Murat Şahinler sergisi vesilesiyle yoğunlaşan “resim” ilgisi söyleşiyi tetikleyen en büyük etmenlerden biri. Ötelenen bir medium olan resim ve ‘Türkiye güncel sanatında resmin yeri’, Burcu Pelvenoğlu moderatörlüğünde Nuri Kuzucan ve Taner Ceylan’ın yorumlarıyla tartışıldı. Konuşmak için geç kalınmış bir konu olan güncel sanat-resim ilişkisini, akademi ile yeni tanışılan zamanlardan bugüne şöyle uzun uzadıya söyleştik ve dinledik.
Taner Ceylan akademi dönemine yetişebilen sanatçılardan. YÖK’ün yeni geldiği sıralarda eğitim hayatını sürdürüyormuş. Akedeminin kendisinin akım yaratan bir mecra olduğundan bahsetti bize: ‘’Moda, sanat felsefe, alanlarında önemli bir merkezdi akademi. O zamanlar televizyonlarda konuşmalar, programlar, gazetede yazılar olurdu sanat hakkında. Tv’de sanattaki güncel eğilimler tartışılır ertesi gün basından takip edilirdi. Sanat tartışılıp, sanat konuşuluyordu. Akademi de o anlamda çok heyecanlıydı. Akademide boya, desen ve malzeme ile birlikte sanat tarihinin temel kuram ve kavramları da öğretiliyordu. O yüzden bir ressam estetikten kopuk hareket edemez, işin doğası bu. Bugün neden resim ve güncel sanat ayrı alanlardaymış gibi konuşuyoruz? Ressam olmak kolay değil, ağır bir süreç ve ciddi bir eğitim gerektiriyor. Kişinin kendi kendisini eğitmesinden bahsediyorum. Zaten 5 yıl, akademide öğrendiklerinizi unutmakla geçiyor. Ben akedemide öğrenip kendi resmimi yapmaya başladıktan sonra akademinin en kötü öğrencisi ilan edildim. Eşcinsel temalı resimler, çıplak erkekler... Aniden görünmez adam oluverdim, apartopar postalandım gönderildim.’’
Günümüzde popülerliğini koruyan güncel sanatın bu meşakkatli eğitimle hiçbir bağlantısı yok diyebiliriz. Güncel sanatçılar, sanat tarihinin herhangi bir kuram ya da kavramını bilip kullanmak mecburiyetinde değiller. Taner Ceylan’ın da dediği gibi bir şekilde sözünüzü söyleyebileceğiniz birçok disiplin var; fotoğraf, video, enstalasyon, mekan düzenlemeleri, ses, film gibi. Bu disiplinlerde var olabilmek için sanattan ya da felsefeden biraz anlıyor olmak, gündemi takip ediyor olmak yeterli. Fakat Ceylan, güncel sanatçıların da yavaş yavaş akademide öğretilen bu estetik dile hakim olmaya başlayacaklarını düşünüyor. Böylece güncel sanat-resim arasındaki uzaklık da sona erecek gibi.
Nuri Kuzucan konuşmasına kavramlar üzerinden ilerleyerek başladı. Sanatçı güncel sanatı ‘biz’, resmi ‘ben’ kavramlarıyla özdeşleştiriyor. Türkiye’de güncel sanatın kollektif odaklı olduğunu düşünen Kuzucan, insanların ben odaklı resim yapamamasının güçleşmesinden şikayetçi. Güncel sanat-resim kavgasının buradan ortaya çıktığını düşünen Kuzucan, şunları söylüyor: ‘’Sanatçı yurt dışına çıkıyor, orada sanatçıların isimleriyle var olduklarını ve ben diyebildiklerini görüyor. Ama bu ülkenin sınırları içerisinde bir gruba ait olma, bir meseleyi tartışma gibi sorumlulukları var sanatçıların.
Ben Türkiye’de birey olarak bir problemin üzerinde yoğunlaşan sanatçılarla çok karşılaşmıyorum, çünkü daha elzem problemler var. Öncelikle buranın problemlerini halletme zorunluluğu var. Dolayısıyla o motivasyon ben olma fikrini engelleyen, onu öteleyen bir süreci de başlatıyor. Biz kavramı bu coğrafyayla ilgili bir şey, biraz buranın kaderi gibi.’’
Burcu Pelvenoğlu da Nuri Kuzucan’a katılarak resim tarihimizin resmetmekle daha çok alakalı olduğuna değiniyor. ‘’Bizim konumuz hep hazır, hep içinde bulunduğumuz onu işlediğimiz bir konu var. Resmedeceğimiz şey çok, ama tam güncel sanata denk düşen zamanda, güncel sanatın içinde yükselebilecekken, resim bir anda kendine farklı bir yer bulmuş.’’
Bu konulardan sonra biraz 90’ların sanat ortamına değinildi. 90’lara kadar dört, beş galeri etrafında dönen sanat ortamı ile günümüzdeki uçsuz bucaksız sanat ortamı kıyaslandı ve konu iki sanatçının da son sergilerinde yurt dışında bulunmayı tercih etmelerine geldi. Galeri sistemi can yakmaya mı başladı, temsil edilme problem mi söz konusuydu, neydi sorun? Nuri Kuzucan Hong Kong’da, Taner Ceylan ise New York’ta açtılar son sergilerini. Böylece galeride resmin temsilinden konuşmaya başladık.
Nuri Kuzucan, yaklaşık on yıl kadar önce böyle problemlerle karşılaştığını, hatta bu problemler yüzünden resim yapamadığını düşündüğünü söylüyor. ‘’Burda resim yapmak, sergilemekle bunu Hong Kong’ta yapmak çok da farklı değil. Bizim onunla ne yapacağımızla ilgili bir derdimiz var. Resim yapılmış, onu hayatımızın neresine koyacağız, nasıl adlandıracağız, nasıl işimize yarayacak? Önemli olan bu. Bu herkes için değişebilen bir şey. Bunu kabul ettiğinizde çok daha rahat bir üretim, sergileme ve motivasyon süreci başlıyor.‘’
Taner Ceylan ise Galerist ile 10 yıllık bir çalışma geçmişine sahip. Bir galericiyle çalışmanın hiç de kolay olmadığından bahsediyor ve bu durumu bir sandalda cebelleşen iki kürekçiye benzetiyor. Egosunun bir yerden sonra neden MoMA ya da Guggenheim’da olmadığını sorguladığını söyleyen sanatçı: ‘’Artık Türkiye’de bu hizmeti almaya devam edemeyeceğimi anladım. Çünkü artık galeriler beni daha ileriye taşıyamıyordu. Taşıyacakları yere kadar geldiler, devam etmek için gerekli networkleri yok.’’ diyor.
Söyleşi dinleyicilerin de katılımıyla devam etti. Oldukça hararetli ve heyecanlı bir, bir buçuk saatti. PİLOT’un bugünlerde çokça sorgulamaya, öğrenmeye ve araştırmaya ihtiyacımız olan konuları ele aldığı söyleşi dizisini kaçırmayın deriz.