25 ARALIK, PAZARTESİ, 2017

Güçlü Gece Görüşü

Ressam, müzisyen ve yazar kaplankadilak / Güçlü Öztekin'in adeta kişisel bir terapi gibi ürettiği, “kafası güzel” (psikedelik) lezzetteki sergisi, ayıkken “uykuya dalma” sersemliği yaratıyor. Güçlü bir “gece görüşü”ne sahip bu sergi vesilesiyle yayımlanan “KİPAT”ta da, onun bu boşluğa /uzaya nasıl çıktığını okumak, manzaraya ayrı bir bütünlük katıyor.

Güçlü Gece Görüşü

Geçtiğimiz gün, gecenin köründe, TV'de “banttan yayımlanan” İkinci Yeni belgeselini izlerken, İlhan Berk'in şiir ve resim arasındaki bereketli gel gitinden dem vurulduğuna bir daha tanıklık ettim. Tevazu ile, “Ben ressam olmadığım için iyi resim yapan biriyim” diyordu Berk, kelimeleri soyundurduğu gibi, kadınları da teninden yüreğine soyunduran balık ıslağı o yarı soyut formlarına dair... Bu “cüret”e tebessüm eden bir diğer benzer etkiye, İstanbul Dolapdere'deki Dirimart'ta açılan “Topsy-Turvy! Selpakla Gorili Bitirdim!” isimli Güçlü Öztekin sergisinde de maruz kaldım.

​Açılış akşamı Komet ve Korhan Futacı'nın da katılımıyla olacağını öğrensem de, yazık ki izleyemediğim “guguou & video” grubundaki varlığından hareketle, müzisyen olduğu kadar, farkında olmadığı kadar edebiyatçı olduğuna gizliden ikna olduğum Güçlü'nün, 21 Ocak 2018'e dek görülebilecek sergisi, inşaat sektörünün belirgin markalarından bir tanesine ait binadaki yüzlerce metrekarelik cam ve beton alanda, yapının elektronik kartla açılan üçüncü katı ve galerinin loşluğunda oluşturulmuştu. Vitrinde “S e l p a k l a   g o r i l i” ibareleri dikkat çekiyordu. Yapının üçüncü katı, adeta plastik bir işgal alanı, bir yaban imge serası bonkörlüğünde, tepeden tırnağa ilginç form ve renklerle bezeliydi.

GÜÇLÜ ÖZTEKİN
İsimsiz, 2017

Kraft kağıdı üzerine akrilik
96 5/8 x 78 1/4 in. (245.5 x 199 cm)

Benzin istasyonları, birinci, ikinci, üçüncü sınıf oteller, meşhur olduğunu sürekli ilan eden tanınmamış kebapçılar, manken üretim mağaza ve depoları, kentsel çarpık dönüşüme eski birer mücevher gibi bulanmış tarihi kiliseler, hayata asılı sokak lâmbalarındaki çamaşırlar, hemen yanımızdaki çağdaş sanat müzesi inşaatı ve Beyoğlu - Tepebaşı sırtlarına o aşağıdan bakan, kapısına sürekli tertemiz, kapkara ve son model taşıtların üşüştüğü bu mevkide, böylesi bir atmosferde, sergiyi gezdiğim sırada hissettiğim şey,”'göz alışkanlığı”mızın, farkındalığımızın bir daha, bir daha sınanmasıydı.

İçeri girdiğimizde her galeride alışkın olduğumuz o “flaş” aydınlığın şampanya köpüğü şımarıklığının, ya da şarap ucuzluğunun yerinde bu kez, bir mağaranın mahcubiyetinde asılı kalmış onlarca devasa “kraft kâğıdı” üzerinde, benim “mor/kara lahana” lezzeti hissettiğim nice imge uçuşuyordu. Bir bakıma “kavruk” bir sıcaklıkta, koyuluktaydı bu eserler.

Sergi, geceleyin bir nehirde balık avlama etkisi uyandırdı. Çünkü bu “emek”/ “craft” kâğıtlarının karanlığında, hem “bir şeylerden” / kurtulmuşluk, hem de aynı şeylerden “kurtarılmışlığın” iki uçlu gerilimi vardı. Farkına vardığım her imgeyle, bir balığı kurtarmış gibi hissetsem bile, her birinin yaşamına, kendiliğine yine kendi gözümle, algımla son verdiğimi de bilmenin çaresizliğini yaşadım.

