıl kutlamalarına yakışır lezzette nefes kesici bir sergi olduğunu söyleyerek başlamak isterim. Bu sergi ile Giacometti ilk kez Türkiye’ye geliyor gelmesine ama bu sergiye gitmek için tek sebep bu değil. 35 heykel, 19 resim, “Sonsuz Paris” dizisinden 37 desen, 28 fotoğraf ve 4 arşiv belgesi ile 123 eser retrospektif bir yaklaşımla hazırlanarak, Türkiye'deki ilk kapsamlı Giacometti sergisi olmanın ötesine geçiyor ve neredeyse müze içinde mini müze deneyimiyle izleyici ile buluşuyor. Sergi izleyiciye, sanatçının yaşamı boyunca çalıştığı Montparnasse’taki atölyesinde bir koltuk uzatıyor ve çocukluğunda başlayan sanat üretimin tüm safhalarını, Paris’i, daimi modeli kardeşi Diego’yu, atölyesinden fotoğrafları, ilk alçı heykelini, sürrealist dönemini sonrasını, kısaca Giocometti’nin hayata dönüştürdüğü sanatını uzun uzun anlatıyor.
Giacometti’nin üretimine bakmak onu yaşamına bakmak gibi. İsviçreli Art-İzlenimci ressam Giovanni Giacometti’nin oğlu olan Alberto Giacometti, içinde sanat olan bir ailede doğarak ve bu yönde düşünmeyi ve üretmeyi öğrenerek başlıyor hayata. Sergi, babası Giovanni Giacometti’nin genç Alberto’nun gelişimindeki rolünü ortaya koyuyor ilk adımda. Sonra, Alberto Giacometti’nin 1922-1935 arasında, Post-Kübist sanatçılar ve Gerçeküstücü akımla ilişkisini anlatıyor. Paris’teki ilk yıllarını ve dönemin sanat sahnesindeki belirleyici rolünü işaretliyor, güçlü örneklerle.
1950-1960’lı yıllara geldiğimizde çoğunluğu büyük, sanatçının bedende başlayan bedenden devam eden sorularıyla birlikte gerçekliği sorguladığı/sorgulattığı bedenler, yüzler sarıyor etrafımızı. Ve Paris, yine 1960’lı yıllarda sokaklar kafeler... En son kitabını oluşturan sans fin (Sonsuz Paris) litografi seçkisi ile çizgisel bir Paris turuna çıkarıyor bizi; sergiye eşlik eden mektuplar, fotoğraflar, eskizlerle birlikte. Sergiyi gezerken, Montparnasse’taki atölyedeki koltuktan hiç kalmak istemiyorsunuz.
Giacometti’nin sanatında gerçekliğin eleştirisi, nesnelerin, bedenlerin ve sokakların kendisine göründüğü biçimiyle var olur. Gördüklerimiz, hem sanatı hem de insanı sorgular. Yeni-izlenimci ilk yapıtlarında da, post- kübist ve gerçeküstücü eserlerinde de Giacometti yeni anlamlar üretir. Dikkatimizi uzağa çevirerek, (üretirken bütünü görebilmek için modelini kendisinden uzaklaştırdığı gibi) içeriye gözlerinin ardına bakmamızı ister ve beden hakkındaki tüm bilgimizi sıyırarak farklı düşünmek için yeni güzergâhlar sunar.
Giacometti evreninde yürümek, onun içerden dışarıya baktığı anlarda sessizce mırıldandıkları duymaya çalışmak gibi... 1950 tarihli “Orman” heykeline bakarken; yerden doğarak göğe yükselmeye niyetlenmiş bir dizi insan/ağacın sesi Giacometti’nin fısıltısını bastırır. Tam da şimdilerde ağaçlar hakkında bin bir kaygının içinde boğulurken ve insanlık hakkında düşünürken; Giacometti’nin bedenlerinde ve gözlere odaklanan yüzlerinde onca cevap aramak...
İçinden geçtiği zamanın içinde ince uzun bedenler, bazen küçücük kafalar, bazen büyük kaideler, küçük bedenler, dar uzun yüzler, yontu içinde yaşayan birinin hem üslupsal soruları, hem de dünyayı görme biçimi ile ilintilidir. Pierre Matisse’e yazdığı 1950 tarihli mektupta yontularını nasıl sergileyeceği sorunu hakkında “kaideyi ortadan kaldırmak” istediğini yazar[1] Kaide yontu ile birleşerek tüm heykel tarihine ciddi sözler savurur. Heykelin uzam içinde kapladığı yere müdahale eden kaidenin sözü, Giacometti’nin heykellerinde görünmezliğe yaklaşarak heykelle bir olur. Sivrilerek kaidesi ile bir olan heykeller; bedenin yeryüzü ile kurduğu ve zaman içinde doğadan uzaklaşarak, savaşlarla, sanayileşmeyle çığırından çıkan insanlığa da dokunan bir üretimdir.
Bu heykeller; II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında üretimini sürdüren Giacometti’nin yaşadığı zamanın onda kalan izleridir. Heykellerle, çizgilerle iz bırakan sanatçıya dünyanın bıraktığı iz sancılıdır. Gerçekliği yapma onu sanata dönüştürme konusunda hep endişeleri olan Giacometti, André Parinaud ile söyleşisinde modele bakarak yontu yapma deneyimini şu sözlerle anlatır: “1925’te, modelden çalışma düşüncesini bir yana bıraktığımı unutarak -çünkü bunu başarmanın olanaksız olduğunu düşünüyordum-, bir model tuttum; amacım çok kısa bir süre etüt yapmak, daha sonra yontuya geçmekti. Yıl, 1935. On beş gün sonra, 1925’teki olanaksızlık yeniden karşıma dikildi... Ve 1935’ten 1940’a kadar aynı modelle çalışmayı sürdürdüm. Her gün, BAŞI yapmaya her gün yeniden başladım.”[2]
1935-1947 yılları sanatçının pek çok yapıtını parçaladığı ve neredeyse hiç sergi açmadığı yıllardır. Yontularına dair kuşku, uzun bir süre üretiminin merkezine oturur. Giacometti, öğrendiklerini unutma sürecine girer. Yontular ufalmaya başlar, bazıları sadece bir kaç santimdir.[3]
Alberto Giacometti’nin üretiminde doğa –insan ve şeyler- yontularına malzemedir. Buna karşılık doğa asla öykünülmesi gereken bir usta değildir. Heykelleri, doğa karşısında özerklikle donanmışlardır ve Giacometti verili olanın hepsini onları tekrarlarcasına bir kez daha yontusuna dahil etmez. Mümkün olan en azla, bazen sadece bir çizgi, bazen de küçük temaslarla eserini sonlandırır. “Dış dünyada verili olarak her şeyi katmaz ve bunu, bunları zaten verilmiş olarak bulduğu için yapmaz...” [4] Hegel’den Giacometti’ye...
Giacometti’nin bronz heykelleri, kilden bronza akan zamanda, çoktan aza doğru akar. Karısı Annette’in bronz heykelinin doğum anını, kilden yükselişini görmek, koparılan kilin yolunu izlemek gibidir. Büyük Burunlu Baş, Kadın Büstü, Erkek Büstü, Venedik’li Kadın... Bronz’un kile seslendiği, kilin de hala buradayım dediği heykellerdir.
Çamurdan sıyrılan ve uzayan Giacometti heykelleri; adımları, gözleri, yüzleri ve ipince bedenleriyle, insanı belleğin katmanlarından çıkarır. Yüzler yüzlere gözler gözlere karışır. En sonunda kil bronzda görünür, bronz kilden güç alır.
Gerçeküstücülerin ilgisini çeken yontuları, Paris’i anlatan litografileri, gördüğünü değil tanıdığını yaptığı heykelleri, resimleri yine gerçeküstücülerle teması vesilesi ile, 1931’de Le Surréalisme au service de la révolution (Devrimin Hizmetinde Gerçeküstücülük) adlı dergideki metinlerle resimlerinin buluştuğu yazısı ile başlayan yazma serüveni... Giacometti’nin sanatı hayatla bağladığı üretimlerinde, sanatın “ne”’ liği konusunda hem varlıklarıyla hem de meydana gelme süreçleriyle güçlerini eleştiriden alır: Bu eleştiri içinde, öykünme mi/yaratma mı soruları, bedenin boşlukla ilişkisi, kadın bedeninin cinsiyetinden sıyrılan varlığı, ironiyi içine alan yontular, Giacometti evreninde dünyayı anlama edimi içinde çoğalırlar.
Giacometti, André Parinaud ile yaptığı söyleşinin sonunda şunları söyler:“(...) Sanat ve bilim, anlamaya çalışma edimidir. Başarısızlık ya da başarı bütünüyle ikinci planda kalır. Bu yeni bir serüven, yaklaşık on sekizinci yüzyılda Chardin’le, sanatçıların görme biçimi ile- yalnızca kiliseye ya da kralların zevkine hizmet etmenin dışında- ilgilenilmeye başlamasından ortaya çıktı. İnsan sonunda kendisine teslim edildi.”
[5]
Yaşamı boyunca kendi gözlerinin peşine takılan Giacometti kendine teslim olmuş bir sanatçıdır ve üretimleri de insanlığa, insanlığı teslim eder.
[1] Alberto Giacometti Sergi Kataloğu, İstanbul: Pera Müzesi Yayını, 2015, s.89.
[2] André Parinaud ile söyleşi, Alberto Giacometti Sergi Kataloğu, İstanbul: Pera Müzesi Yayını, 2015, s.50.
[3] Christian Aladante, “Alberto Giacometti. Uzaktan” Alberto Giacometti Sergi Kataloğu, İstanbul: Pera Müzesi Yayını, 2015, s. 27-28.
[4] Béatrice Lenoir, Sanat Yapıtı, Aykut Derman (çev.) İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2004, s.69.
[5] André Parinaud ile söyleşi, Alberto Giacometti Sergi Kataloğu, İstanbul: Pera Müzesi Yayını, 2015, s.55.