'Benim gibi sanat yazarlarının varlık sebebidir heyecan ve ilham verici sanat eserleri. Bizler bu eserlerden besleniriz, ilham alırız ve onlar sayesinde zihinsel ufkumuzu genişletiriz. Bir zaman sonra ise, gayet bariz bir sebepten dolayı, artık daha nadir heyecanlanır oluruz: Gördüğümüz ve bildiğimiz şeyler arttıkça daha çabuk sıkılırız. Yine de arada bir, tıpkı Damla Özdemir’in durumunda olduğu gibi, bizleri düşünmeye iten bir sanatçı hakkında yazma şansı ortaya çıkar. İyi sanat insanı düşünmeye, hatta düşünce şeklini gözden geçirmeye, yönlendirir. Hakikate bakış açımızı ve onunla ilişkimizi sorgulatır bize. Sanat en çok da bu yüzden başlı başına önemlidir ve yine bu sebeple daima politik bir boyutu da vardır. İnsanın hayatla kurduğu duyu tabanlı bağın göreceli ve öznel yaradılışını gözler önüne sererek, dünyayla ilişkisini anlamaya yardımcı olur.
Bu çerçevede, Özdemir gibi, dünyaya bakış açıma meydan okuyan sanatçılara her zaman hayranlık duymuşumdur. Beni rutinimin dışına çıkan işleri yeğlerim; doğrusal olarak okunabilir işler üreterek bana ne düşüneceğimi dikte eden sanatçılardan ise haz etmem. Bu tip çalışmalar her zaman didaktik ve inanılmaz sıkıcı gelir bana. Realitemi sorgulayan sanatçıları tercih ederim. Böylece, propaganda yapan ikinci el cevaplar yerine, hayatla ilgili sorularımı kendim oluşturmayı isterim. Son noktasını kendim koyduğum ve böylece tamamladığım işler üzerine konuşmayı işte bu yüzden seviyorum. Bence sanat sadece anlamak veya bilmek ile ilgili bir şey değildir. Sanat bir bulmaca, bilmece veya bir test değildir. Sanat alternatifleri tecrübe etmekle alakalıdır; çılgın dünyamıza yeni anlayışlar katma amacıyla bilinenin ötesine geçerek hakikatin ütopik veya distopik versiyonlarını deneyimlemektir.
Kişisel hikayeleri sosyo-politik meselelerle harmanlayan, düşünsel anlamda sofistike ve zarif parçalar üretirken biçim ve içerik dengesini korumayı başaran Damla Özdemir'in çalışmaları mükemmel bir çağdaş sanat örneği. Kendisini bir feminist olarak tanımlamasa da, külliyatı - kadınların erkek egemen toplumlardaki statükosuyla ilgili kendi kritiğiyle - feminist eleştiriye paralel özellikler gösteriyor. Bunu yaparken kesinlikle sıkıcı bir politik kavramcılığa veya didaktik bir anlatıma yönelmiyor; bunun yerine ironi ve güzelliğin çekici bir estetik görünüm yarattığı sanatsal biçimler sunuyor. Özdemir'in çalışmalarının en güçlü yanlarından biri bu. Ayrıca, günümüzün karmaşıklığına tepki olarak seçtiği metot olan kolaj sanatındaki ustalığı da Özdemir'in işlerinin bir başka güçlü yanı. Bu sanatsal yöntemin çoğulcu ve eklektik karakterini, kopuk parçalardan oluşan ve sürece yönelmiş dünyamıza bir tepki olarak nasıl kullanacağını da çok iyi biliyor.