Galerinin sonundan sola döndüğümüzde karşımıza çıkan coşkun, formların üçüncü boyuta taştığı mini “sunak” / “duvar” ise, bir çocuk odasının mahremiyeti, paylaşma ılıklığı ve bereketiyle eş, adeta kâğıtlarından, suretlerinden, ikinci boyutlarından kurtulmuş birçok imgenin bayramı gibiydi. Öztekin, sorduğumda 600 adet basıldığını söylediği ve 2009'dan bu yana olan üretimini buluşturan “KİPAT”ında ise, galeri direktörü Ceren Erdem'in de çabalarıyla çok ilginç bir çalışmaya girişmişti.

GÜÇLÜ ÖZTEKİN
Ters Kadın, 2016

Kraft kağıdı üzerine akrilik
200 x 151 cm

Hem aslı, hem suretiyle yüzleştiği bir “mülakat”tı bu; “kaplankadilak” isimli takma adıyla da tanınan ve “defter”leriyle var olan sanatçı, ilginç biçimde bu ismin de arkasına gizlenmiyor, onunla / yansısı ile, hani şu “birlikte var olmak” denen o inanılmaz zor şeyi tecrübe ediyor ve bunu bizimle paylaşma cesaretini gösteriyordu.

Bu söyleşide kardeşinden alıntıyla “Anlam arkadan gelir,” ifadesini vurgulayan ve “Resmi mekân meydana getirir,” diyerek bir nevi tümdengelim de yapan Öztekin/kaplankadilak arasında yine şöyle ilginç bir diyalog yaşanıyordu:

"(GÖ) Bir soru olarak söyleyeyim: Kullanırken olta, baktığında ayna ve durduğunda depo olan şey nedir?


(KK) Hahaha! Çok basit! Defter!"


kaplankadilak/Öztekin'in çalışmaları, bir başka varlık olarak, öteki olarak başka bir insanın algı ve aktarım süzgecinden bize sağılan, yabancılaştıkça özgürleşen bir niteliği barındırıyor. Evet tamam, bu yeni bir durum değil, her yaratıcı, sanatın her dalında bunu yapıyor.

Ancak söz konusu ayna benzetmesini sürdürürsek, Dirimart'taki bu aynalar galerisindeki, bu “geridönüşmüş” ucuz kâğıtlardaki pahalı imgeleri bir araya getirenin, kendilerine dönüklükleri, koyu mahcubiyetleri, hatta karanlık tarafa geçmiş geçirgenlikleri olduğunu da düşünebiliriz.

​Ergun Kocabıyık, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi'nce basılan Aynadaki Narkissos kitabında, bu konuda şunu söylüyor.

" ...aynada yansılanan suret, hem bizim suratımızdır, hem de değil. Ayna, imgelem gibi bir ara-dünyadır. Hayal ve gerçek burada birbirleriyle kesişir, birbirlerine sirayet eder. Aynadaki suretimize bakışımıza mutlaka imgelemimiz karışacaktır; çünkü soyutlamalarımızla algılarımızı birbirine bağlayan, imgelemimizdir. Yüz, insana ‘nasılsa’ öyle gözükmez. Aynaya bakan insan, kendi yüzüne bir görünüm verir. Bunu yaparken de, kendisinden önce var olan dile, simgesel ve kültürel kodlara başvurur. Bakış, ancak ‘dışarıdan’ geçerek ‘içeriye’ dönebilir. Gözün, görüldüğünün farkına varması için dışarıya ihtiyacı vardır. Göz, kendi bakışını ancak başka yüzlerde görebilir. Bunun sonucu olarak da göz, yüzünü ancak 'yorumlanmış' biçimiyle görür."(s.117)

©Işık Kaya

Öztekin'in adeta kişisel bir terapi gibi ürettiği, “kafası güzel” (psikedelik) lezzetteki sergisi, ayıkken “uykuya dalma” sersemliği yaratıyor. Karanlıkta, karanlıkla baş başa kalmanın ve en az sizin kadar bağımsızlığına düşkün kimi biçim ve çağrışımların buluştuğu bu “uyuşturucu” olmaktan ziyade “uyarıcı” sergi, baktığımız şeyle, olmak veya (onda olmak) istediğimiz şey arasında kalmanın verimli, ürkütücü ama bir o kadar da heyecanlı çelişkisini kendinde taşıyor.

​Öyle ki, soyut dışavurumcu çalışmaların ağırlıkta olduğu bu sergideki eserleri, özellikle de ansiklopedik veya profesyonel düzlemde ne kadar az kodlarsanız, hatta karşılarına geçip onları gözlerinizle dinlemeye çalışırsanız, onlar da size kendilerini o kadar aydınlatıyor, o denli açıyor. Bu yüzden güçlü bir “gece görüşü”ne sahip bu sergi vesilesiyle yayınlanan “KİPAT”ta da, onun bu boşluğa /uzaya nasıl çıktığını okumak, manzaraya ayrı bir bütünlük katıyor.

0
11460
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage