Ukraynalı sanatçı Alexis Gritchenko’nun 1919-1921 yılları arasında yaşadığı İstanbul’u konu alan eserlerine yer veren “Alexis Gritchenko – İstanbul Yılları” adlı sergi, şubat başı Meşher’de sanatseverlerle buluştu. Sanatçının ağırlıklı olarak sulu boya, guaj, karakalem, yağlı boya çalışmalarının yer aldığı sergi 1 Eylül itibariyle yeniden ziyarete açılacak.
Alexis Gritchenko’nun İstanbul’u ziyaretinin 100. yılında açılan sergi, sanatçının eserlerini ilk kez bu denli kapsamlı bir sergilemeyle izleyicilerin karşısına çıkartıyor. Ayasofya’dan İstanbul surlarına, Haliç’ten Galata’ya ve hatta Büyükada’ya pek çok tarihi noktaya eserlerinde yer veren sanatçı, muhitlere kendi gözünden bakıyor, kendi fırçasından resmediyor. Ebru Esra Satıcı ve Şeyda Çetin küratörlüğünde izleyicilerle buluşan sergi, danışmanlar Vita Susak ve Ayşenur Güler’in araştırmalarıyla yön buluyor. Sergide sanatçının çalışmalarına ayrıca çeşitli arşivlerden mektup, yayın, fotoğraf ve videolar da eşlik ediyor. Bunlar içinde en önemlisi belki de sanatçının Fransa’ya yerleştikten sonra, 1930 yılında yayımladığı Deux ans à Constantinople (İstanbul’da İki Yıl) başlıklı anı kitabı. Kitaptan alıntılarla sanatçının şehrin sosyokültürel yapısına bakış açısını ve yorumlarını gözlemlemek mümkün oluyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün özel kitap koleksiyonunda bulunan kitap, Anıtkabir’den alınan özel izinle sergide izleyicilerin karşısına çıkıyor. Anıtkabir’den ilk defa özel izinle bir kitabın çıkması da ayrıca dikkat çekici bir nokta.
Ukrayna Ulusal Sanat Müzesi, Ukrayna Müzesi New York, Centre Pompidou, Collège de France’ın da bulunduğu 7 ülkeye yayılan 20’den fazla müze, arşiv ve özel koleksiyondan bir araya getirilen eserler sanatçının üretimlerine oldukça geniş perspektiften bakmamızı sağlıyor. Küratörler Ebru Esra Satıcı ve Şeyda Çetin sergi ile ilgili olarak şu ifadelerde bulunuyorlar: “Gritchenko’nun İstanbul’da olduğu yaklaşık iki yıl zorlu bir zamandı. Şehirde geçirdiği süre İstanbul’un işgaline de denk gelen sanatçı, tüm zor şartlara rağmen üretken bir dönem geçirdi. Şehrin ara sokakları, camileri ve kahvehanelerinde keşiflerine ara vermeyen Gritchenko, bu ziyaretlerinden ilham almıştı. İstanbul manzaralarını ve tarihi yapılarını tutkuyla resmetmesinin yanı sıra, kayıkçılar, seyyar satıcılar, hamalları kapsayan resimleri ile Gritchenko o dönemki şehir yaşamına insanlar üzerinden de ayna tutuyor. Aynı dönemde, İbrahim Çallı ve Namık İsmail başta olmak üzere 1914 Kuşağı ressamları ile entelektüel kesimden edindiği sanatçı ve yazar çevresiyle kurduğu dostluklar ve bağlantıların, kişisel hayatını ve mesleki yaşamını olumlu etkilediği görülüyor”.
Alexis Gritchenko İstanbul’dan ve İstanbullulardan etkilendiği kadar onları etkilemiş de bir ressam. İbrahim Çallı bunun başlıca örneklerinden. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun makalelerinde Çallı’nın Gritchenko’dan etkilendiğini gözlemek mümkün. İbrahim Çallı’nın mevleviler ve arzuhalciler konulu eserlerinde Gritchenko izlerine rastlanabiliyor. İkilinin birlikte çalıştıkları ve Çallı’nın Gritchenko’dan “müridim” diye bahsettiği dahi biliniyor. Çallı, o dönemde Gritchenko’nun eser satmasına ve böylece hayatta kalmasına destek oluyor. Gritchenko’nun Çallı’ya ek olarak ressam Namık İsmail ile yakınlığı da dikkat çekiyor.
İstanbul’un kendisi için bir iyileştirme süreci olduğunu söyleyen sanatçı hemen her gün Ayasofya’yı ziyaret ederek çizimler yapıyor. Ayasofya Gritchenko için adeta bir tutku oluyor. Her gidişinde yeniden keşfediyor. “Süleymaniye’nin meşhur mimarı Koca Sinan, doğrudan ünlü bazilikadan esinlenmiş”, “galiplerin fanatizmi bile Ayasofya’ya boyun eğmiştir” sözleriyle dikkat çekiyor.
İstanbul’da resim yapmanın hoş karşılanmadığı yıllarda sokakta, kamusal alanlarda çalışmalarını sürdürüyor. İstanbul’da yaşadığı ve şehri tanımaya, anlamaya çalıştığı yıllarda bir turist ya da göçmen olarak hayatını sürdürmüyor, İstanbullu olmaya çalışıyor, İstanbullu gibi yaşıyor. Namaz, ibadet, camiler ve sokak hayatından etkileniyor ve çizimlerine yansıtıyor. Camilerdeki çiniler ve ışık detayları resimlerinde yer alan en önemli figürlerden oluyor.
Sanatçının şehre dair notlarında kendi kişisel yorumlarına rastlanabiliyor: “Fes! İstanbul’un yaşam stilini o yaratıyor. Kâh yalnız bir silindir (kısa siyah püskülüyle birlikte), kâh yassılaşmış bir küre, kâh bir sarığın arkasından beliren net bir kare -kâh grup hâlinde- her yerde o boy gösteriyor, her yerde o yana eğiliyor, her siluete karakteristik bir görünüm, bireysel bir fizyonomi kazandırıyor. Bu değişmeyen kırmızı renk ne kadar çeşitli fonların önünde göze çarpıyor.”
Hareket ve renk kelimelerinin birleşiminden oluşan “dynamocolor” akımının yaratıcısı Gritchenko için İstanbul tam bir ilham kaynağı oluyor. Bizans yapıları, Osmanlı mimarisi, kalabalıklar sanatçıyı etkiliyor ve İstanbul yıllarında yaptığı resimlerinin de başlıca figürleri oluyor. Ukraynalı bir sanatçının kendi bakış açısından İstanbul’u görmek, şehrin yapıları ve insanların yaşamlarına göz atmak için “Alexis Gritchenko – İstanbul Yılları” sergisi kaçırılmaz bir fırsat.