Multidisipliner sanatçı ve tasarımcı Kaan Tanhan’ın gözetleme, takip ve vizör kavramları ekseninde kurguladığı eserlerinden oluşan ilk kişisel sergisi “Vizör” üzerine bir yazı.
George Orwell, 1949 yılında yayımlanan Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanında, medyanın bir gözetleme aygıtı olarak konumlandırıldığı ve iktidarın kitle iletişim araçlarının kontrolüne dayandığı distopik bir gelecek öngörür. Romanda, Büyük Birader’in yüzü tele ekranlarda agresif ve aralıksız bir şekilde yayımlanırken, vatandaşlar kendi bakışları vasıtasıyla kontrol edilir. Orwell’ın dünyasında, çoğunluk azınlığı izlerken azınlık ise medyayı kontrol eder. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ün tasvir ettiği gözetim toplumu, kitabın yayımlandığı yıllarda, özellikle kamusal tartışmalarda son derece etkili olur.
1960’lı yıllara gelindiğinde ise video teknolojisindeki gelişmeler, CCTV kameraların kullanımının yaygınlaşmasına ve görüntülerin daha ayrıntılı kaydedilmesine olanak tanır, dolayısıyla ilerleyen yıllarda CCTV görüntüleri şüphelilerin tespit edilmesinde önemli bir araç hâline gelir. Gözetleme sistemlerinin sunduğu tüm bu olanaklar bu sistemlerin kullanım alanlarını ve hızını arttırırken, Orwell’ın kitabından uyarlanan aynı adlı filmin 1984 yılında vizyona girmesi, gözetleme kavramına dair kapsamlı tartışmaların alevlenmesine neden olur.
Bu bağlamda 1980’ler, akademik araştırmaların yanı sıra sanat alanında da gözetim kavramının tartışmaya açıldığı bir döneme denk gelir. 1987 yılında Los Angeles Contemporary Exhibition, “Gözetim” başlıklı bir grup sergisine ev sahipliği yapar. Sergi, gözetim sistemlerindeki aşırı erişim ve kısıtlamalara tabi olmadan gelişen teknolojiyi odağına alarak “gözetleme prosedürlerini gasp eden ya da son teknoloji gözetleme teknolojilerini bünyesine katan sanatçıların” eserlerini gösterir. Bu dönemlerde Dieter Froese gibi kimi sanatçılar gözetleme kavramını devlet arşivleri ile ilişki kurarak ele alırken, Bruce Nauman, Julia Scher, Robert Adrian gibi sanatçılar eserlerinde gözetim, izlenme ve takip kavramlarını odağa alarak teknolojinin kendisini, teknolojinin olanaklarını eleştirmek için kullanırlar. 2000’li yıllara gelindiğinde, kurulan distopyaların yarattığı yüzleşmeler vasıtasıyla dünyayı düzeltmeye yönelik çözüm arayışları yerini mevcut düzeni araştırmak, açığa çıkarmak ve nihayetinde bundan kaçmanın yollarını araştıran bir yaklaşıma bırakır. Gözetimin gelişmesi ve çeşitlenmesi, sanatçıların bu konuya yaklaşma stratejilerini de değiştirir. 2016 yılında Hasselblad Merkezi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen bir araştırma projesi ve sergisi olan “Watched! Surveillance, Art, and Photography”, görsel gözetim, veri takibi, biyometri, sosyal medya, akıllı telefonlar ve teknolojik yenilikler gibi gözetim kavramının tartışıldığı ilk yıllara nazaran çok katmanlı ve kapsamlı kavramları odağına alarak o günün gözetim durumunu tartışmaya açar.
Bugün bizler, sosyal etkileşim amacıyla “gönüllü olarak” etkinliklerimiz, konumlarımız, görüşlerimiz ve görsellerimizi paylaştığımız ve aktif olarak kendi gözetimimize katıldığımız “katılımcı gözetim” dünyasında yaşıyoruz. Bu dünyanın yeni parametrelerini Orwell’ın kehanetlerinden temelsiz bir iyimserlikle tamamen ayırmak mümkün olmasa dahi mevcut gözetim uygulamalarının potansiyeli alternatif bir dünyanın pozitif ihtimallerini düşünmemize olanak tanıyor. Galeri/Miz’in ev sahipliğinde gerçekleşen ve adını, kameranın görüş alanını çerçeveleyen merceği tanımlamak için kullanılan optik araçtan alan “Vizör” sergisinde Kaan Tanhan tam da böyle bir yaklaşımla, Orwell’ın tasvir ettiği dünyayı yapısökümüne uğratıyor.
Tanhan, üretimlerinde ağırlıklı olarak sanat ve teknolojinin bir aradalığına başvurur ve aşina olduğumuz durum ve kavramları, teknolojinin sunduğu olasılıklar dahilinde yeniden ele alarak, yeni ihtimalleri arar. Bu bağlamda sanatçının çalışmaları, bu durum ve kavramlara nihai çözümler öneren sonuçlar olmanın dışına çıkarak, sürekli bir deney halini sürdürür. “Vizör” sergisinde sergilenen eserler, sanatçının üretim pratiğinin temelinde yer alan bu deneysel yaklaşımın bir sonucu olarak Orwell’ın tasvir ettiği dünyanın, günümüz dünyasındaki teknolojik izdüşümünü izleyici ile buluşturur. Tanhan’ın gözetleme, takip ve vizör kavramları ekseninde kurguladığı bu eserler, alternatif bir dünyanın temsili değildir. Aksine, sanatçının yarattığı algoritmalar vasıtasıyla vizör, izleyici ile etkileşime girer ve izleyicinin -bu durumda gözlenenin- varlığı ile döngüsünü tamamlar. Sonuç olarak izleyenin gördüğü, vizörün gördüğü ve anlamlandırdığıdır.
“Vizör”, Orwell’in distopyasını eleştirmek yerine, alternatif bir geleceğin potansiyelini araştırmaya odaklanır ve Orwell'in teknolojik gelişmelere yönelik kehanetlerinin, günümüz dünyasında yaşama katkı sağlayabilme ihtimallerini araştırır. Tanhan’ın bu alternatif dünyaya dair sunduğu öneriler sergide yer alan son eser olan Kolektif Vizör’de somutlaşır. Kolektif Vizör, izleyiciyi galeriye girişlerinden itibaren sergi boyunca gözetim altında tutar. İzleyicinin bu gözetimi fark etmesi ancak kendisini izleyen bu vizörle karşı karşıya kaldığında mümkün olur. Eserin, izleyicinin vizörün formal yapısını değiştirmesine olanak sağlayan interaktif yapısı, denetim ve kontrolün azınlıklardan toplumun eline geçebileceği bir modelin pratik örneğini ortaya koyar.
Kaan Tanhan, “Vizör” sergisinde sanatın teknoloji ile olan birlikteliği vasıtasıyla gözlenen ve gözeten, güç ve kontrol gibi kavramların birbirleriyle çift taraflı bir ilişki kurduğu, etkileşime dayanan, oyunbaz bir ikiliğin belirsiz sınırlarında gezinen bir yaklaşımla izleyiciye yeni deneyim alanları sunar.
Kaan Tanhan’ın “Vizör” başlıklı ilk kişisel sergisini 14 Haziran’a kadar salıdan cumartesiye 11.00-19.00 saatleri arasında Galeri / Miz’de ziyaret edebilirsiniz.