Damla Özdemir'in çalışmalarını son birkaç yıldır takip ediyorum ve hepsini çok beğeniyorum. Kolajlarının parçalı karakteri, kaotik dünyamızla paralellikler içeriyor. İşlerindeki çok-katmanlı yapı izleyiciyi söz konusu işin şifresini çözmeye iştirak etmeye yönlendiriyor; onu pasif alıcı halinden çıkarıp kendi bilgi ve tecrübesini kullanarak hakikatle ilgili yeni açılar edinmesini sağlıyor. Bunu her zaman heyecan ve ilham verici bulmuşumdur. En başından beri Özdemir'in külliyatı iki ayırt edici unsur ile nitelenmiştir: Şeklen, çalışmaları çoğunlukla kadın olmak üzere insan figürleri tasvir eden, kağıt üzerine baskı kolajlardan oluşur.
Son yıllardaki çalışmalarında dikkati çeken şey, bazı parçaların yüzeyden yükselerek üç boyutlu bir etki yaratması ve böylece çalışmanın bütününü rölyef gibi bir karaktere bürümesi.
Muhteviyat itibariyle Özdemir'in kolajları, darmadağın olmuş dünyamızda nasıl hayatta kalınacağı ve bu dünya içinde nasıl özgür ve bağımsız bir kimlik geliştirilebileceği sorularıyla ilgileniyor. Özdemir'in kavramsal ilgisinin odağında ise, ataerkil toplumlarda kadına yönelen sosyo-kültürel baskı ve muhalefet girişimleri ile karşı hareketler var.
Sanatçının işlerinde izlediğimiz kadınlar hiçbir zaman zayıf, pasif veya mazlum kurbanlar değiller. Güçlü duruşlarıyla, kadının nasıl olacağını ve nasıl davranacağını belirleyen her türlü sosyal, kültürel veya tarihsel klişe, standart veya biçim karşısında direnebilecek azme sahip olduklarını gösteriyorlar.
Şu anda Galeri İlayda'da sergilenen kolaj serisi de daha önceki serilerinde izlediğimiz fikir, biçim ve estetik zincirinin devamı niteliğinde. Gerçi bir fark: Bu figürler ya 'Utanıyorum Kendimden'de olduğu gibi daha keskin parçalı ve bir gruba entegre edilmiş ya da 'She Got Stuck in a Mountain'daki gibi somut ortam ve tabiata yerleştirilmiş.
'Kiss Me First and Give Birth to Me' gibi bazı işlerinde ise, cinsel anlamlar taşıyan çeşitli kadın vücudu parçalarını birbirine geçişlerle birleştirmiş Özdemir ve izleyiciyi erotizm ve cinsellikle ilgili sorgulamalara yönlendiren dekoratif ve soyut bir yapı oluşturmuş. Yalnız bir figürün kalabalık bir grup karşısında bulunduğu ve bir görevi tamamlamaya çalıştığı 'Pin the Little Soldier' gibi işlerde ise, birey ile kitle arasındaki ilişki ele alınmış.
Figürlerin daha çok yalnız başına kullanıldığı ve belirsiz bir mekana yerleştirildiği önceki çalışmalarından farklı olarak, yeni işlerinde - mesela 'From the Sea' veya 'İsimsiz'deki gibi - resmedilen mekanlar diğer parçalara kavramsal bir katkı da sunuyor. Yani, bu geleneksel ve üç boyutlu kolajlar ile asamblajları izlerken, yalnızca figür değil figürün çevresi de önem taşıyor. Ana karakter ile onu çevreleyen ortamın arasındaki ilişki, dünya ile insanın arasındaki sorunlu bağlantıya dikkat çekiyor. Nihayet, çoğunlukla tuhaf görünen figür-bağlam ilişkisi, Özdemir'in son çalışmalarına biraz gerçeküstü bir karakter veriyor.
Bu çalışmalar, Damla Özdemir'in sanatsal yolculuğunda gayet iyi ilerlediğinin bir kanıtı. Sadece fotoğrafik görüntülerle oluşturduğu zeka dolu oyunlar değil, asamblajlarının farklılığı ve külliyatını oluşturan geleneksel ve üç boyutlu kolajlar bir harika. Ayrıca, işlerindeki sürekli gelişen içerik ve kompozisyon karakteri de, gelecekte sanatçının birçok muazzam serisini göreceğimizi vaat ediyor.'