Apertheid döneminde Güney Afrika’da doğdunuz. O günlerden, o günlerin sanat yaşamınızı nasıl etkilediğinden bahsederek başlayalım mı?
İnsanlığa karşı işlenen bir suçun içine doğmak, kulağının dibinde sürekli bir saatin alarmının çalmasından farksızdı. Çevremizde olup biten, her şey normal gibi karşılanıyordu ama değildi. Bir çocuğun yapması gerekeni yaptım, herkese güvendim; baba, rahip, öğretmen, polis ve adalet sistemi gibi kavramların her birine inandım. Bu kavramlar bana hümanizm, adalet ve etik değerlerin tam da tersi yargıları öğretti. Sonra bir gün aklımda şimşekler çakarak uyandım ve sıkı bir aktivist olmaya karar verdim. Bugün işlerime hâlâ o gün yaşadığım deneyimleri yansıtırım. Bu, devrimin arşivine doğru çıkılan bir yolculuğa benziyor.
Ardından altı yıl boyunca hapishanede tutuklu mu kaldınız?
Hapse hiç girmedim. Hapis cezasından kaçmak için bir mülteci gibi sürgün hayatı yaşadım.
Amerikalı fotoğrafçı ve ressam Richard Prince ile yollarınız nasıl kesişti?
Richard Prince ile Lisa Spellman aracılığıyla tanıştım. Ardından Hans Haacke ile bir araya geldim. Ona Anti-Apertheid çalışmalarında yardımcı olmak için görsel materyaller göndermiştim.
“Politik bir sanatçı” olarak tanımlanıyorsunuz. Bir sanatçı kategorize edilebilir mi? Sadece politik, apolitik, marksist, realist vs. olarak? Çağdaş sanatta bunun izlerini hâlâ görebilir miyiz?
Gerçek bir sanatçı, her kategori ve tanımlama için meydan okur. Sanat etik ama ahlaklı olmamalı, partizan olmadan politik bir duruş sergileyebilmelidir.
İşlerinizde ne tip malzemeler kullanıyorsunuz? İşlerinizi mekâna göre mi tasarlıyorsunuz?
Benim için sanat hayatta kalma mücadelesinden geriye kalan enkazın oluşturduğu bir yığındır. Kendimi bir stile, malzemeye veya akıma sıkıştırıp kısıtlamıyorum. Bir sanat yapıtı büyü, enerji ve ruhu içinde barındırır; bir virüs gibi yayılmaz. Her yapıt, her sergi, her proje birbirinden farklıdır ve farklı taleplere karşılık verir.
1993 yılında Venedik Bienali’ne katıldınız. Nasıl bir ortam vardı? Hangi işlerinizle katıldınız, nasıl karşılandı? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Evet Venedik Bienali’nde bulundum ve bu birçok sıkıntıyı beraberinde getirdi. Marcel Duchamp’ın “Fountain” (Pisuar) işinin içine işedim, çağdaş sanat ruhunun içinde onu vaftiz ettim. “Marcel’in Hayaleti” isimli çalışmam beni sarhoş etse de müze bundan dolayı hiç de mutlu değildi. Elbette hali hazırda tasarlanmış nesneleri kullandım ama çok da yaratıcı olmadı. Bir sürü soru soruldu, herkes parmağını bana doğru salladı. Çok genç ve hayalpersettim.
Ardından daha şiirsel bir anlatım diline geçtiniz... Bu geçiş sürecindeki hikayenizi öğrenebilir miyiz?
Şiirsel ve politik olma durumunu bana küratörler yüklüyor. Ben işlerimi şiirsel olacağım, politik duracağım diyerek yapmıyorum. İşlerim politik olarak var oluyor, içinde daima şiirselliği barındırıyor. Bugünlerde içimde değişen tek özellik, artık ruhun gizemin, ruhla ilgili soruların her şeyden daha çok ilgimi çekiyor olması. Olağanüstü duygusal bir alanın ortasında yaşıyoruz, sanatçının rolünün tüm bu duyguları açığa çıkarmak olduğunu düşünüyorum.
2013 yılında Haus der Kunst’ta işleriniz sergilendi. İşlerinizin mekânla olan ilişkisini merak ediyorum.
Sergi içindeki tüm çalışmalar kendi içimden çıkıp gelmiş, bana ait işlerdi ama bunun yanında sergiye özel bir çalışmam olmadı. Müze direktörü, sergiyi sanatçıların görüşlerini kabul etmeden, bir küratör tarafından düzenlenmesinin gerektiği konusunda ısrarcıydı. Bana özgür bir alan verilmedi, mekânla ya da içerikle ilgili bir yorum yapamadım.
Losing My Religion, Nutus Liber, Fuckface, Mondo Kane, Self Portrait işlerinizden bahsedebilir miyiz?
Tüm işler ruhani arınmanın ateşiyle oluşturuldu. Ruhu maddeleştirmek, maddeye ruh katmak döngüsünde gerçekleşti. Bu, tıpkı bir şeytan çıkartma ayinine benziyor, yani bu yapıtlar ruhumun şeytan çıkarmasıdır; ruhuma acı ve ızdırap çektiren şeytanların…
Şu kelimeler sizin için nelere çağırştırıyor: Karanlık, hamburger, kafatası çivi, cam, iplik, kanvas, parçalanmak?
Karanlık, karanlık madde; hamburger, zonklayan kıkırdak; kafatası, Tibet davulu; çivi, kurban/şehit, cam, kırık; iplik, şaman; kanvas, özgürlük.
İşlerinizi yakında İstanbul’da göreceğiz. ARTINTERNATIONAL ile yollarınız nasıl kesişti?
ARTINTERNATIONAL beni buldu. Çok onur duydum.
Fuara hangi işlerinizle katılacaksınız?
Henüz ben de bilmiyorum. İşlere izin verdim, sergilenmek isteyip istemediklerine kendileri karar verecekler, henüz bana kararlarını bildirmediler.
* ARTINTERNATIONAL 4-6 Eylül tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek.